Vaay! Sen misin başını açan?
Vatan gazetesinin internet sitesinde yayımlanan haberin başlığı aynen şu: Sen misin başını açan?
Sadece haberin başlığını okuyup da yorum yapmaya kalkışınca ister istemez, ülkemizdeki aşırı dinci bir ailenin, ergenlik çağındaki kızına örtünmesi konusunda baskı uygulamasıyla mı karşı karşıyayız, diye düşünüyor insan.(Dikkat! Bu cümle, bol miktarda ünlem içermektedir) Neyse ki, haberin metnini okuyunca var olan endişemiz siniyor. Ön açıklama ve içerik şu şekilde verilmiş: “Cannes Film Festivali’ne başını örtmeden katılan ünlü İranlı kadın oyuncuya büyük ceza…
Cannes Film Festivali’ne başını örtmeden katılan ünlü İranlı kadın oyuncu Fatemeh Motamed Arya, Devlet Radyo Televizyon Denetleme Konseyi’nin gazabına uğradı.
Fransa’da düzenlenen Cannes Film Festivali’ne ’türbansız’ olarak katılan İranlı ünlü kadın oyuncu Fatemeh Motamed Arya’ya televizyona çıkma yasağı getirildi. İran’ın Reca Haber Ajansı, Devlet Radyo Televizyon (IRIB) Denetleme Konseyi tarafından kadın oyuncu Fatemeh Motamed Arya’ya Fransa’da yapılan 63. Cannes Film Festivali’nde ’ülke giyim kurallarına aykırı giyindiği’ için yasalar gereği televizyona çıkma yasağı getirilmesi istendiğini bildirdi.”
ALLAHtan gazaba uğrayan kadın İranlı ve olay ülkemiz sınırları dışında cereyan ediyor. Yoksa eksenimizi kaydırma peşinde olan candaş medyanın recmine maruz kalmak büyük olasılıktı.
Candaş medyanın çağın gerekleriyle ne kadar candan arkadaş olduğunu bilmeyen mi var? Vaktiyle yaşanan bir olayı “mini etekli kızı cayır cayır yaktılar” şeklinde haber yaptıkları için bakış açılarını kestirmek zor değil. Hatta buna “Öğretmen evine çarşafla girebilen ama mini etekle girmesine izin verilmeyen öğretmen” haberini de ekleyebiliriz. Olayın aslının ne olduğu malumunuzdur.
Örtünme diyince, ağda sonrasında kalan ve ancak mikroskopla görülebilen tüyleri bile diken diken olanların gözleri hep İslami kesimin üzerinde. İşe yarar bir şey bulabilme ümitleri ise hiç azalmıyor. Bir bakmışsınız Fatih’te kamp kurmuşlar, bir de bakmışsınız İran’da. Ara sıra da olsa Malezya’ya uğradıkları oluyor. Biliyorsunuz orasının gökdelenleri çok meşhur. Yoksa ne diye gidecekler Malezya’ya.
İstanbul’un Fatih ilçesi ise onların serinlenme yeri. Yaz sıcaklarında çarşafın vermiş olduğu esintiyi hiçbir yerde bulamıyorlar. Çarşamba semtindeki muhafazakârların nefislerine soğuk sular dökmek için mini etekle görsel rüzgâr estiren hanımefendinin yaptığı hayırseverliği Nişantaşı’ndan esirgemesi insanlığa sığmayacak bir adalet anlayışı(!)
Bir anne-baba, kızlarının örtünmesini istediğinde bu baskı olur; kendi rızasıyla başını örtmek isteyen bir kız, anne-babasından örtünmeyeceksin uyarısı aldığında ise bu uyarı, ebeveynin sorumluluk şuuru olur.
Bir din adamının oğlu, babasının yolundan gitmediğinde (yaşantı olarak) bir kişiyi daha saflarımıza kattık diye göbek atanlar; durum tam tersi olunca, yani çağdaşlık meftunlarının çocuklarından biri takva boyutlu davrandığında, bu çocuğun beynini kim sulandırıyor sorularıyla hafiyeliğe soyunurlar. Anlayacağınız, her davranışları tuhaf.
Tuhaf lıklar bunlarla sınırlı olsa gene iyi. Ertuğrul Özkök, ‘Tuhaf’ adını verdiği bir kitap yazmış. Kitabı okumadım ama Saba Tümer’e konuk olduğunda anlattıklarına göre, tuhaflık az bile. Ben olsam ‘Çok Tuhaf’ koyardım kitabın ismini. Dile getirdiği ‘lego din’ içeriğini sizler de dinleseniz bana hak verirdiniz. Bir tutam Budizm’den, bir tutam Hıristiyanlıktan, eh… Bir tutam da Müslümanlıktan koyalım da haksızlık olmasın. İşte size lego din… Çağın yeni dini!
Bakalım, başka ne tuhaflıklar duyacağız?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.