- 847 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
DÜŞÜNEN İNSAN
Doğa’da değişik canlı türlerin ve cinslerin olması düşünen insan için bulunmaz bir cennettir. Öyle bir bahçedir ki bu doğa, kendini bilen insan için, ama düşünen insan için, bu doğa içinde kendisiyle beraber varolan tüm canlı varlıkların korunması, kendisine emanet edildiği, onun tartışılmaz bir "düşünen insan" olmasına bağlıdır. Peygamberler’in verdikleri mesajlar gayet nettir. Onlar diyorlar ki, doğa bir cennettir. Bu bahçe içinde olan güzel meyvelerin kıymetini bilin. Sizler, beyniniz ve düşüncelerinizle insansınız ve bu üstün vasfınızdan dolayı diğer canlı varlıkların yaşamı, sizin vicdanınıza emanettir. Şayet bu güzelim doğanın kıymetini bilmezseniz ve doğayı harab ederseniz kendi sonunuzu getirmiş olursunuz. Onun için atılan her adımdan önce düşünmek gerekir. Aristo "düşünüyorum o halde varım" deyişini boşuna söylememiştir. Varolan hakikatler kendi dışındaki diğer hakikatlere de saygı duymak, değer vermek ve korumak zorunda olmalıdırlar. İnsanlar, doğaya saygılı olmalı, onu temiz tutmak ve korumak zorunda olmalıdırlar.
Her ağacın kendisine özgü değişik şekilde bir meyvesi var. Her ağacın meyvesinin de kendisine özgü ayrı bir tadı var. İnsanoğlunun fikirleri ve düşünceleri de aynıdır. Doğa’da varolan ayrı ayrı ağaçların ayrı ayrı ve değişik biçimde meyvelerinin olması nasıl doğalsa, insanoğlunun da değişik düşünce ve fikirlere sahip olması da o derecede doğaldır. Bir felsefik görüş veya bir fikir bir başkasının hoşuna gitmeyebilir. Böyle bir durum, kişinin imhasına mal olacak bir olay olmaması gerekir. Her şeyin karşıtı bir diğerinin yaşamı içindir. Fikir ve düşünceler barış içinde insanca ve insana yakışır temelde tartışılarak ortak yanlar ortaya çıkarma anlayışı temelinde olmalıdır. Aksi durumlarda kaba kuvvete başvurmak insanca bir duruş değildir. Fikirler veya felsefeler birinin hoşuna giderken veya toplumlar tarafından benimsenirken, diğer bir başkası tarafından veya toplumlar tarafından benimsenmiyebilir. Bu olay azınlık veya çoğunluk temelinde de olabilir. Ama hal böyle olunca, birinin diğeri üzerinde baskı ve imha dayatması mı gerekir? Yoksa sorunu, demokratik bir ortam yaratıp tartışarak insanca çözümlenmesi mi gerekir? Elbetteki ikinci yolun izlenmesi gerekir. Bu konu hakkında "yüz çiçek açsın bin fikir akımı tartışsın" diye bir Çin atasözü vardır. "Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır" gibi özdeyişler boşuna denilmemiştir. Bir toplumda değişik fikirlere önem vermek o toplumu hem ekonomik, hem politik, hem felsefik, hem de kültürel alanlarda ilerletir. Toplumun kaynaşmasını da sağlar. Demokrasi yerine baskıcı, tutucu ve bağnaz totaliter rejimlerde, toplumların yapısı hep sağlıksız olmuş ve sürekli kendi içinde bölünmelere yol açmıştır. Bu tür yöntemler insanlığın ve toplumların gelişmesine hep sekte vurmuştur. İşte günümüzün islam dünyasına asıl damgasını vuran bu gibi baskıcı ve totaliter rejimlerdir. Böyle bir yöntem biçimi ağır basıp bu şekilde toplumlar gericileşmiştir. Bu alanda hızlı bir şekilde uygarlık inişe geçmiştir. Toplumda değişik fikir ve görüşlere yer verilmediğinden, hatta fikir özgürlüğünün kısıtlanması yani düşünceyi ifade etmeyi kısıtlama ve yasağın getirilmesi toplumun gelişimine engel olmuştur. Toplumun en demokratik ve en doğal hakları elinden alınmıştır. Bırakalım bu doğal hakları, bir toplumun inanç yapısına bile ambargo konulmaktadır. Açıkça bir toplumun inanç yapısıyla uğraşılmakta ve egemen zihniyet, kendi dini inanç yapısını zorla bir halka benimsetmeye çalışmaktadır. Böyle bir anlayış biçimi insanlığa hiç yakışmayacak bir davranış biçimi olsa gerek. Değişik toplumların kendi inanç ve ibadetleri konusunda hakaretlere maruz kalması da bir başka utanç meselesidir. Halbuki değişik toplumların inançlarına önem vermek, bence en asîl ve en büyük insanî onurdur. Bu sorun temelinde değişik fikirlerin ve düşüncelerin olması insanoğlunun çağdaşlaşmasına bir merdivendir. Değişik fikirler veya karşı görüş ve fikirler olmasaydı insanoğlu evrensel süreç içinde bugüne gelip uygarlaşmazdı. En azılı ırkçı ve zalim bir kişi, dünyanın en lanetli biri olarak lanse edilir. Dünya milletleri tarafından en sevilmez biri olur. Fakat gene de buna rağmen günümüzde bu insan cellatlarını benimseyenler halen çıkabilir. Gün gelir bu gibi kişiler ölür ve yok olmakla birlikte bunların fikirleri de yok olmaz. Önemli olan onun sahip olduğu fikri tartıştırıp çürütmektir. Açıkça bir kişi ne kadar zalim olursa olsun onun ileri sürdüğü fikirleri savunan bir azınlık bulacaktır. Ama topluma zararlı fikirlerin ortaya çıkması elbette kaçınılmazdır. Topluma zararlı fikirlerin benimsenmesi için zora başvurmak mı gerekir? Bence cevap hayır olmalı çünkü zoru zor doğurur ve fikrin yaygınlaşmasına çabukluk ve resmilik kazandırır. Bir gerçek var ki çelişkiler çeşitlidir. Yani doğrunun yanında mutlaka yanlışın olması kaçınılmazdır. İkisi iç içe olup birbirinin zıddıdır, biri diğerisiz olamaz. Bu, hep böyle devam eder ama asıl amaç nedir?
İnsan düşünen bir canlı varlıktır. Onun sürekli kendi mantığına ve vicdanına başvurması halinde onu insan eden en değerli yönü de budur. Asıl sorun insanın kendi özünü yakalaması ve kendisini dönüştürmesi olayıdır. Doğru, sürekli kendi içinde yanlışı barındırır ve bunun tersi de mümkündür.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.