- 1037 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GÜNEY AMERİKA DA DEVRİMİN AYAK SESLERİ
Latin Amerika’da rüzgar şimdilerde bir başka esiyor. Venezuella’da, Arjantin’de, Brezilya’da, Uruguay’da, Bolivya’da ve Şili’de peş peşe yaşanan dönüşüm giderek ABD’nin sınırına dayanma eğilimi gösteriyor. Şu anda Meksika, Ekvator, Nikaragua, Peru ve diğerleri var.
Bu dönüşümün yaşandığı ülkeler, ortak bir hedefi güdüyorlar. Güney Amerika’yı IMF ve ABD’nin dayattığı neo-liberal politikalardan kurtarmak, halkçı, ulusalcı bir ekonomiyi uygulamak. Bu değişimin yaşanmasında Chavez’in özel bir yeri var.
Paraşütçü komondo Albay Chavez, iktidara geniş halk kitlelerinin büyük desteğiyle geldi. Chavez’e yapılan ABD destekli darbe teşebbüsleri başarısız oldu ve Chavez iktidarını kuvvetlendirdi.
Chavez çizgisini “Bolivar’cı” olarak tanımlıyor. Yani sömürgeciliğe karşı mücadele önderliği yapmış olan Simon Bolivar’ı örnek alıyor. Kendi topraklarının yaşattığı bir değeri yüceltiyor ve onun birikimini geleceğe taşıma kararlılığını gösteriyor. Başka yerlerden hele’de Batı dünyasından şablonlar aramıyor. Yerli olana ve özgün kılınabilene ve kendi sentezine sarılıyor.
Batı referanslı solun, neo liberalizmin açıklarında birer dişliye dönüşmüş çizgisinden uzak duruyor. Demokrasiyi Batı’nın sopasında arayanlara, emperyalizme yenik düşmüş kesimlere de soğuk bakıyor.
Güçlüye tapanlara, kolayca teslim olanlara, küresel kıskaçtan kurtulabilme umudunu yitirenlere, özel bir ders veriyor. Ülkesinde ahtapotun iç ve dış sömürücü kollarına savaş açıyor. Mutlu azınlığın işbirlikçi iktidarını geniş halk kitlelerinin gücüne yaslanarak dağıtıyor. Halk yararına çalışan gerçek bir demokrasi yapılandırıyor.
Toprak reformu gerçekleştiriyor. Devletin topraklarına tapu belgesi olmadan illegal yollarla el koymuş zengin toprak sahiplerinin elindeki topraklar olmak üzere yoksul köylüye 1,5 milyon hektar alanı devrediyor. Ve Latin Amerika’ya özgü özel toprak mülkiyeti, yani bizdeki gibi “ağalık sistemi” olan “Latifundu” kalmayacağı güne kadar süreceğini duyuruyor.
Yoksulluk ve yolsuzlukla mücadeleyi öncelikli hedefi haline getiriyor. Chavez’in şu sözleri bu konudaki tavrını özetliyor:
“Gelişmiş denen ülkelere şu söylenebilir; yoksulluk sorunu sadece Latin Amerika’ya değil tüm gezegenimize, bu arada “gelişmiş” ülkelere de ait bir sorundur. Maddi olandan daha tehlikeli yoksulluk türleri de vardır: ahlaki yoksulluk, manevi yoksulluk, ilkesel yoksulluk... Maddi yoksulluğun ahlaki yoksulluğun bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz.
Avrupa tipi bir yaşam veya “Amerikan yaşam tarzı”da takip ediyor değiliz, amacımız bu değil bizim. Mümkün olan en büyük mutluluğu oluşturabileceğimiz yönde, sadece parasal veya fiziksel değil, bütünsel bir mutluluk peşinde ilerlemek ve aynı zamanda da insanoğlunun gelişimine katkı koymak... Bizim hedeflediğimiz değişim geceden gündüze, kıtlıktan bolluğa olacak. Manevi ve ahlaki yoksulluğu artık arkasında bırakacak.”
Chavez ülkesindeki entellektüellerin ve onların kendisi hakkında neler düşündüklerini soran bir gazeteciye verdiği cevapta şöyle diyor: “Latin Amerikalı entellektüeller derken, çok sayıda ve farklı “türlerde insanlardan söz edebiliriz. Herhangi bir okuldan mezun olmamış çok iyi kitaplar yazabilen edebiyatçılar var. Peru toprağında bir Vargas Liosa fenomeninden söz edebiliriz örneğin yazmayı onun sayesinde, onun sanatı sayesinde öğrenip sevdim...
Dediğim gibi her çeşit Entelektüel var. Kendisini solun bir parçası olarak gören, ama dünyayı anlamanın çok uzağında kalmış kimi gruplar da var. ben bunları değil de Bolivar’ın şu sözlerini izleme yanlısıyım.
“Akıllı ya da bilge olduğunu düşünen bazı insanların iddialarını dinlemeden önce, halkın ögütleri nelerdir, onları dinlemeyi tercih ederim: Halk gerçekten de daha bilgedir.
Chavez, Venezuella’ya komünizmi getirmeye çalıştığı iddialarını da reddediyor ve gizli herhangi bir proje olmadığını belirterek “Burada komünist bir proje olsaydı, bunu ilk söyleyen ben olurdum” diyor.
Chavez’in temel aldığı öz; kendi topraklarının sentezine dayanan, bağımsızlık yanlısı, halkçı, ulusalcı anti-emperyalist çizgidir. Sömürgeciliğin yeni kimliğine karşı halkın bağımsızlığını savunan, yoksulların savunuculuğunu üstlenen bir halk önderliğidir. Devrimci bir ruhun içinde yapılanan ve mazlumların dayanışmasına dayanan bir düşüncenin yükselişidir.
Şimdi de Chavez’in 1 Mart 2004 tarihinde G-15 Zirvesi’nin açılışında yaptığı konuşmaya kulak veriyoruz: “Amerika Birleşik Devletleri hükümeti, (Amerika Kıtaları Serbest Ticaret Bölgesi) ile birlikte bizden, kendi yararlarına gümrükleri sıfırlamamızı, pazarlarımızı, petrolümüzü, su kaynaklarımızı, biyolojik çeşitliliğimizi ve tüm bunlara bağlı olarak egemenliğimizi kendilerine açmamızı istiyor. Tüm bunlar olurken ABD’nin tarım alanında uyguladığı sübvansiyonlar yüzünden bu ilke pazarı bize kapalı kalmayı sürdürüyor. Bu önerilenler, iktisadi politikaların kutsal bir ilkeymiş gibi sunulanlar, ABD’deki devasa ticaret açığını kapatmak için epey özgün bir yol olsa gerek.
Neo-Liberalizm, Latin Amerika halklarına, eğer çok uluslu sermayenin taleplerini kabul ederlerse, bölgelerine akacak yatırımlardan söz edip vaatlerde bulunuyor. Gerçekten de bölgeye geçiş yapan sermaye de bir artış gözleniyor. Bir bölümü kamu kuruluşlarını ilk pazarlık fiyatından satın alarak giriş yapıyor, bir diğer bölümü mali serbestleşme ortamına doğan fırsattan kapmak için ülkeye gelen spekülatif sermayeyi temsil ediyor...”
Bu konuşma Chavez’in ne yapmak istediğini özetlemiyor, aynı zamanda Latin Amerika’da yükselen ulusalcı dip dalgasının niteliğini de yansıtıyor.
Chavez’in sözleri sanki Türkiye’nin bugün yaşadıklarını anlatıyor. Her satırında sanki Türkiye var. Bu kuşkusuz, çok şaşırtıcı da değil. Çünkü saldırı aynı yerden ve aynı yöntemlerle geliyor. Hasmın aynı olması, kaçınılmaz benzerliği yaşatıyor. Ve bir kez daha Mustafa Kemal’in sözlerini hatırlatıyor. Onun ileriyi gören sözleriyle, dünyada yalnız olmadığımızın bilincine bir kez daha varıyoruz:
“Türkiye’nin bugünkü mücadelesinin yalnız Türkiye’ye ait olmadığını tekrar etmek lüzumunu hissediyorum. Türkiye’nin müdafaa ettiği dava, bütün mazlum milletlerin, bütün şarkın davasıdır ve yine şimdi güneşin ufukta ağardığını nasıl görüyorsam, bütün mazlum şark milletlerinin de uyanmasını öyle görüyorum.
Emperyalizm ve müstemlekecilik yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletlerin arasında hiçbir renk ve ırk farkı gözetmeden yeni bir ahenk ve işbirliği çağı hakim olacaktır...”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.