yağmurla başlayan sıcak düşlerim....
Bir akşamın alacası daha başlıyor…gökyüzü kaskatı kesiyordu tüm bedenimi….yıldızları gördükçe soğuk bir duş görür gibi oluyordum…olancası bir hüzün dalgası olmalı…ve her tarafa yayılmış yayvan bir şekilde…mavi bir gök ve yıldızlar aslında insanları büyüleyen efsunlar olmalı…oysa ben neden öyle soğuk duruyorum hala bilmiyorum ve anlamış değilim….hep bir hüzün çöker başaklarıma ve ta derinlere kadar sarar beni..kim bilir bir salgın hastalık mı yoksa eleri kelepçede duran bir tutsak gibi miyim..adını bilmediğim kavramların keşmekeşini yaşıyorum..ve karmakarışık usum bilinmeyen harflerle dolu.kimine göre bu duyguları yaşamak bir erdemlik bir fazilettir.kimine göre acının başka bir rengi,
Kimine göre de yaşanabilecek en güzel duygulardır…ben de ise bilinmeyen bir boşluk,uçsuz bucaksız bir zirvedeki kar beyazlığıdır..evet sizi duygulandırdığıma eminim…ve de sizde şu an oluşan soru işaretlerini tahmin ediyorum..inanın sorabileceğiniz tüm sorulara cevap olamıyor usum…neden diye soracak olursanız? size şunu söyleyebilirim…evet bende karşılığını veremeyen bir us var…ne rehber onu yönlendirebilir nede ben….ürkekliğimin başladığı bu alaca akşamında isyan kokuyorum…tebessüm vermeyi unuttum,tüm alacaları yok ettikçe onlar yeniden depreşiyordu…gücüm tükenmişti..bir buhranın kıskacındaydım..biri beni tekrar zuhur etmeliydi…o yaldız bir yerde depreşip beni görebilmeliydi…içimdeki tüm samimiyetimle konuşuyorum..beklediğim ışık hiçbir yerde is bile yapmıyordu..sanki yer yarıldı da içine girdi…girdiyse Allah aşkına birileri yardımcı olsunda çıkarsın ve beni bu buhrandan çıkarsın…kendime teselli veriyorum aklımca,”kaç paralık aklın var ki senin utanmadan kendini bilge ilan edeceksin” bu söylemler bile içimde tıkışıp kaldı artık onlarda bayrak çekti sevgili dostlarım…şimdi sığınacak bir dalım kalmadı artık…hangi ağaca sığınsam gövdesi ile beni savuşturmaya çalışıyor ve ben yorgun bedenimle sizlere sadece kendimi anlatabiliyorum…
Her şey böyle efsunlu bir akşamda gelişirken,ben yine umarsız bir şekilde izbe sokaklarda dolaşıyordum…kimseler yoktu..tanrı kapalı bir gökyüzünden fotoğrafımı çeker gibi ışık saçıyordu bu izbe sokaklara….bir anda ışıklar kasvetli bir hal almaya başladı…yağmurun habercisi olmalıydı bu titrek gölgeler….birazdan bardaktan boşalırcasına bir yağmur yağacaktı…en iyisi buradan sıvışıp kaçmalıydım…adımlarımı at gibi tırısa kaldırırken sırtımdaki gölgeler daha da belirmeye başlıyordu….ve birdenbire bir telaş bir korku sardı tüm bedenimi…nefes alışverişlerim bile hızlanmaya başlamıştı..neredeyse kalbim duracaktı…karşı sokakta bir çöp bidonu gözüme ilişti…koşar adımlarla molozların içine sığınmalıydım…bir solukta çöp bidonuna yetiştiğimi hatırlıyorum…”acaba can telaşı başlayınca tüm insanlarda bu duygular gelişiyor mu”çok merak ettiğim bir cevap olmalı sorduğuma göre…neyse ben yine kendi hikayeme geri döneyim….oldum olası şimşekten beni takip eden bir cellat gibi korkardım…molozların içine kendimi tam atacağım sırada yüzümü alık alık bırakan bir durumla karşı karşıya kaldım…eminim siz de benim gibi merak ediyorsunuz bu gizemli durumu…karanlığın içinde mavi bir ışık şaşkın bir şekilde bana bakıyordu….her tarafı kir pas içinde olmasına rağmen güzelliğinden bir şey kaybetmeyen bir yüz karşımda apak bir şekilde duruyordu…ansızın beni saran büyülü heyecan tüm sözcükleri yutağımda tıkıştırıp bıraktı..ona biraz daha yanaşınca gözlerindeki mavi dalganın üzerine büsbütün yayıldığını görüyordum…bu durum beni olağanüstü derecede etkilemişti…sanki gök yarılmışta gelen efsunlu büyüyü içine kadar çekmiş,neon ışıkları gibi yanıp sünüyordu... ağzımın bir karış kadar açık kaldığını çok sonradan fark ettim..
Köhne ortamın sessizliğini ağzından çıkan tiz bir sesle bozdu..çok ince, kulağa hoş gelen bir lakırdıyla “bu izbe yerde ne arıyorsunuz,görüyorsunuz dışarıda yağan yağmuru neredeyse sel kopacak”derken yüzünde benimkine benzer bir telaş vardı..onunda bir yerlerden yada bir şeylerden kaçtığı apaçık ortadaydı…eski Fransız düşeşlerini hatırlatan bu kadının burada ne aradığını bende çok merak ediyordum…abandığı yerden kendini biraz düzelterek konuşmaya başladı..konuşurken başı öne doğru eğik duruyordu…ince dudaklarının kıpırtıları o kadar düzenli gidip geliyordu ki her halinden soylu biri olduğu belliydi..anlattığına göre oda bir gece yarısı yaşadığı evi terk ederek buraya gelmişti..ailesi ile mutlu değildi,tüm gün patırtı gürültü derken,onu okuduğu fakülteden de alarak kızı gınaya getirecek bir şekilde usandırıp bir bunalım sonucu kendini zar zor dışarıya atarak soluğu bu köhne yerde almasına neden olmuşlardı…yüzündeki hüzün her şeye bedeldi..çok masum ve içten duruyordu…bu duruma yüreğim için için kan ağlıyordu…uzun zamandır bu denli sarsıldığımı inanın hatırlamıyorum…içinde bulunduğum ürpertiyi ve buna dair her şeyi unutuvermiştim..tek dileğim onun bu hüzünlü halini unutturabilmekti..belki bir nebze olsun soluk almasına yardımcı olabilirdim…sıcacık elerini tutarak içimdeki tüm şefkati ona göstermek istiyordum…yağan yağmurda hızını kesmişti dışarıda..sanırım yağmurda bu hüzünlü dalgayı anlamıştı..sarı saçlarını omuzlarıma dayatarak küçük gözlerini usulca kapattı..uysal bir hal almıştım..tüm bedenim dingin bir sessizliğe bürünmüştü…
Şafağın nasıl geldiğini ben bile göremedim…hiç şafak olmasın istiyordum..karanlığı ilk defa bu kadar sevmiştim…nerden bilebilirdim sabah güneş doğmadan kollarımın boş kalacağını ve beni bırakıp terk edeceğini..evet kollarım boş kalmıştı…o soylu kadın nerden geldi ve nereye gitti hala bilmiyorum…belki de başka bir karanlık sokağa gitti,kim bilir intihar mı etti?ama gittiği kesindi…onu bir daha bulabilir miyim düşüncesi ile arka sokaklara daldım.bir süre aradım ama bulamadım .. ve bir daha geri dönmedim.çünkü biliyorum geri dönüşlerim hep çaresiz kaldı…
…