- 1271 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Bende Gördüğün Ne Varsa; İşte O Senin Eserin
Bana neden yazmadığımı soruyorsun. Oysa ben günlerdir sana yazmaya çalışıyorum. Yüreğimin en ücra köşelerinde özenle saklayıp büyüttüğüm canım sevgili söyle sana neyi yazayım?Ruhumu yaktıktan sonra, günlerimi harap eden, o acıyı mı? Yokluğunu sakladığım odamın duvarlarında sensizlikten oluşan çatlakları mı? Yenik düşmüş savaşçı gibi, göçebe bir yanımla, sen diye her gece koynuna girdiğim gecenin soğuk yüzünü mü? Yüreğimin öbür yarısı canım sevgili… söylesene sana neyi anlatayım?
Şimdi burada yoksun ama beni bir yerlerden duyduğunu biliyorum. Biran olsun gözlerini kapatmanı ve benim için yüreğini dinlemeni istiyorum. Bak yoksun; İşte yokluğun benim için hüzünlü, karanlık ve yıldızsız bir gece... Yokluğun bende kalan ve avunmak için bakıp bakıp ağladığım resimlerin... Yokluğun yazdığın mektupların, birkaç satırlık karalanmış hüzünlü şiirlerin… yokluğun gizli saklı çekilmiş, yüreğini yazdığın mesajların... Bölük pörçük uykularım. Ve şimdi kapat gözlerini bir de bana bak, bende gördüğün ne varsa; işte o senin eserin…
Bir gece yarısı habersiz çekip gidişlerini, uzun zaman sonra gözyaşları ve yüreğinde çığlıklarınla geri dönüşlerini… Hayata karşı öfkeleri birikmiş, sevdiklerim dediğin kişilerin zor anlarında yanında olacağını sandığın ama olmadıkları yanılgısını fark ettiğinde bana yardım et diyen o ürkek bakışlarını... söyle sana neyi anlatayım. Ben sana tutkundum ama sen ise sadece canın yandığında, kalbin kırıldığında sığınacak bir liman gibi görürdün beni. Ben ise bunları bile bile yinede kucak açardım sana. O hep uzağımda, fakat yüzü başkasına dönük aşklarını anlatırdın.
Öylece yüreği buruk hayretler içinde izlerdim seni. Belki de bir baba şefkatinde dinlerdim seni. Yaşadığın sancıyı, yüreğine açılmış yaraları, yüzündeki umutsuzlukları; kelimeler eksik, kelimeler yaralı, kelimeler cılız olsa da anlatır, sesin bir yağlı kurşun gibi delerken geceyi, gözlerin şişene kadar hıçkırıklar içinde ağlardın... Bir kez olsun itiraz etmeden sarardım yaralarını… Sonra hüzünlü yüzünü, sahte gülücükler kaplar, yalancı baharlara inanmış badem ağaçları gibi yine apansız çeker giderdin. Öylece soğuk bir gecenin koynunda ben gidiyorum bile demeden, uzaklara takılı gözlerle, boynu bükük bırakıp giderdin beni. Aşkımla, deliliğimle, bu hayata her zaman isyankar, her zaman yabancı ruhumla bırakır giderdin. Her gece sen diye koynuna girdiğim, ölümün o soğuk nefesini ensemde hissedip, gözlerim öylece tavana dikili saatlerce seni düşünen beni, açtığın yaralarınla bırakır… İçimin yangınları, külden köze dönerken bırakır giderdin.
Ben ise susardım… içimde biriktirir, biriktirir sana karşı tek söz etmeye kıyamadığım için susardım. Oysa sayfalarca yazardım sana. Her satırında sevgimi, yüreğimi gizlediğim mektuplar yazardım sana. Ama sırf sana, hayatına, seçimlerine duyduğum saygıdan dolayı gönder(e)mez biriktirirdim. Bütün yaptıklarına rağmen ben yinede senin mutluluğun için sustum…. Denizden gelen, o büyük dalgaların kayalara vurduğu gibi sürekli dövdün yüreğimi ama ben yinede sustum…
Şimdi kapat gözlerini ve beni dinle, bunu sana söylemeye ancak bir kez cesaretim var: Aşk yüzünde taşıdığın değil, yüreğinde taşıdığın o derin yara izidir sevgili… O iz, senin sonsuzluğa kadar gururla taşıyacağın onur madalyandır.O iz, insanın benliğidir. O iz, insanın aşk için beslenen umutlarıdır. Ama sen nedense, sana hep hayattan daha acımasız olanları sevdin.Beni umutsuz, soluksuz ve en kötüsü sensiz bıraktın… Beni yine kırık dökük bir halde, bilmediğim soğuk bir şehrin, ölümü çağıran o karanlık sokaklarında bıraktın. İçimi döven isyankarlığım yalnız kendi yüreğimi kanattı…
Sendeki aşk değil, kanma gülüşlerin yakamozuna aldanmış sadece bencillik… Senin özgürlüğüne değil, fırtınalara sürüklendi aşkımız… Korkularının, yaralı geçmişinin, savruk hayatının dalgalarında beni kaybedip kaybedip sonra yeniden buldun. Sana inanmış yüreğimi, parçalanmış düşlerimi sensiz geçirdiğim sürgünlerde sadece sana olan tutkumla tekrar topladım. Sana olan aşkımla sardım yaralarımı… Hayata dair, sevdaya dair inandığım bütün değerleri neredeyse hayatımla ödedim. Ama asla pişmanlık duymadım.
Şimdi sorular yavaş yavaş cevabını buluyor. Biliyorum ki, sana olan sevgimin inadı hiç kırılmayacak. Ve yüreğimdeki “ yasadışı gülümseyiş” asla sönmeyecek… Ben bütün bu çektiğim acılarımla, kendi kendime yaşamayı sürdürürken, bana neden yazmadığı soruyorsun…
Şimdi söylesene canım sevgili! Sana neyi anlatayım?
Ben gördüğün ne varsa; işte o senin eserin…
Doğan Ormankıran
YORUMLAR
_Chieftain_
Okudukça içim burkuldu...Her başı sıkıştığında bir baba şefkati ile kol kanat germişsiniz... Ve her seferinde sizi bırakıp gitmiş... Siz hâlâ aşkınız karşılık görmüyor diye, aşk acısı çekiyosunuz.Bir umut bekliyorsunuz...Bence bu tavır dostluklar da bile olmaz... Her zorda kaldığında omzumda ağlayacak, iyi olunca bir gece vakti yüz üstü bırakıp kaçacak... Olacak iş değil...
Ama adı "aşk" söz geçmez ki...
Hüzün vericiydi...Sevgi ve saygı ile
_Chieftain_
Sonra birde şöyle düşünsek; mesela kolay olanı vazgeçmek, bırakmak, terketmek, yada en ufak sıkıntıda bitirivermek herşeyi.
Oysa bizim özendiğimiz, bize anlatılan aşklarda hep bir zorluk yok mudur? Biraz üzün, biraz gözyaşı...
Sanki sevgi aklın sınırlarının bittiği yerde başlıyor. Bu nedenle söylediğiniz gibi söz geçmiyor.
Teşekkür ederim yorumlarınız için.
Saygılar,