- 803 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Haşim Avşar / ardahan öyküleri / 117
Ardahan, biçinde güzeldir.
’Erzurumlu’ deyişli: " İstanbul ne ki? Ardahan YAYLA, yayla!."
Ankara Palas’ın önü kavakların altında nekahat’e çekilmiş hasta gibi dinlenmeliktir ha!..
İstirahetliktir ha! İkindi’de...
Haşim Avşar gazeteleri açarak okuyor. Kıddıl bir sehba’nın üstüne yığşırdığı eski yeni tomarla kağıtların dilinden havadislere bakıyor biz taraftan.
" Haber" deriz. O devir’in ismiyle: " Havadis " çağırırdılar.
Ardahan’a gazete’nin gelmesi de Haşim Avşar’ın projesiydi.
Aydın düşünceli insanlar okumadan edemezler. İsteğini hiç kırmayan çocukları projesini hayata koymuştular.
İsmet Avşar kırtasiye ve gazete bayiiliğini bir açmıştı.
Foto Paşa’nın yanındaydı " Gazete Bayii "
Gazeteler iki gün öncenindi. Erzurum’a gelirdi. İki gün sonra da uçaktan alındığı gibi doğru Ardahan’a..
Gazete yolculuk seven hasiyetli olman mı?
Masaya koyduk mu, durmaz uçardı. Uçak seyahatine özenirdi haral!..
.................................
" Tello Hala " kahvesini getirdi.
Onu yudumlarken bayahtan eline aldığı Son Havadis’te yarı bıraktığı makaleye devam etti. Peyami Safa’nın yazısıydı; konusu: " Okuduğumuz bilgilerin yorumlanarak yeni bir fikir haline çevirmek gerçek münevverliktir." diye geçiyordu.
" Başkalarının bilgisiyle bilgin olsak bile ancak kendi aklımızla akıllı olabiliriz." Yazar; Montagine’den bu aforizmayı misal almıştı. O da çok aldığı şeyler gibi bunu İranlı Sadi’den almıştı. Sadi kimden almıştı? Esinlenme, mülhemiyet sonsuzdur.
İki çocuk Haşim Beyin ne yaptığına dalmış seyrediyorlar. Müteessir olmak bir dakikalık bazen bir günlüktür.
Fakülte eğitimi gibi dört yıllıktır yahut.
Model eğitim’i: Gözcünün Örneği izleyerek motivasyon olması ve öğrenmesine doğrudan müsebibtir, der bilim adamları.
O çocuklar emin olmamakla birlikte: Erbay Kara mıydı? Osman Kamacı mıydı? Engin Kasap mıydı?..
Ardahan çel-i çocuğu nice büyüklerinden esinlenerek toplum’un iyi önde gelen timsallerinden olumlu etkilenerek; okumak ve aydınlamağı doğru kararlılıkla hedefine eriştirdi.
Türkiye’nin en önde gelen üç şehrinden biridir Ardahan.
Öğretmen sayısıyla, bürokratları niteliğiyle, sanayici, gazeteci, televizyoncu, siyaset adamları, münevver vatandaş tipiyle, yazar ressam öykücü şair, sinemacısıyla.
Türkiye kültür yaşamına damgasını vurmuş bir yöredir Ardahan.
Torunu Hülya Avşar ile...
O gün o saat, o çocuklar, o kahvesini yudumlayan gazetesini okuyandan hiç mi etkilenmedi?
O insanların sayıları arttı.
Etki birikimleri yığıldı, yığıldı ve diyalektik nitel değişimini doğurdu.
" Seyreyle Gözüm Gökkuşağını
bir huzme ışık altın sarısı
birazcık turunç
kandır kırmızısı, hayattır damar damar
sofraların bereketi yeşili
gökyüzünün mavi atlasında
bir özgürlük çiçeğidir o
seyreyle gözüm gökkuşağını
güneşin oğlunu seyreyle
seyreyle yağmurun kızını "
_Erbay Kara
.................
Hava bozdu. Mutad yaz rüzgarı. Saatini kaçırmazdı.
Haşim Ağa ayağa kalktı. Mecit Avşar’ın manifatura dükkanı’na geçecekti. Akşam konuşmaları adet olmuştu.
Şehrin ekabir’i uğrardı. Ekabir önde gelen; protokol’ün o günki ismidir.
Alman Harbi küresel fırtına gibi esiyor. Mütalaa, münazara o günün beyin fırtınası gibiydi.
Anlamak için değerlendirme sohbetleri etmeği olanaklı hale getiriyordu.
Bayağı; söyleşmek öğrenme için bir usuldü. Taktik diye isimlendiriyorlar şimdi.
.................................................
Tello Hala kahve fincanını kaldırdı ona:
- Eline sağlık güzel olmuştu. Babana rahmet. dedi.
- Halo! Afiyet olsun. dedi.
Tello Hala kim?
Gülizaroğlu Abdullah’ın kızı. Ankara Palas’ta çalıştı. Haşim Avşar korudu. Barındırdı.
Neden?..
Gülizaroğlu Abdullah Ardahan Kahramanlarındandır. Eyüboğlu Mehmet Ali Bey gibi Macivetli İsmail Ağa gibi.
Allah Rahmet etsin; nurlara gark eylesin!
Mecit Amca daha çok genç. Saçları beyaz, ağarmamış simsiyah. Haşim Ağa’yı buyur etti.
Oğulları babalarına karşı her zaman reverans yaparlardı. Arkalarını dönerek konuşmazlardı. Dik dururlardı. İcazetli davranış ederdiler.
Ardahan halkının hala büyük ve küçük nesil arasında davranış olarak reveranslı görgü kuralları sürmektedir.
Manifatura çiçek desenleriyle gökyüzü tarlasından firak edemezdin.
Uzun "Dahil" , ışık kısığında bitiyordu.
Çok ferah uzlet’e çekilmiş burada sanki cümle eşya: Pazenler, basmalar, kumaşlar.
Lavanta kokusu müşterinin genzine her defa naftalinden ög ulaşırdı.
Yalandan; o kokuyu koklamaya millet kaç getmiştir: " Para bozdurma" falan; mahana mı yok?
Dükkan akşam’a bütün sukunetiyle hazır.
Alman Harbi çok fena ama.
Sakin ve fırtına’nın ilk’i burası, buraydı: Ardahan’ı Rus basar, basarsa diyordular.
Misafirler geldi.
Oturuldu.
Konukların arasında Zekeriya Işık’ta vardı.
Ağır ceza reisi, kurmay subaylar, hakimler, daire amirleri konuşuyorlar.
Ben çocuğum ve o gün kavrayışımla anlatabilirim gördüğümü.
Savcı:
- Alman Harbini, müttefikler kazanır, dedi. Aksini illahlayanlara karşın, görüşünü terketmedi.
Devam etti:
- Dünya; esas’ında söylenen hiç bir stratejiyle ( Esasla ) açıklanamaz.
Dünya; Antonio Gramsici’nin Sivil toplumuna gidiyor, Yani "Uygarlık Toplum’u" kazanacak. dedi.
Bir hayli vakitle ve değerli fikirlerle, kelimelerle serdedilen cümleler.
Haşim Avşar noktayı koydu.
Bizim Ardahan deyişiyle " Kitap’ın ortasını " konuştu.
Kitap’ın ortası: Modern Öğrenme stratejilerinde, geçen bir bilgidir.
İsmiyse: Eklemleme stratejisidir.
Konunun anafikrini bir benzetmeyle anlama koduna sokulma işlemedir.
Kalbi anlamlandırmak için su pompasına benzeterek açıklamak gibi kodlarsınız.
Anlatmanız kolaylaşır ve anlayanların öğrenmeleri bu şekilde: " kitabın ortası" olur.
Haşim Bey:
- Yani dediğiniz uygarlık, medeniyetin yaygın olması neticesinde insanlar rahat davranmayı, günaydın, nasılsınız, der gibi kanıksayacak.
Bu bir yürüyüş. Avrupa’da insanlar evlenemezmiş önceleri. Otorite yani Kilise izin vermezse, olmazmış evlenme, şimdi herkes evlenebiliyor. Demek ki; uygarlık geliştikçe yaşam gelişecek.
Kilise ve evlenme analojisi harika olmuştu...
Başını kaldırdığında.
Herkes hayran ve merakla..
Bir şey daha öğrenmiştiler orada ki herkes, herşey ama.
yalçıner yılmaz
27/06/2010
gebze
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.