Şimdi Kitap Zamanı
Okumayı çok seven bir millet değiliz. Okumak yerine dinlemek ve izlemeyi severiz biz.
Lise son sınıfa geçen öğrencilerime sordum geçtiğimiz günlerde “Şu an kitap okuyan var mı?” diye. Sınıflarda havaya kalkan parmak sayısı ikiyi, üçü geçmiyordu.
Aşk-ı Memnu dizisi izlenme rekoru kırmış. Yine bunun gibi gençliği, insanımızı televizyon başına bağlayan diziler az değil.
Dedim ya okumayı sevmiyoruz, daha çok izleme ve dinleme sevdalısıyız. Şurada bir kavga, bir trafik kazası olsa hemen başına koşarız da bir yazar gelse kitap imzalayacak, kitaplarını tanıtacak dense seyir için toplanan kalabalık bile bulamazsınız.
1995 yılında bir arkadaşımla Edirne Uzunköprü’ye gittik. Daha önce beraber çalıştığımız ve sonra Uzunköprü Endüstri Meslek Lisesi’ne tayin olan bir arkadaşımızı ziyaret etmekti amacımız. Ziyaret kararı aniden verilmişti ve İstanbul’da olduğumuz bir günün sabahında “Hadi, İlhami hocayı bulalım”la başlamıştı.
İlhami hocanın sadece çalıştığı okulu biliyorduk, bunun dışında ne bir adresi ne de telefonu vardı. İşin ilginç yanı ise o gün pazardı ve okulun açık olma ihtimali de yoktu. Buna rağmen Uzunköprü ne kadar bir yer ki? Mutlaka buluruz, deyip çıktık yola.
Yağmurlu bir öğle üzeri vardık Uzunköprü’ye. Önce okulun kapısına dayandık; ama kimseler yoktu. İlhami hocanın gidebileceği yerleri dolaştık, hayır, yoktu. İki saat kadar dolaşıp sorup soruşturduk, yok…
Artık ümidimizi kesmiştik. Biraz oyalanıp dönmek için şehir turuna çıktık. Bu arada bir kitapçının önünde durduk. Günlerden pazar, dükkanlar kapalı. Biz de kitapçının vitrinindeki kitaplara bakıyoruz. O sırada orta yaşlı biri yaklaştı bize, selam verdi. Aleykümselam deyip döndük: “Siz yabancısınız, buralı değilsiniz galiba!” dedi. “Evet, dedim; ama nasıl anladınız bizim buralı olmadığımızı?”
Verdiği cevap hala kulaklarımdadır: “Burada kimse kitapçı vitrinine bakmaz da!”
Halimiz budur! Kaçımız bir kitapçı vitrininin önünde durup kitaplara bakıyoruz? Cep telefonlarına, bilgisayarlara, kılık kıyafete bakmak için ayırdığımız vaktin ne kadarını bırakın kitap okumaya, kapağına bakmaya ayırıyoruz acaba?
Yıl içerisinde iş yoğunluğu ve beyin yorgunluğu nedeniyle kitap okumaya zaman ayıramıyorum; ama bir yıl boyunca yaz tatiline girerken okuyacağım kitapları topluyor, tatille birlikte kitap okumaya başlıyorum. Geçen hafta açtım kitap okuma sezonunu.
Ahmet Turgut’un “Bozkır’ın Sırrı Türk Peygamber” kitabıyla başladım. Şimdi elimde değerli ağabeyim Ahmet Haldun Terzioğlu’nun tarihi romanı “Alp Er Tunga” var. Bu yaz Ahmet Haldun Terzioğlu okuyacağım. Sıradaki kitapları Mete Han, Çiçi Han ve Komando… Bilgeoğuz Yayınları’ndan çıkan Terzioğlu serisini herkesin okumasını tavsiye ediyorum.
Ardından Dr Ali Kafkasyalı’nın İran Türkleri adlı kitabını okuyacağım. Bu arada Elif Şafak’ın Aşk adlı kitabı ve değerli kardeşim Erol Afşin’in Hayatı Kucaklayan Yazılar adlı eseri de bekliyor kütüphanemde uzun süredir okunmak için.
Kitap okuyalım. Tatilimizi sadece gezmek, dinlemek ve seyretmekle geçirmeyelim. Kitap okuyalım ki bilgi hazinemiz, kelime dağarcığımız, ufkumuz genişlesin. Kitap okuyalım ki çocuklarımıza da örnek olalım.
YORUMLAR
çok doğru söylüyorsunuz. arkadaşımla bir resim sergisi gezimiz sonunda kapıda gençler anket için bekliyordu. anket yapan çocuk ondan başladı soruları sormaya. epey de sorusu vardı hani. ankedi kabul ettiğimize biraz pişman olduk ya neyse.
sorulardan biri "en son okuduğunuz kitap nedir?" di. arkadaşım hiç tereddüt etmeden "cin alinin atı!" dedi. anket yapan çocuk şaşırdı, yazmıyor arkadaşımın yanıtını. daha doğrusu inanmıyor hiç kitap okumadığına.
"picasso sergisinde gezen birisi kitap okumaz mı" diye düşünüyor kanaatımca. "yaz, yaz," dedi arkadaşım "doğru söylüyorum." bana baktı gülerek anketçi çocuk. olumladım arkadaşımın cevabını. doğru söylüyordu gerçekten. hç kitap okumazdı. o sergiye de benim zorumla gitmişti.
sergiden çıkarken bana söylediği de "ne o öyle, resim diye yaptııkaları. atların kafasına adam kafası, adamların kafasına at kafası yapmışlar. göz bir yerde kaş bir yerde. kolları bbacakları bulana aşkolsun. at kafası it kafasına karışmış burada. bu da sanatmış.. siz bu tuhaflıklarla kafanızı şişirin durun övünmek için!"
dedi durdu. şaka da yapmıyordu. her zamanki hali.. doğrusu iş yaşamında bizden bir eksiği yoktu arkadaşımızın hatta fazlası vardı. en azından sağlam bir yöneticiydi çalıştığı yerde. ama okumaya ve sanata bakışı böyleydi işte...
selamlar..