- 895 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ZİYARET TEPESİNE TIRMANIŞ
Yaz bitti. Sonbahar mevsiminin ilk pazar günü aynı yerdeyiz: İskender Paşa Camisi’nin önünde!
Hareket saatini bekliyoruz. Hava serin. Ama güneşli. Alana gölgesini bırakan çınar ağacı hüznünü henüz göstermese de sonbahar, yaz aylarının bunaltıcı sıcaklarından bizi kurtaracağının müjdesini veriyor.
Trabzon’dan hareket ederken, yürüyüşe başlayacağımız noktaya kadar önümüzde 110km.lik bir yol var. İlk molamızı Sürmene’de sahil yolu üzerinde açılan yeni bir lokantada verdik.
5 ytl karşılığında: Tepsimize menemen, yumurta, patates cipsi, siyah ve yeşil zeytin, beyaz peynirin yanında tulum, kaşar ve yayla peyniri doldurduk. Açık büfe kahvaltımızı denize nazır masalarda yaptık. Sabah kahvaltısına yetişmediğinden “sürmene pidesi” yiyemedik
Of ilçesinden güneye yöneldiğimizde Solaklı deresi eşlik etti bize…
Derenin sol tarafında yamaçlara serpiştirilen çay tarlaları; sağ tarafında ise yer yer orman ağaçları görülüyordu. Yolumuza sarkan ağaçların gölgesinde çay tarlalarının kokusunu içimize sindirerek Çaykara’ya vardık. Buraya kadar derenin kenarına kurulan küçük beldelerden geçtik: Fındıkoba, Taşhanpazarı, Cumapazarı, Dernekpazarı.
Çaykara’dan sonra: Taşkıran ve Uzungöl
Karadeniz’de, nereye giderseniz gidin, kimle karşılaşırsanız “merhaba”nın ardından size, nereli olduğunuz sorulacaktır. Bu soru sizin o yöreden olup olmadığınızı ele verecek, böylece misafir konumunda olup olmadığınız anlaşılacaktır. Misafirseniz onlara koz vermiş olduğunuzu düşünecekler ve size izzet-i ikramda bulunacaklardır.
İhtiyaç molası verdiğimiz ilçe merkezinde esnafla ayaküstü sohbet ettik. Elimize tutuşturulan bir fincan çayla…
Yol boyunca kurulu beldelerin isimlerinin ne anlam ifade ettiğini merak ettik. Sorduk.
Anlattılar: “Yaylalarda uzun süre kalan insanlar artan ihtiyaçlarını karşılamak için ürünlerini buralara getirip pazar kurduklarından beldelere bu isimler verildi.”
Uzun göle vardığımızda gölün sağından, yürüyüş parkurumuz olan Ziyaret tepesi sapağına giriyoruz. Ladin ormanları arasında kıvrılan yollardan tırmanıyoruz. Her yol ayırımında tahta tabelalara yazılı onlarca yayla ismi okuyoruz. Gudi, Tapanoz, Kırtazor bunlardan bazıları… Birbirinden ilginç isimler… Fakat manalarını bilmediğimiz bu isimlerin de her birinin bir anlam ifade ettiğini düşünüyoruz.
İsimleri bize daha tanıdık gelen Şekersu-Veliler-Büyük yayla üçlüsünün evleri tamamen ahşaptan yapılmış. 2470 rakımlı bu yer yürüyüş parkurumuzun başlama noktası.
Yola koyulmak için son hazırlıkları yapıyoruz. Yürüdükçe önümüzde büyüyen Ziyaret tepesinin yalçın kayaları belli etmesek de bizi ürkütüyordu. Zorlu bir tırmanış olacağı kesindi. Bu tedirginlik içinde, biri hariç bayan arkadaşlar zirve yapmama kararı aldı.
Ayrıca bu tedirginlik bendede hâkimdi: Geçen kış Uzungöl de; yürüyüşümüzü yoğun karın engellediği parkurda, sağ dizimin yan bağları kopmuştu. Altı aylık bir dönemin ardından ilk yürüyüşüme zorlu bir parkurla başlamak endişe vericiydi. Düşündüm. Karar verdim.
Tabii ki: Yürümeye…
Nekahet döneminin ardından on kişilik gurubumuzla hedefe adapte olduk.
Ziyaret Tepesi bütün haşmetiyle önümüzde duruyor.
Ekibimiz: Erdem, Salih, Köksal(gurup sorumlusu), Nail, Hamza, Erdinç, Timur, Gamze, Miraçhan ve Hasan(Bendeniz).
Tradost sayesinde tanıdığım bu arkadaşların içinde Timurla gençlik yıllarına uzanan bir dostluğum vardı.
Miraçhan: Tradost’la yürüyüşlere ikinci kez katılıyordu. İlkinde iyi bir performans sergilemişti geçen yıl. O; benim oğlumdu.
Gamze: Zirve yapmaya karar veren tek bayan –genç kardeşimizdi
Toplamda altı buçuk saat sürecek olan yürüyüşümüze 11.50 de başladık. Haldizen vadisine dik inen yamaçların sırtında yürüyoruz. Tepenin önümüzdeki kısmı çanak şeklinde… İçinde aşağıdaki köylerin içme suyunu karşılayan iki adet göl var. Yarım daire çizerek dağı arkadan dolaşırken bir gölde burada görüyoruz. Yolda selamlaştığımız bir kişi çocukluğunda buraya geldiğinde gölün daha geniş bir alana yayıldığını söylüyor ve ekliyordu: “çetin kış şartlarında donan kar, sıcakların artmasıyla çatlayan kayalar, rüzgârın etkisiyle koparak gölü doldurmaya başladı.”
Söyleneni doğrularcasına diğer bir kişi bize gösterdiği kaya kütlesinin geçen yıl buraya geldiğinde daha büyük olduğunu, şiddetli rüzgârların etkisiyle gövdesinden koptuğunu söyledi. Bize de mantıklı geldi: “Dağlar eriyordu.”
Rakım:3177
Ziyaret Tepesi’ndeyiz.
Doğudan batıya, güneyden kuzeye hâkim bir yerdeyiz. Bir tarafımızda Kaçkarlar silsilesi… Diğer yanımızda soğanlı dağlarlı ve eteklerindeki yaylalar.
Arkamızda Bayburt ovasındaki arı vızıltıları… Önümüzde Haldizen vadisini kara bir çarşaf gibi örten çam kokuları… Tepemizde el uzatsak yakalayabileceğimiz güneşe kadar yayılıyordu.
Ziyaret Tepesi aynı zamanda Kırklar Dağı olarak ta biliniyor. Burada bulunan kulübeyi yapan aksakallı bir müridle dağın gizemini aralamaya çalıştık.
O kadar ki; inanç âleminde yüksek yerlerde ibadet etmenin makbul olduğunu ve bu vesileyle buraya çıkan kırk velinin burada müşahede edildiğini söyledi. Günümüze ulaşan bu söylencelere dayanarak buraya ziyarete gelip ibadet eden çok kişiyle karşılaştık zirvede.
Kısa bir molanın ardından tepeden ayrıldık. Dağın eteklerini benzettiğim çanağın içinde bulunan göle doğru dik bir yamaçtan aşağı indik. Zorluk derecesi yüksek bir parkurdu. Göle indiğimizde yemek molası verdik.
Aracımızı bıraktığımız yere vardığımızda Saat:18.00’ı gösteriyordu. 12 km. yol yürümüştük. Bu yolu 2470 rakımdan 3177 rakıma çıkıp tekrar başlangıç yüksekliğine inerek kat etmiştik
Parkurun zorluk derecesini dikkate alırsak oldukça uzun bir mesafe yürümüştük.
Hasan KANTARCI
Eylül/ 2007
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.