- 732 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ZAMANIN KARA KUTUSU KELİME -IV-
Biz buralara çok uzaklardan geldik.
Denizde kök salmış şehir
tuzlu suyla büyüyor.
Acıdır büyük şehir!
Bu yüzden...
Çiçekler gözlerimizde sevişiyor.
Her güzel, gözle sevişir.
Y harfine ip bağlamışlar, olmuş sana sapan.
Camı kim kırdı bilmiyorum.
Bu kaçıncı insan tanımadığım?
Bir daha hiçbir cümle bitmeyecek
Toprak bizi kıskandığından
ve de
özlediğinden
alıveriyor yanına.
Susarak bir yere varamayacağımızı anladık. Sürekli konuştuk. Bir yere vardık (mı).
Sivil-ce yazdıklarım, sıfatımı kaybettikten sonra da yaşayacaklar eminim. Sıfatlar her zaman cümlelerin arka planında kalmışlardır. Başka bir deyişle; Sıfatlar, konumlar, mevkiler, her daim ortaya çıkan eserlerin ardında kaybolmaya mahkûmdurlar! Şimdilerde yeni sıfatlar türese de, asıl olan benliğin çıplakken neler ürettiğidir. Sır bunda saklıdır. Eser sıfattan değil, benlikten beslenir. Tüm bunlar, bir haziran akşamı ortaya çıkmış bir ya da birkaç cümleden de anlaşılabilir, aksine anlaşılmaya da bilir. Tüm bunları açıklamak boynumun borcu, boynum kafamı yerinde tutan, gövdemi beynime bağlayan en önemli köprü... Bir cümleye, hele de cümlelerime gem vurmuş bir çift kahverengi/ela/mavi/yeşil/kara göze borçlu kalmayı hiç istemem... Kapansın, silvil-ce yazdığım veresiye defteri!
Zaman sivilce gibidir, sıkılırsa patlar...
Patlamasından korkun!
İşte o an, sessizliğin fayda etmeyeceği andır!
Bardak olmak istiyorum...
Yedek kalem, kaybolanı arar mı?