- 1767 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
anomi
2. SUNUŞ
Bugün biz burada E. Durkheim üzerine bir etüt çalışması için yola çıkmış bulunmaktayız. Öncelikle kaygımız Durkheim üzerine böyle bir mütalaanın bu kadar kısa bir zamanda yazılamayacağı noktasındadır. Bu kaygımızı dile getirdikten sonra Durkheim’in sosyal bilim alanında yola çıkarken ürettiği kavramlar ve kullandığı metot üzerinde durduk. Bunu yaparken öncelikle Durkheim’in kendi eserlerinde ve daha sonrada Durkheim’in takipçilerinden, gerekse yolu sosyal bilim alanına düşmüş diğer düşünürlerden faydalandık. Böyle bir çalışmanın konusunu oluşturan “anomi” kavramının gelişim aşamasını elimizden geldikçe tarihsel arka planıyla açıklamaya çalıştık. Durkheim toplum kuramını şekillendirirken “dayanışmalar” arasındaki farklılıklar ve bu farklılıkların kendi içinde taşıdıkları farklı olguları açıklamak için teorileştirdiği bir kavram olan “anomi” kavramını gerek kolektif tezahürlerde gerekse intihar gibi Durkheim’in deyişiyle -toplumsal nedenli bireysel eylemlerin- açıklamasında kullanmıştır. Biz bu çalışmayı yaparken daha çok sosyolojide ismini duyurmuş sosyologlara kulak vermekle beraber çalışmanın akışında kendi sözümüzü de sakınmadık. Sosyoloji de at koşturmanın dayanılmaz hafifliğiyle de ileriki çalışmalarımıza büyük katkısının olacağı düşüncesinde olmakla beraber entelektüel tecesüssümuza da faydalı olacağını düşünüyoruz.
3. ÇALIŞMAMIZIN YÖNERGESİ
MEKANİK DAYANIŞMASI
HACİM YOĞUNLUK
ORGANİK DAYANIŞMASI
ANOMİ(KURALSIZLIK)
KENDİNE KARŞI KURALSIZLIK BAŞKASINA KARŞI KURALSIZLIK
İNTİHAR SAPMA
BENCİL ELCİL
ANOMİK
4. ALT TEORİ NEDİR?
Alt teori sosyal bil ait araştırma yürütme sürecinde bilgiden teorinin doğuşunu vurgulayan sistematik bir nitel araştırma yöntemidir. Nitel araştırma yöntemlerinde önemli ilerlemenin bir parçası olarak kabul edilmiştir. Barney Glaser ve Anselm Strauss tarafından geliştirildi. Amaç: sistematik bir biçimde olguları sürekli sorgulamak ve buradan bir teori oluşturmak. Bu yöntemi diğerlerinden ayıran en önemli özellik bu yöntemin teori geliştirmek üzere kurulmuş bir yöntem olmasıdır. Alt teori kavramlar ve kavramlar arası ilişkilerle ilgilenmektedir. Zaman, yer ve kişiler alt teoride kavramsallaştırmanın en önemli girdileridir. Alt teori tümdengelim ve tümevarım düşünme öğelerini bir arada bulunduran bir veriden teori yaratma sistematiğidir. Araştırma sürecinde kavramsal düşünceler üzerinde dayalı hipotezler formule edilmektedir. Araştırma süreci öncelikle veri toplanması ve analizini daha sonra teorik örnekleme yapılmasını ve kategorilerin tanımlanmasını içeren bir süreçtir bu süreçte araştırmacının ne bildiği ve ne keşfettiği arasında bir ayrım yapabilmesidir. Alt teori konusundaki çalışmamızı Durkheim’in “anomi” kavramı üzerinden örneklemeye çalışacağız. Yararlı bir çalışma olması dileğiyle…
5. TOPLUMSAL İŞBÖLÜMÜ ÜZERİNE- DURKHEIM
5.1. Mekanik Dayanışma
Toplumları mekanik dayanışma üzerine kurulmuş toplumlar ve organik dayanışma üzerine kurulmuş toplumlar olarak ikiye ayıran Durkheim mekanik dayanışmaya hukuk ve benzerlik yönünden yaklaşmıştır(İçli, 2005: 20). Bu nedenle mekanik dayanışma yerine benzerliğe dayalı dayanışma kavramı da kullanılır. Dayanışma şeklini belirlemede benzerliğin yanında hukukla ilgilenen Durkheim hukuka özellikle ceza açısından yaklaşmıştır. Ona göre “ceza; asıl olarak toplumun örgütlü bir kuruluş aracılığıyla kimi davranış kurallarına aykırı davranan üyelerine uyguladığı değişik şiddet derecelerindeki tutkulu bir tepkidir”(Durkheim, 2006: 127).
Mekanik Dayanışma, Durkheim’in deyimiyle, bir benzeşme dayanışmasıdır. Bu dayanışma biçimi bir toplumda egemen olduğunda bireyler birbirinden pek az farklıdır. Aynı topluluğun üyeleri aynı duyguları hissettikleri, aynı değerlere katıldıkları, aynı kutsala inandıkları için birbirine benzerler. Birey henüz farklılaşmadığı için toplum tutarlıdır(Aron, 2007: 296).
Ceza hukukunu karşılayan toplumsal dayanışmayı bozan her eylem bir suçtur. Kuralı bozarak toplumsal dayanışmayı bozan her eylem de bir ceza tepkisiyle karşılaşır… Her toplumda bireylerin saygılı olduğu birtakım kurallar vardır. Her kanunda iki yön vardır: a) yükümlülük(obligation) b)yaptırım(sanction)(Kösemihaloğlu, 1971: 62).
Durkheim’a göre yaşamın 2 kaynağı vardır. Birincisi bireysel bilinç benzerliğidir. Bireysel bilinç benzerliğinde ayrı kişiler yoktur. Kendisine benzeyen diğer bireylerle birleşip toplumsal varlık oluşturur. Burada bağlılık ve benzerlikten dolayı sempati bağı oluşur. Bağlılıktan dolayı dayanışma artar. Bu dayanışma insanlar bireysellikten kolektifliğe geçtikleri zaman ortaya çıkar. Durkheim buna mekanik dayanışma der; Nüfus az, işbölümü yok, birey homojen, gelenekler var, bireycilik yok(www.turkkeyif.com).
Mekanik Dayanışma’nın karakterize ettiği daha ilkel tip, işbölümünün oldukça sınırlı düzeyde olduğu ve bulunmadığı nispeten farklılaşmış bir toplumsal yapıya sahiptir. Mekanik dayanışmalı toplum bütünlük içindedir. İnsanları birbirine bağlayan şey, tümünün benzer etkinlikler içinde bulunması ve benzer sorumluluklara sahip olmalarıdır. İlkel toplumlardaki insanlar, oldukça farklı görevlerin yerine getirildiği ve birçok sorumluluk gerektiren çok genel konumları işgal ederler. Mekanik dayanışmanın egemen olduğu toplumlardaki insanlar birbirine muhtemelen yaptıkları şeyler temelinde benzedikleri için, aralarındaki rekabet ihtimali daha fazladır(Bottomore, 2006: 302).
Daha sonra bu konuda Giddens; “Geleneksel toplumda insanlar grubun tiranlığına tabidirler” demiştir(Giddens, 2001: 107). Burada Giddens’ın toplumdan kastı, Durkheim’cı anlamda mekanik dayanışmadır. Bu bağlamda birey kolektif bilincin tahakkümünde edilgen varlıkalrdır.
5.2. Ara Değişkenler: Hacim-Yoğunluk
Yukarıda bahsettiğimiz “mekanik dayanışma”dan “organik dayanışma”ya geçişin şartını toplumsal fenomenlerin üzerinde belirli bir etki sahibi olmaya muktedir insani ortamın farklı özelliklerinin değişimine bağlamıştır. Bu özellikler Durkheim’da “hacim ve yoğunluk”, Giddens’da “hacim, yoğunluk, katılık ve içerik”tir. İlki toplumsal birimlerin sayısı veya bizim adlandırdığımız şekliyle toplumun “hacmi” ve ikincisi de insan kitlesinin yoğunluk derecesi ya da bizim adlandırdığımız şekliyle “dinamik yoğunluktur”. Dinamik yoğunluğu ifade eden en iyi şey toplumsal parçaların kaynaşma derecesidir. Fiziksel yoğunluk sadece birim alan başına düşen birey sayısı değil aynı zamanda iletişim ve ulaşım araçlarının gelişimi de anlaşılmaktadır. Ve fiziksel yoğunlaştırma ile doğru orantılıdır(Durkheim, 2004: 228).
Anthony Giddens 2 toplum tipindeki kollektif bilincin hacim, yoğunluk, katılık ve içerik gibi 4 boyut temelinde farklılık gösterebileceğini belirterek kullanışlı bir ayrımda bulunur. Hacim; kollektif bilinç tarafından kuşatılan insanların miktarını, yoğunluk; bireylerin onun hakkında ne kadar derin duygular taşıdıklarını, katılık; onun açıkça nasıl tanımlandığı, içerik; kollektif bilincin 2 uç toplum tipinde kazanacağı biçimi anlatır(Ritzer, 1992: 12).
5.3. Organik Dayanışma
İşbölümünden kaynaklanan dayanışma diye adlandırılan Durkheim toplum tipini kısaca “işbölümünden ileri gelen pozitif bağlar ya da işbirliği bağları. Bunlar işbirliği hukuku diyebileceğimiz, belirli bir hukuk kuralları dizgesince yönetilir; bu önermenin işbirliği hukukunun değişik kesimleri üzerinde doğrulanması”(Durkheim, 2006: 154) diye tanıtmıştır.
Organik Dayanışma denen karşıt dayanışma biçimi, düşünce birliği yani topluluğun tutarlı birliğinin farklılaşması ile doğduğu ya da anlatım bulduğu dayanışma biçimidir. Bireyler artık benzer değildir ve bir bakıma farklı oldukları için konsensüs gerçekleşir(Aron, 2007: 296).
“Organik farklılaşmalı toplum, sözleşme egemenliği dışında ya da üstünde bireyleri toplumsal bütüne bağlayan ortak zorlamalar ve yasaklar, değer ve kutsallık olmadan yaşayamazlar”(Aron, 2007: 305). Bir bakıma eleştirmek istediğimiz nokta, bu paragrafla organik dayanışmanın temeli olan toplumsal sözleşme anlayışını, Aron’un yetersiz görüp mekanik dayanışmada önem arzeden zorlama ve yasaklarla destekleme ihtiyacı hissetmesidir. Bireysel farklılaşma üzerine kurulmuş toplumlarda bile mekanik dayanışmanın yani herkeste ortak inanç ve ortak bilincin bir eşi varlığını sürdürebilmektedir. Eğer bu değerler zayıflar bu inançların alanı aşırı biçimde daralırsa toplum dağılma tehdidiyle karşı karşıya kalır(Aron, 2007: 306).
Organik dayanışmada esas olan benzerlik değil farklılıktır. Bu dayanışmada bireysellik ön plandadır. Bireysellik alanı genişledikçe birlik ve beraberlik artar. Çünkü bireysellikte insanlar başkalarından ayrıldığı ölçüde onlara bağımlı olur ve topluma bağlılık artar. Nüfus yok, işbölümü var, bireycilik var, din evrenselleşir, evrensel değerler gelişir. (www.turkkeyif.com)
Organik dayanışmanın karakterize ettiği daha gelişkin tip daha büyük ve daha gelişmiş bir ölçüde uzmanlaşmayı gerektiren maddi toplumsal bir olgudur. Modern toplumlarda yaşayanlar, uzmanlaşmış konumları işgal ederler ve çok daha sınırlı görev ve sorumluluklara sahiplerdir. Organik dayanışmanın karakterize ettiği bir toplumun birliğini sağlayan insanlar arasındaki farklılıklardır. Modern toplumdaki insanlar nispeten sınırlı çeşitlilikte görevler yüklendiklerinden, hayatlarını devam ettirebilmek için diğer birçok insana muhtaçtırlar. Organik dayanışma sadece bireylerin uzmanlaşmasıyla değil aynı zamanda gruplar, yapılar ve kurumların uzmanlaşmasıyla da ilgilenmiştir. (Ritzer, 1992: 7)
Mekanik dayanışmadan, hacim ve yoğunluk özelliklerindeki değişmeyle organik dayanışmalı toplum tipine geçileceğini belirten Durkheim bu geçişin sağlıklı sağlanamaması durumunda ortaya anomi (kuralsızlık) durumunun çıkacağını belirtmiştir(Bottomore, 2006: 305).
6. İNTİHAR-DURKHEİM
6.1. Geçiş Döneminin Ürünü Olarak: Anomi
Durkheim özellikle İntihar adlı eserinde “anomi” unsuru üzerinde durmaktadır. Bireylik bilincinin gelişmesi, toplumsal bilincin zayıflaması ile farklılaşan bireyleri birleştirme konusunda toplumun yetersiz kalışını bu kavramla açıklamıştır. Anomi tam anlamıyla bir kuralsızlık durumudur. Bu bağlamda anominin birey üzerindeki etkileri iki başlıkta toplanmıştır:
Bireyin kendisine karşı kuralsızlığı: İntihar
Bireyin topluma karşı kuralsızlığı: Sapma.
Normların yokluğu veya toplumun temel değerleri üzerinde önemli bir çatışma Durkheim tarafından anomi olarak adlandırılır ve o bu tür bir toplumsal “hastalığın” özellikle toplumsal kargaşa veya dönüşüm dönemlerinde ortaya çıkacağından korkar. İlişkilerin kişisel olduğu ve sınırlı bir işbölümüne sahip küçük geleneksel toplumlarda, toplumun değer ve normları üzerinde ve bireylerin hakları ve ayrıcalıklarının belirlenmesi ve kabulü konusunda genel bir konsensüs sağlamak oldukça kolaydır: Özellikle de dinin ahlakı otoritesi ve yaptırımlarıyla destekleniyorsa. Herkes yerini bilir ve büyük heveslere kapılmaz. Ancak, bu toplumların mekanik dayanışmasından işbölümünün oldukça geliştiği ve ilişkilerin çoğu kez büyük ölçüde kişisellikten uzak olduğu sanayi toplumlarının organik dayanışmasında geçiş sırasında, toplumsal konsensüste ve böylece bireyler üzerindeki sosyal kontrolde bozulmalar daha fazla mümkün hale gelir. On dokuzuncu yüzyılda Durkheim ve çağdaşları, sadece geleneksel toplumları yıkmakla kalmayıp, toplumun temel ahlakı dokusunu da büyük zarar veren, Avrupa’yı baştan aşağıya değiştiren siyasal devrimleri ve sanayileşmeyi yaşadılar. Yeni sınai işbölümü mevcut ahlakî değerleri büyük ölçüde aşındırır görünmekteydi. Durkheim, geleneksel toplumsal normların sağladığı, disiplinin ortadan kalkmasıyla bireysel tutkuların en üst düzeye çıkacağından ve sonuçta, yeni toplumsal düzen kendi görünür vaatlerini yerine getirmediğinde, sistemin işlerliğini yitireceğinden korkuyordu. On dokuzuncu yüzyılda köylerindeki geleneksel köklerini, aile ve arkadaşlarını parlak ışıklı ve yüksek ücretli yeni sanayi kentlerine girebilmek için terk eden çoğu insanın yaşadıkları karşısında gözü açıldı ve kendilerini soyutlanmış ve yalnızlık duygusu içinde buldular. Bu durum, Durkheim’a göre, oldukça önemli boyutlarda bir toplumsal düzensizlik potansiyeli yaratmaktaydı; bu kaos potansiyeli söz konusu dönemde çoğu Avrupa kentinde ‘kalabalıklar’ın çılgın davranışlarında gözlenebilir.
Anominin kelime anlamı normsuzluktur. O sosyal kontroller zayıfladığında, ahlakî ve siyasal kısıtlamalar ortadan kalktığında kendini gösterir ve özellikle sanayileşme ve kentleşme gibi hızlı toplumsal değişme dönemlerinde, geleneksel normların işlemediği veya ortadan kalktığı durumlarda yaygındır. İnsanlar huzursuz ve tatminsiz hale gelirler ve insanların hayattan ne bekleyebilecekleri konusunda yeni bir ahlakî konsensüse ihtiyaç duyulur. Sanayileşme ve tüketimcilik uzmanlaşma ve bencilliği teşvik ederek bu süreci hızlandırır.
Anomi bir düzensizlik durumu, sınırlandırılmamış bireyciliğin gemlenememesi nedeniyle sosyal kontroller ve toplumsal düzenin işlemez hale gelmesidir. Modern kapitalizmin tüketim çılgınlığı ortasında tutkular ve arzular giderek artar ve geleneksel disiplinler ve sınırlamalar artık gücünü koruyamaz hale gelir. İnsanlar artık daha azıyla yetinmez ve tutkularını gemlemekte zorlanırlar. Durkheim halk demokrasisine güvenmez ve onun sonuçlarından korkar. Bireyler sadece ahlakî bir düzene bir tür bireyler-üstü bir güce tabi olduklarında kendilerini güven içinde hisseder, mutlu ve belirli ölçüde özgür olabilirler. Toplumsal düzen ve bireysel mutluluk yüksek düzeyde bir toplumsal bütünleşmeye bağlıdır.
Durkheim anominin çözümü veya tedavisini aşağıdaki özellikleri taşıyan meslek birliklerinin gelişiminde görür. Bireyleri toplumsal gruplar ve kolektif değerler içinde birleştirebilen; insanların mantıken neler bekleyebilecekleri konusunda yeni bir konsensüs oluşturabilen. Bu tür birlikler devletle iş birliği yapmaya yatkın olacaklar ve böylece büyük ölçüde ‘toplumu birey içinde’ yeniden kuracak bir bağlılık ve vizyona sahip yeni bir yurttaşlık düzeni ve yeni bir sınai ahlakî düzen kurmaya çalışacaklardır. Bununla beraber, Durkheim, modern toplumun organik dayanışması içinde, anomiyi büyük ölçüde temel bir patoloji, geleneksel bağlar ve değerlerin zayıflamasının ve bireyciliğin ortaklaşa veya toplumsal sorumlulukların üstüne çıkışının yarattığı bir toplumsal hastalık olarak kabul eder. Durkheim, bütün bunlara ve ‘birey kültü’nün gelişimine rağmen, Marx ve Engels gibi çağdaşlarının devrimci öğretilerinden ziyade, sosyal reformlara ve evrimci değişmeye inancını sürdürür.
Normal sağlıklı bir toplum uyum içinde bir toplumdur; sağlıksız veya hastalıklı toplum doğrular ve yanlışlar konusunda güçlü bir ahlakî konsensüsten yoksundur ve bu yüzden anarşiye düşmesi ve yıkılması ihtimali yüksektir. İnsanın doymak bilmez tutkuları ve bencilliği konusunda kötümser olan Durkheim, yeni bir ‘ahlakî konsensüs’ yaratmak ve sosyal kontrolü yeniden sağlamak için, dış güçlere, toplumdaki liderlerin ahlakî üstünlüğüne ve profesyonel meslek birliklerinin otoriteleri ve değerlerinin empoze etme yeteneklerine yönelir.
Bu yüzden, Durkheim hakkında biyografik bir çalışması olan Anthony Giddens’ın öne sürdüğü gibi, anomi fikri sadece bir toplumsal düzensizlik analizi değil, aynı zamanda bir bireysel davranış açıklamasıdır. Bunun klasik örneği Durkheim’ın ‘anomik’ intihar analizidir: Bu intihar biçimi ekonomik altüst oluşlar ve krizler gibi istikrarsızlık dönemlerinde ortaya çıkar.
Anomi kavramı çok farklı biçimlerde uyarlandı ve yeniden yorumlandı. Bazıları, kavramı çocuk susçluluğunu, gelişmiş sanayi toplumlarında suç ve toplumsal karışıklıkların artışını, hatta 1960’larda Amerika’da ve 1980’lerde Britanya’da yaşanan ayaklanmaları açıklamakta kullandı. Onlar bu çalışmaları, ya yetersiz sosyalleşmeyi, anne-babaların kendi çocuklarını uygun biçimde yetiştirme başarısızlıklarını göstermek için ya da daha kesin kontrol sağlama gereğini ve aile ve kilise aracılığıyla geleneksel ahlakî değerlerin önemini vurgulamak için yaptılar. Başkaları, kavramı toplumsal konsensüsün çökmesini be böylece Kuzey İrlanda’da ve Ortadoğu ülkelerindeki yaşanan düzensizliği açıklamakta kullandılar.
Anomi kavramı tüm işlevselci modele yapılan eleştiriden, özellikle bu yaklaşımın, toplumların temel bir konsensüse dayandıkları ve bütün yaş gruplarının aynı normlar ve değerleri benimsedikleri fikrine yapılan daha genel eleştiriden nasibini almıştır. Doktorlar, muhasebeciler ve avukatlar gibi mesleklerin ahlaklarının sanayi toplumları için bir temel oluşturacağı fikri günümüzde çok az yazar tarafından kabul görmektedir.
Yine de, anomi kavramı gelişmiş sanayi toplumlarındaki hızlı toplumsal değişmelerle ilgili temel sosyal bir probleme ışık tutmuş, genelde toplumun ve özelde bireyin mutluluğu için ahlakî rehberliğin önemini vurgulamıştır. Ahlak çöktüğünde insanlar toplumsal dayanışma duygusunu, değerlerini, ait olma ve kendilerinden büyük bir şeyin parçası oldukları duygusunu yitirdiklerinde toplum çöker, her yere kaos hakim olur ve herkes kendini yardımsız, kaybolmuş ve yalnız hisseder.
Diğer ifadeyle anomi, belirli bir statüye sahip olanların sosyal yapıda bulunan nedenlerden dolayı toplumun hedeflerine kolayca ulaşabilmelerine rağmen bu durumda olmayanların aynı hedeflere ulaşmalarının zor ve imkansız olmasından doğan güçlüklerin sonucudur. Anomi kavramı ilk unsura, kişiye peşine düşülecek sağlam emeller veren tutarlı normların olmayışına karşılık gelecek şekilde kullanıldığı sürece “somut birey”den bahsediliyor demektir. (Giddens, 2001: 141)
Durkheim intiharın incelenmesinde önemli rol oynayacak olan kuralların yokluğu ya da ayrışması olan “anomi” kavramını özellikle intihar konusunun toplumsal bir olgu olarak ele alınmasında kilit bir rolde görmüştür. (Aron, 2007: 305)
6.2. Anominin Sonucu Olarak: Anomik İntihar
Kuralsızlık intiharıdır. Toplumdaki düzenleyici güçler bozulduğunda ortaya çıkan anomik intihar, alt teori yolunda teorisyen olan Durkheim’ın çalışmasının en büyük meyvesidir. Toplumbilimin babası olarak anılan Durkheim, psikolojik bir konu olarak algılanabilecek bir konuyu çalışmasıyla toplumsal bir olgu olarak ayakları üzerine dikmiştir.
Anomik intihar oranları, bozulmanın doğası ister olumlu ister olumsuz olsun artar, artmıştır, artacaktır. Bu tür değişimler insanları eski normların artık uygulanmadığı, ancak yenilerinin de henüz gelişmediği alışılmadık durumlara sokar. Bozulma dönemlerinde anomik eğilimler köksüzlük ve normsuzluk biçimleri serbest kılar ve bu eğilimler de anomik intihar oranlarında artışa neden olur. Bunu ekonomik çöküntü örneğinde düşünmek nispeten kolaydır. Ekonomik çöküntü nedeniyle fabrikanın kapanması işi kaybetmeye, bireyin şirketin ve işin düzenleyici etkisinden uzaklaşmasına yol açar. Bu ve diğer kurumlardan (örneğin; aile, din ve devletten) uzaklaşma bireyleri anomik eğilimlerin etkilerine karşı daha hassas kılabilir. Hızlı ekonomik gelişmenin etkisini tasavvur etmek bir ölçüde daha zordur. Bu örnekte, ani başarının bireyleri içinde gömülü oldukları geleneksel yapılardan uzaklaşmaya ittiği söylenebilir. Ekonomik başarı bireyleri işlerini terk etmeye, yeni topluluklara girmeye, hatta belki de yeni bir eş bulmaya itebilir. Bütün bu değişiklikler mevcut yapıların düzenleyici etkilerini bozabilir ve hızlı gelişme dönemlerinde bireyleri anomik eğilimlere karşı daha hassas kılabilir.
Toplumsal hayattaki bu düzensizlik dönemlerinde karşılaşılan intihar aralarındaki artışlar, Durkheim’ın dışsal sınırlamalardan kurtulduklarında bireysel tutkuların zararlı etkileri üzerine görüşleri ile tutarlıdır. Nitekim, insanlar özgürleştiklerinde tutkularının köleleri haline gelecekler ve neticede ona göre, çok sayıda insan kendini öldürmek dahil, gende olandan çok daha geniş kapsamda yıkıcı davranışlar içine girecektir.
7. SONUÇ OLARAK YA DA ÖZETLE…
Sosyolojinin kurucu babası olarak içinde bulunduğumuz disiplinde ün kazanmış olan Durkheim’ın meta teorileşmiş alt teori çalışmasının ürünü olarak “anomi” kavramına bütüncül bir bakış atmaya çalıştık. Mekanik dayanışmada hacim ve yoğunluk özelliklerindeki değişmelerin organik dayanışmaya geçiş safhasında sağlıklı ya da sağlıksız durumunu “anomi”(kuralsızlık) kavramıyla ele alan Durkheim intihar gibi pek çok sosyal bilimcinin kaçındığı bir konuda bu kavram sayesinde ayakları yere basar bir üretime kavuşmuş ve ününü kazanmıştır. Ayrıca savunduğu determinizm anlayışı, onun meta teorisinde “anomi” kavramı sayesinde belkemiğine kavuşmuştur. Çalışmamızda ilişkiselliğine dikkat çektiğimiz “anomi” kavramı, sonrasında pek çok sosyal bilimci tarafından kullanılan önemli bir kavram haline gelmiş, her konuda bir post ile teorilerin üstüne yeni inşalar geliştirilen günümüzde Durkheim’ın yeri değişmez niteliğini korumuştur. Çalışmamızın alt teorinin ilerleme aracı olan ilişkiselliği göz önüne sermiş olması umuduyla…
8. KAYNAKÇA
- ARON, Raymond, Sosyolojik Düşüncenin Evreleri, Çev. Korkmaz Alemdar, 7.b, İstanbul: Kırmızı Yayınevi, 2007.
- BOTTOMORE, Tom, NİSBET, Robert, Sosyolojik Düşüncenin Tarihi-1, Çev. Ceylan Tokluoğlu, İstanbul: Kırmızı Yayınevi, 2006.
- DURKHEIM, Emile, İntihar, Çev. Özer Ozankaya, İstanbul: Cem yayınevi, 2002.
- DURKHEIM, Emile, Sosyolojik Yöntemin Kuralları, Çev. Cenk Saraçoğlu, İstanbul: Bordo Siyah yayınları, 2004.
- DURKHEIM, Emile, Toplumsal İşbölümü, Çev. Özer Ozankaya, İstanbul: Cem yayınevi, 2006.
- GIDDENS, Anthony, Siyaset, Sosyoloji ve Toplumsal Teori, Çev. Tuncay Birkay, 2.b, İstanbul: Metis yayınevi, 2001.
- İÇLİ, Gönül, Sosyoloji’ye Giriş, Ankara: Anı Yayınevi, 2005.
- KÖSEMİHALOĞLU, N. Şazi, Durkheim Sosyoloji, İstanbul: Remzi Kitabevi, 1971.
- RITZER, George, Durkheim Üzerine Makale No:7, 1992
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.