- 650 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Düş Gibi Bir Şey
“Hayat
Gerçek Değil, Düşmüş Gibi Bir Şeydir
Gökyüzünden Yere Düşmüş Gibi Bir Şeydir” Hatice Eğilmez Kaya
Düş Gibi Bir Şey
Çocukluğumdan beri pek çok rüya gördüm. Bunların çoğunu da birilerine mutlaka anlattım. Bu yüzden beni tanıyıp da gördüğüm rüyaları anlatmadığım kişi yok gibidir. Bazen onların rızası ile bazen de hatır zoruyla dinletirim rüyalarımı.
Özellikle çocukluğumda ve yeni yetiştiğim yıllarda ailemdeki bütün bireyler sabahları benden kaçmak isterlerdi güne rüya dinleyerek başlamamak için...
Fakat ne mümkün! Bizim en meşhur aile alışkanlıklarımızdan birisi, ne kadar erken kalkarsak kalkalım birlikte kahvaltı etmekti. Bu kahvaltıların en önemli konusu da benim gördüğüm rüyalardı. Tabii eğer herhangi bir azarla susturulmazsam.
Okulda da devam ediyordum rüyalarımı anlatmaya. Bu rüyalar arkadaşlarım için kimi zaman ilginç ve eğlenceliydi. Kimi zaman da oldukça sıkıcıydı. Fakat ben inatçı ve geveze sayılabilecek biri olduğum için genellikle onlar da kurtulamazlardı beni dinlemekten. Uzun uzun anlatırdım. Ballandıra ballandıra. Artık sen istersen memnun kal bu eziyetten. İstersen şikayet et. Bazen isyan edenler olurdu. “Of bıktım artık.” diyenler. Tabii ki ben bu ufak tefek isyanları da bastırmasını bilirdim.
Çevremdeki herkes önce beni ilgiyle dinleyip bu kadar çok rüya görmeme ve bunları hatırlamama şaşırıyordu. “Bil bakalım.” diyordum karşımdakine. “Ben bu gün rüyamda ne gördüm?” Tahmin bile edemiyordu hiç kimse. Kim bilir yine ne görmüştüm. Çünkü uzay, Avrupa’nın çeşitli ülkeleri, Brezilya, İstanbul, Adana, Ankara, Kars, annemin ve babamın büyüdükleri köy ve bunlara benzer daha birçok mekân... Benim görme ihtimalim olan yerlerdi. Ya da Atatürk’ü, Mahapma Gandi’yi, devrin başbakanını, ölmüş olan bilumum akrabaları, bir roman kahramanını da görmüş olabilirdim. Kendimi bir çocukken sokakta oynuyor görebilirdim. Ölüp dirilip gelmiş, beni görenleri şaşırtıyor da olabilirdim. Bu yüzden “Hadi anlat. Tahmin edemeyeceğim.” diyorlardı çoğu kez. Ben de başlıyordum anlatmaya.
Bir zamanlar rüyalarımda dişlerimden birinin veya birkaçının düştüğünü görürdüm sık sık. Hiç de iyi geçmezdi günüm bu rüyayı gördüğümde. Sonra tanıdıklarımdan biri, iki tavsiyede bulundu bu rüyayla ilgili olarak. “Birincisi” dedi “Gördüğün rüyaları kötü de olsalar hayra yor.” “İkincisi, eğer bir rüyayı denediysen, kesinlikle kötü çıkıyorsa o zaman bu rüyayı gördüğün gün küçük de olsa bir hayır işle. Mesela bir çocuğu sevindir.” Neden benim aklıma gelmemişti sanki. Bir de akıllı geçinirdim. Tabii ki tanıdığım o kişiyi dinledim. Faydasını da gördüm. Şimdi kötü bir rüya görürsem elimden geldiği kadar bir iyilikte bulunuyorum gün içinde. “Aksi takdirde hiç iyilikle işin olmaz mı senin?” diye bir soru gelmesin aklınıza. Yani o gün bu kötü rüyaya mahsus bir iyilik yapamaya çalışırım.
Çok fazla ve çeşitli rüyalar görmek, bunlarla fazlasıyla ilgilenmek bazılarına gerçeklerden kaçış gibi gelebilir. Fakat ben böyle düşünmüyorum. Gün boyunca yorulan zihnimiz bence rüyalarımız sayesinde dinleniyor.
Rüya görmek gerçeklerden kaçabilmek anlamına gelmez. Çünkü uyurken uzaklaşsak bile uyanıkken yine baş başayız gerçeklerle. Kimiyle savaşıp, kimiyle barışıyoruz. Fakat çoğu ile iyi anlaşıyoruz ki ayaktayız.
Bazı tarihi rüyalar vardır çoğumuzun bildiği. Osman Gazi’nin rüyası mesela. Osman Gazi çok kutsal bir mekânda çok kutsal bir rüya gördü. Bu rüyayı gidip sıradan birine anlatmadı. Hocası Şeyh Edebalıyla paylaştı rüyasını Hani halk arasında derler ya herkese rüya anlatılmaz. Edebalı bu rüyayı kocaman bir devletin kuruluşuna yordu hemen. Osman Gazi’nin rüyasında gördüğü çınar ağacı daha sonraları Osmanlı Devleti’nin sembolü oldu.
Hz. Yusuf firavunun rüyasını doğru yorumlayıp birçok insanın aç kalmasını, Mısır devletinin yok olmasını önledi. Bu doğru yorum onu zindandan kurtardı ayrıca.
Asrı Saadette bir kadın bir rüya gördü çok korkunç. Rüyasında oğlu paramparça edilmiş, parçaları Bağdat’a, Şam’a, Kudüs’e dağıtılmıştı. Kadın sabah uyandığında önce üzüntü ve endişeyle ağladı, daha sonra da Peygamber Efendimize gitti gördüğü bu rüyayı yorumlatmak için. Yolda kalbine fitne girdi. Bu rüyayı Peygamberimize anlatırken kesilen kişi kendi oğlu değil, komşusunun oğluymuş gibi anlattı. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz buyurdular ki “Rüyalarınızı hayra yorunuz.” Sonra da bu kötü rüyayı yorumladı. “Komşunun oğlu ileride çok büyük bir âlim olacak, kitapları ilden ile dağıtılacak.” Kadın çıkıp gitti evine. Gerçekten de komşusunun oğlu- rüyayı öyle anlatmıştı ya- yıllar sonra çok büyük bir âlim oldu, kitapları Bağdat’ta, Şam’da, Kudüs’te okundu.
Günlük hayatta birçok rüya var üzerinde durmaya bile değmez. Bunlar gündüz yaşadığımız olayların bilinçaltımıza yansımasından ibarettir. Bazı rüyalar da insanlığın bir numaralı düşmanının bizlere verdiği vesveselerdir. Fakat öyle rüyalar vardır ki bizleri şaşırtır. Sanki ötelerden haber getirir bizlere. İşte bunlar Rahmanî rüyalar olarak adlandırılırlar. Başımızı her yastığa koyduğumuzda göremeyiz bu türden olanları. Bu rüyalar bazen kulağımızı çeker, bazen de vuslat müjdesi verir bizlere. Bu anlamda unutmayalım ki dosdoğru yaşarsak rüyalarımız da dosdoğru olur. Bizi yormaz. Fakat eğer gerçekler dünyası diye bilinen hayatımızda kirlenirsek rüyalarımızda kir pas içinde kalır.
İnsanoğlunun gerçeklik adını verdiği maddi âlemin izdüşümüdür rüyalar. Çoğu da zararsız, hatta faydalıdır. Kâbuslarımız bile uyandığımızda gerçek olmadıkları için mutlu ederler bizi. Fakat başkalarını gördüğümüz rüyaları dinlemeye mecbur kılmak doğru bir davranış olmasa gerek. Yaş kemale erince anladım bu gerçeği. En doğrusu anlayışlı olup çevremizdekileri rahatsız etmemek galiba…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.