- 1830 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
"KARIM YİNE KAÇTI..."
Rıhtımda kadınlar, elişlerini satmak için küçük tezgâhlar açmış, bazıları yerli ve yabancı turistlerin dikkatini çekmek için en gözalıcı eserini eline almış sallıyor, bazıları tezgâhlarını birbirine yaklaştırmış çene çalıyor, bazıları da dizleri arasına yerleştirdikleri kasnaklara iğne ipliği sokup çekiyorlardı.
Sadece rıhtımla çiçek tarhlarını ayıran ince betonun üzerine oturmuş birisi yaşlı, diğeri genç iki kadın her yönüyle farklı olmalarından dikkati çekiyordu. Soluk giysileri, güneşten yanmış yüzleri, umutsuzca bakışları ve ellerinde satabilmek için tuttukları yün örgü Yörük çorapları…
Her ilgisini çeken giysiye elleriyle dokunma alışkanlığı olan evdeşim, iki kadına yaklaştı ve çoraplardan bir çiftini ‘almasına’ değil, ‘bakmasına’ eline aldı.
Almanya’nın güneşin küs olduğu bir eyaletinden yurdumuzun güneşle evli bu iline tatile gelmiştik.
Evdeşim, kadınlarla koyu bir sohbete daldığında ben, tiplerinden Avrupalı olduğu kolayca anlaşılan bayan turistlere bildiklerini zannettikleri yabancı dilleriyle lâf atan vatandaşlarımızı izlemeye başladım.
“- Madam, suayte vu kuşe avek moa?” (Madame, souhaitez-vous coucher avec moi?)*
“- Frav, vürden si mit mi şılafın?” (Frau, würden Sie mit mir schlafen?)**
“- Vomın, vult sılip vit mi?” (Women, would you sleep with me?)***
Ben, istihza içinde bu vatandaşlarımın utanmazlıklarından utanırken evdeşim seslendi:
“- Hayatım, gel hele. “
Toroslarda bir köyde yaşayan ana ile kızıydı.
Kız, arasıra başını kaldırıp, utangaç bakışlarla bakıyordu. Kızın rüzgâr ve güneşten yanmış yüzü, parlak kahverengi gözleriyle uyum sağlıyordu. Ananın anlattıklarını kılık-kıyafetleri doğruluyordu; çok, hem de çok yoksuldular.
“- Bemardin rica etmişti, hatırlarsan,” dedi, evdeşim.
Bemardin, Almanya’daki Türkiye, Türk ve Türkçe hayranı arkadaşımızdı. Kendisine ait iyi para kazanan bir boya atölyesi vardı ve ana-babasından da hayli miras kalmıştı. Alman olan ilk eşini boşamış, Türklerdeki aile yapısına hayran kalmış ve Türkiye’ye tatile geldiğinde bir Türk kızıyla, Bedriye ile evlenmişti. Ne var ki Bedriye bir sene sonra kan kanserinden ölmüştü. Bemardin, konuştuğu Türklerden kendisine bir Türk kızı bulmalarını rica ediyordu.
Vakit öğleye yaklaşıyordu. Birlikte yemek yemeyi teklif ettiğimde ana-kız birbirinin yüzüne baktı. Evdeşimim de ısrarıyla kabul ettiler.
Restoranların önünde garsonlar, çığırtkanlık yapıyor, müşteri çekmeye çalışıyorlardı. Bir tanesine girerken garson ana-kızın önünü kesti. Misafirlerim olduğunu söyleyince kaygılı, soran gözlerle kasada oturan patronuna baktılar. Patronu başıyla onayladı. Önümüze düşen bir başka garson, en dipteki bir masayı gösterdi. Oturduk.
Ana-kızın böyle bir yere ilk kez geldiği, hatta masada tabak-çatal-bıçakla ilk kez karşılaştığı her hallerinden belli oluyordu. Kısacası görgüden eser yoktu ve tabaklarındaki kendilerinin söylediği “fark etmez” yiyecekleri tüm ısrarlarımıza rağmen yiyemeden kalktılar.
Çıkıp, bir çay bahçesine oturduğumuzda Bemardin’den söz ettik. Onu uzun uzun anlattık. Biz Almanya’daki Bemardin’in ve ölen Bedriye’nin yaşamlarını anlatırken kızın, Aysel’in heyecanlandığı belli oluyordu. Anası evdeşimin elini tutmuştu ve bırakmıyordu. Fazla anlatmamıza gerek olmadığını, sözümüzü kesmek ister gibi başını ileri uzatarak anlatmak istiyordu. Nitekim:
“- İkimizin de duasını alırsınız,” dedi.
Aysel’in kısa bir süre evdeşimin gözlerine yalvarır gibi baktığını ve yanık yüzünün kızardığını fark ettim.
* * *
Bemardin, telefonda bir kutlama için akşam yemeğine BERNSTEIN’a**** davet etti. Kabul ettik.
Vardığımızda her üçü de gelmişti. Aysel ve anası ne kürkünden yapıldığını bilmediğim mantolarını oturmakta oldukları sandalyelerinin arkasına atmışlardı.
Aysel’in sürekli oturum almasını kutlayacaktık. Demek üç yıl geride kalmıştı.
Bu, Aysel için verilen belki beşinci kutlama yemeğiydi. İlki dil kurslarını başarı ile bitirmesi, ikincisi annesine geçici de olsa oturum almaları, üçüncüsü sürücü belgesi alması, diğerleri de meslek eğitimlerini bitirmesi şerefine verilen yemeklerdi. Aysel, hem kuaför, hem giyimçizer, hem modelist sertifikalarına sahipti.
Bemardin, Türklerle beraber olmayı seviyor, bir vesileyle ya onları evine davet ediyor, ya da kendileri misafirliğe gidiyorlardı. Zaman içinde bize bile gelmeleri seyrekleşmişti. Ortak dostlarımızla karşılaştığımızda bazıları Aysel’in burnunun büyüdüğünü söyler olmuştu. Bazı günler Bemardin telefon edip, Aysel’in bizde olup-olmadığını soruyordu. Oysa Aysel, yalnız olarak bize hiç gelmemişti. İki ay önce Bemardin, kaynanası yanında bize gelmiş, Aysel’i bulamıyor olduklarını söylemiş, ertesi gün de Aysel’in kullandığı otomobilin plakalarını söküp, garaja kapatmıştı. Evlenmelerine vesile olan biz, kendimizi bu anlaşmazlıktan sorumlu hissetmiş, Aysel’e nasihatler etmiş, Bemardin’e de tekrar otomobile plakaları taktırtmıştık. O günden beri ilk görüşüyorduk.
Toroslar’dan gelen kız çok değişmişti. Yanık teni ağarmış, omuzuna dökülen saçlarının çevrelediği yüzündeki yay gibi kaşlarının altındaki uzun kirpiklerinin koruduğu koyu kahve gözleri ışık saçar olmuştu. Bakımlı eliyle dolgun dudaklarına giden şarap kadehi (ki; Fransız şarabı olup, kendisine özel gelmişti) peşpeşe boşalıyor, O, ismiyle çağırdığı garsona bir yenisini ısmarlıyordu. Otuz yaş kadınına yakışmayacak bir şımarıklılıkla başka masadakilere selam veriyor, konuşmalarımıza katılmıyor, adeta bizimle olduğunu unutuyordu.
* * *
“- Aysel üç gündür kayıp,” dedi, geceyarısı çalan telefonu açtığımda Bemardin. Anasını sorduğumda geçen hafta Türkiye’ye gittiğini ve orada aldıkları evde kaldığını söyledi. Sesinden çok bedbin olduğu anlaşılıyordu.
Bu telefonlar günler, haftalar, aylar boyunca devam etti. Aysel geliyor, birkaç gün kalıyor, sonra günlerce kayboluyordu.
Evine döndüğü bir akşam Bemardin’in haber vermesi üzerine, geçerken uğramış gibi kendisiyle konuşmak üzere gittik. Bize karı-kocanın arasına girilmemesini söyledi. Evdeşim hayli ağır lâflar söylemeye başladı ve ben onu alıp, evi terk ettik.
Ertesi gün Bemardin telefon etti:
“- Karım yine kaçtı.”
* * *
İşçileri patronlarının iki gündür işe gelmediğini ve kendisine ulaşamadıklarını polise bildirince, çilingirin açtığı kapıdan içeri giren polisler, cesedini sallanan koltuğunda buldular.
Aşırı strese kalbi dayanamamıştı. Alter Friedhof***** morgunda üç gün bekletildikten sonra defnedildi.
Daha sonra atölyeye uğradığımızda orada halen çalışmakta olan işçiler, atölyenin patroniçe tarafından satıldığını söylediler.
Aysel, tek mirasçıydı. Diğer gayrimenkulleri de satıp, bir İtalyan adamla bar-restoran zinciri açtığını duyduk.
* * *
Koluma bir dokunan oldu.
“- Yüksel Bey, çok üşüdüm, bana bir brandi ısmarlar mısınız?”
Kızıla boyalı saçlarının dibinden ağaran saçları gözüküyordu. Kaşları orantısız alınmış, göz altları çukurlaşmıştı. Sırtında kavı dökülmüş bir manto vardı ve çorabı dizkapağı üzerinden kaçmıştı. Sık sık dudağını yalıyordu. Uzun tırnakları kıvrılmış, yer yer ojesi dökülmüştü ve elleri titriyordu.
Beş yıl içerisinde bir insanın bu kadar çökebileceğini asla düşünemezdim.
Bir cafe-bara girdik; dipteki bir masayı seçtim.
Brandiyi bir dikişte bitirdi ve garson kızı sol eliyle çağırırken:
“- Sürtük analı İtalyan, bana büyük oyun oynadı,” dedi, ben bir şey sormadan.
O anlatırken yağmur, her zamanki görevini yapıyor, camları yıkıyordu.
--------------------------------------------------------
* Madame, souhaitez-vous coucher avec moi? : Bayan, benimle yatar mısınız?
** Frau, würden Sie mit mir schlafen?** : Bayan, benimle yatar mısınız?
*** Women, would you sleep with me?: Bayan, benimle yatar mısınız?
**** BERNSTEİN: Bielefeld’de 25 m. yükseklikte teras kattaki şehirdeki en büyük lüks restoran-cafe
***** Alter Friedhof; Mezarlık ismi
Yüksel ÖNAÇAN
BU DA BAŞKASI:
www.haberler.com/salvarli-sultan-porsche-yi-kapti-2139090-haberi/
Öyküdür aslında; ana sayfada görülmediği için makale kategorisine aktardım.
YORUMLAR
Sonradan görme görgüsüzler için güzel bir mesaj olmuş yazınız.
Yazıyı ilk okuduğumda kültür farklılığı gibi algılamıştım. Bu da doğru olabilir bilemiyorum ama bu yazıya en güzel açıklama görgüsüzlük olacaktır kanımca. Yokluktan gelip varlığa kavuşuncaki insan manzarasıydı anlatılan. Etrafımızda bunun benzeri örnekler yok mu? Ben en az iki tane bu tür olaya şahit oldum ki o yabancı ülkede de değil, kendi yurdumuzdaydı.
Aslında bu konu üzerinde epey konuşulur ve tartışılır.
Saygı ve sevgiler...
Yükselenyıldız
"-Azdı."
Aysel azdı.
Ve kendi kuyusunu kendi kazdı.
Ne oldum delisi olan, bulunduğu ortama ayak uyduramayan, buldukça daha fazlasını isteyen bir tip olup çıkmış Aysel. Artık günümüzde Ayseller çoğaldı. Toplum olarak hızla çöküntüye gidiyoruz.
Yazıdan alınan ders:
Edene edecek bulunurmuş. Aynen öyle olmuş
Çok güzel anlatılmış öğüt verir nitelikte bir yazı
Tebrikler... Saygılarımla...
EMİNE45 tarafından 7/2/2010 7:41:09 AM zamanında düzenlenmiştir.
Koluma bir dokunan oldu.
“- Yüksel Bey, çok üşüdüm, bana bir brandi ısmarlar mısınız?”
Kızıla boyalı saçlarının dibinden ağaran saçları gözüküyordu. Kaşları orantısız alınmış, göz altları çukurlaşmıştı. Sırtında kavı dökülmüş bir manto vardı ve çorabı dizkapağı üzerinden kaçmıştı. Sık sık dudağını yalıyordu. Uzun tırnakları kıvrılmış, yer yer ojesi dökülmüştü ve elleri titriyordu.
Beş yıl içerisinde bir insanın bu kadar çökebileceğini asla düşünemezdim
OKUDUM VEDE ÜZÜLDÜM ÇOK HEMDE NE ORAYA NE BURAYA ADAPTE OLAMAMIŞ KİMLİKSİZ AYSEL VE NE ÇOK AYSELLER VAR ,ACI VATAN DEMELERİ BU NEDENLERDEN Mİ ACABA ALAMANYAYA AKLIMA BIRDEN BIR YAKINIM RESMİ GELDİ İLK GİDENLERDEN ORDA ÇEKİLMİŞ BİR RESİM YER ALAMANYA :) KISA ETEK ALTINDAN GÖRÜLEN PAÇALI DON ÜSTE ÇAKMA KÜRK BAŞTA ÇENE ALTINDA DÜĞÜMLENMİŞ KIRMIZI EŞARP NEDEN ÖZÜMÜZÜ KORUMAYIZ NEDEN İKİ ÜLKE ARASINDA SIKIŞIRIZ NE ORALI NE BURALI OLAMAYIZ ACABA EKSİKLİK BU YOZLAŞMANIN SEBEBİ NEDİR YÜKSELEN YILDIZIM ASLINDA NE KADAR ÖNEMLİ BİR YAZI YAZMIŞINIZ GECEN AY YURTDIŞINDAYDIM İŞ İCABI HER GİTTİM YERDE CAFELERDE OTURUP İNSAN GELİP GECEN İNSAN PROFİLLERİNİ İNCELERİM KONUŞULANLARI DİNLERİM VE ÜZÜLÜRÜM NEDENMİ TARİHİNE SAHİP ÇIKAN BİR NESLİN TORUNLARIYKEN TARİHİNİ EROZYONA UGRATMAK İÇİN VAR GÜCÜYLE ÇALIŞAN BİR NESİL OLDUGUMUZU FARK EDİNCE CANIM YANIYOR...BİZİ BİZ YAPAN DEGERLERİ GALİBA YETİŞEN NESİLE ANLATAMADIKMI NE VAR BİR YERLERDE YİTİRDİĞİMİZ BİŞEYLER VAR OLMASA NE AYSELLER NE AYŞELER BÖYLE OLMAZDI OLMAMALIYDI SADE ALAMANYA İÇİN DEĞİL BU YİTİRME BİZİM ÜLKEMİZDE DE MALESEFF ÇOKK ARTIK.
DEDİM ÇOK KONUŞULABİLECEK BİR KONU KALEMİNİZ DAİM OLSUN ÜSTADIM
SAYGIMLA.
JASMİNA...
Yükselenyıldız
Konunun özüne vakıfsınız.
Öz kültürümüzden uzaklaşıyor ve uzaklaşmış olmamızın tarihi eskilere dayanmıyor, düne dayanıyor sadece.
Vatandaşına öz kültürünü vermeden çok kanallı TV'leri açıveren Amerikalılara Malatya'da kavatlık yapanlar,
Medya patronları,
Çağdaşlık adına gereksiz lüksü, modayı, para hırsını günlük yaşam tarzımıza sokanları...
Aile-okul ve toplum üçgeninden de çıktı maalesef çocuklarımız, medyanın eline düştü. İstedikleri gibi yönlendirebiliyorlar.
Türk toplumunun kokuşmuş öyle çok yanı var ki, kendi kendime itiraf etmekten utanıyorum.
Konu derin ve çook uzun.
İlgi ve hassasiyetiniz için teşekkür ediyorum.
Saygı öncelikli sevgiler.