Oysa ben ne severdim bu yağmurları
Bu yağmurlar ağlatır oldu beni artık. Bu günlerde hayallerimi kuruttukları kadar ıslatıyorlar gözlerimi.Oysa her bir damlasına tapardım bir zamanlar. Ruhumu arındırırdı. Bırakırdım kendimi ılık rüzgarına. Mis gibi toprak kokusu merhem olurdu yaralarıma. Şimdi yalnızlık kokuyor toprak. Havada yokluğunun yarattığı ağırlık... Canımı acıtıyor düşen damlalar. Dövüyorlar sanki beni! "Suçum ne?" diyorum. "Ben ne yaptım?". Kızıyor gökyüzü. Gözleri çakmak çakmak, haykırıryor: "Sevdin" diyor. "Yanlış kişiye doğru sevgiyi verdin.". Ardından koca koca oklar fırlatıyor üzerime. Oklardan kaçmaya çalışırken sana yakalanıyorum. Aslında yanımda olmadığını anlayınca bir yalnızlık kaplıyor yüreğimi. Seninle doldurduğum hayallerim, karanlık yollarımı aydınlatmıyor son günlerde. Tüm rüyalarımı teninin kokusunda bıraktım çünkü.
Seni hatırlatıyor bana bu yağmurlar. Suskunluğunun ardında saklanan fırtınalarını, bulutlarının arasına gizlediğin güneş gibi kalbini, hafif esintisini kirpiklerimde hissettiğim bakışlarını... Bir de dünyama yıldırım gibi düşen sözlerini...
Sen hatırlamazsın, bense hiç unutmadım: "Seninle ıslanmak istediğim ne yağmurlar kaybettim ben" demiştin. Susmuştum o an. Bu cümlenin üzerine ne söylesem renksiz kalacaktı. Hiç şüphe yok duyduğum en güzel cümleydi. Biraz hüzün, biraz hayal kırıklığı vardı belki içinde ama öyle saf, öyle içten çıkmıştı iki dudağının arasından. O gün karar vermiştim, tüm hayal kırıklıklarını bir parça mutlulukla değiştirmeye. Bu hayat ikimizindi artık. Senin canını yakan benide acıtırdı. Tüm hüzünlerinde bir damla göz yaşım, tüm sevinçlerinde bir tutam tebessümüm vardı. Herşey gelebilirdi başımıza, hayat bu... Yine de senin için tüm olumsuzluklara korkusuzca kılıç çekecek kadar yürekliydim ben. Güçlüydüm. Senden vazgeçmek, seni unutmak, yüz üstü bırakmak söz konusu değildi. Sen benimdin, ben de senin. Biz birbirimize aittik. Seni sahiplenmiş, olduğun gibi kabul etmiş, olduğun gibi sevmiştim.
Ve sen, bir gün çekip gittin gözlerimden. Gelişin gibi gidişinde ansızın oldu. Ben daha kendimi alıştıramadan sensizliğe... Gidişinin ardından sana benzeyen, senin sesini, senin gülüşünü, senin kokunu taklit eden biri geldi yanıma. Ama biliyorum, o sen değildin aslında. Sen asla beni üzmezdin. İncitmekten korkardın. Hala ellerimde elinin izi, damağımda tadın dururken "Beni unut" demezdin sen.
Kimdi bu adam? Neden gelmişti yanıma? Neden beni üzmek için bukadar çabalıyordu? Davetsizdi. Üstelik yüzsüzdü de, belli. Her fırsatta onu yanımdan kovuyor ve seni geri istiyordum. Beni dinlemedi bile, vurmaya devam etti. Kurşun gibi ağır sözleri, delici bakışları, şefkatten yoksun varlığıyla beni yaralamak için hiçbir fırsatı es geçmiyordu. Direnip ben de onu incitmeye çalıştım bir ara. Faydasız... Kalbi, ruhu öyle taş kesmişti ki, ona yaptığım her hamlede yine kendimi incitmiş bulundum. Durdum sonra. Onu izledim. Bir yanlışlık vardı bu adamda! Bir eksiklik belki. Sonunda çözdüm; konuşması, bakışı, gülüşü, davranışları anlamsızdı . Yarımdı karşımdaki adam. Üzüldüm haline. Yardım etmek istedim ama ne yazık ki onun için yapılacak bir şey yoktu. Onu kurtarabilecek tek kişi yine kendisiydi. Bu yabacıyı orada bırakıp yollara düştüm bende. Nereye gideceğimi bilmeden üstelik. Ne kadar yürüdüm bilmiyorum. Paçalarım yağan yağmurdan sırılsıklam olmuştu. Yüzümü ıslatan yağmur muydu yoksa ben mi ağlıyordum asla bilemeyecektim. Islak giysilerim yüzünden üşümeye başlamıştım. Yine de seni düşünmek içimi ısıtıyordu.
Birazdaha yürüdüm. Birden yollar yok olmaya başladı. Ne yapacağımı bilemeden bir süre şaşkın kalakaldım orada. Neden sonra farkettim; yok olan tek şey yollar değildi. Yüzün gözlerimden, sesin kulaklarımdan silinmeye başlamıştı. Ellerinin değdiği yerler yavaş yavaş yok oluyordu. Hatıralarımı kaybediyordum. Panikledim. Elim, kolum, nefesim sendin ve şimdi gidiyordun. Ben seninle bendim . Şimdi ben kim olacaktım?
Farkında bile olmadan ismini haykırdığımı hatırlıyorum. Canım yanıyordu, dilimde sözcükler düğümleniyordu ve ilk defa onlardan bir çıkış kapısı yapamıyordum kendime. Bu bir kabustu ve hemen uyanmak istiyordum. Karanlık çökmeye başlamıştı ve dünya üzerindeki - ben de dahil olmak üzere - herşey siliniyordu. Korkuyordum. Kendimi tuzağa düşmüş gibi hissediyordum. Sonra bir daha haykırdım ismini. Bir daha, bir daha, bir daha... Uzaklardan bir ses dokundu kulaklarıma. İçimi huzurla doldurdu. " Çok uzaklaştın. Göremiyorum seni. Geri dön" dedin. Geldiğim yoldan koşa koşa döndüm eve. Kapıyı açıp içeri girdim. İçerisi sessizdi. Sen yine yoktun ama o yabancı da yoktu. Dışarıda yağmur tüm şiddetiyle yağmaya devam ediyordu. Pencereye vuran her damla yüzünün bir ayrıntısı oluyordu. Dokundum; saçlarına, alnına, gözlerine, dudaklarına... Gözlerini gözlerime dikip alttan alttan baktın. Dudakların kıvrılıp yüzüne muzip bir gülümseme oturdu. Bu halinle bana meydan okur gibiydin ama yine de seviyodum seni.
Ben pencereden hayalini izlerken dışarıda damlalar çığlık çığlığa düşmeye devam ediyordu. Tenimi ürpertiyordu bu ses. Oysa ben ne severdim bu yağmurları. Ruhumu arındırır, yaralarıma merhem olurdu mis gibi kokusu. Oysa ben ne severdim bu yağmurları...