- 1164 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
ÂŞIK VEYSEL’DEN ANILAR
Âşık Veysel hakkında çok şey yazıldı çizildi şimdiye dek. Zaman her geçen gün onu daha da devleştiriyor. Devleştirecek de. Dile kolay, koca bir ömür bu! Üstelik türlü sıkıntılar, türlü sorunlarla dolu. Bu uzun ömür köprüsü içinde nice acı tatlı anılar sergilenmiştir kuşkusuz. Bize, ancak ölümsüzlük şerbetini içme mutluluğuna erişen Veysel’den arta kalan anılarla avunmak kalıyor yalnızca.
Ben burada Veysel’in duyulmamış birkaç anısına yer vereceğim. (*) Bu anılar, sanırım onun kişiliğini daha da belirginleştirecektir.
SEZİŞİ GÜÇLÜ VEYSEL
Veysel, yaz aylarında günlerinin çoğunu bahçesinde geçirirdi. Bahçeye evinden eşekle gelir giderdi. Yanı sıra başka birini almazdı.
Bir gün kız çocuğun biri, Veysel görüyor mu görmüyor mu diye eşeğinin önüne yatar. Eşeği ürkütmek için de bir tuzak kurar. Veysel; çocuğa yaklaşınca,
─ Türkân, oradan kalk, der.
Çocuk şaşırır. “Bu adam ya kör değil ya da biri söyledi.” diye düşünür. Dolanır, bir başka yerde yine önüne geçer. Veysel, yine çocuğa yolundan çekilip gitmesini söyler. Çocuk kendi kendine,
─ Bu adam kör olmasına kör değil ama, ona kör diyenler kör olsa gerek, diyerek çekip gider.
***
Veysel, bir gün gömlek diktirmek için terziye gelir. Gömleği diktirdikten sonra yakasına doğru elini sürer. Sağlam gözlü bir adamın göremeyeceği bir dikiş eğriliğini fark edip tersiye neden eğri diktiğini sorar. Terzi bakar, böyle bir durum göremez. İyice dikkat ettikten sonra farkına varır. Sonra yanındakilere,
─ Bu adama kör demek için en azından dört tane sağlam gözün olması gerekir, der.
***
Veysel, kış günü Şarkışla’dan köye yolunu şaşırmadan gelirdi. Hem de yaya olarak…
Bir kış günü yine bir grupla Şarkışla’dan yola koyulurlar. Tipili bir havada yol alırlar köye doğru. Kızılırmak’ı geçip biraz ilerleyince Veysel,
─ Arkadaşlar, biz yolu şaşırdık. Yanlış yola gidiyoruz, der.
Diğerleri ona aldırmazlar. Hep birlikte yola devam ederler. Sonunda bir başka köye gelirler. Veysel,
─ Ben size demedim mi, der.
Sonra onlara yolu tanımlar. Böylece köylerine varırlar.
***
Veysel gençlik yıllarında bostan beklerdi. Sebzeleri kendi ekip yetiştirirdi. Boş zamanlarında da çarık çitirdi. Hem de öyle bir çarık ki kim görmüş olsa onun Veysel tarafından yapıldığını bilirdi. Onun el sanatı bambaşkaydı.
Veysel bir gün bostan beklerken bir arkadaşı, yanında kızıyla oraya gelir. Hâl hatırdan sonra Veysel, konuklarına salatalık sunar. Salatalıkları sunmak için koparırken de nerede yetişkinleri varsa incitmeden onları toplar. Bu ara arkadaşının kızı Veysel’in körlüğünü fırsat bilip bostana dalar, salatalık toplamaya başlar. Bir iki salatalık koparır kız. Veysel dayanamaz:
─ Kız Gürcü, yeter kopardıkların! Tevekleri ezersin, der.
Kız bunun üzerine utanır ve kaçar. Bir daha yaklaşmaz salatalıkların yanına.
***
Yine Veysel bahçe beklerken çocuğun biri elma çalmak için ağacın başına çıkar. Biraz alıp inmek üzereyken Veysel bağırır:
─ Mehmet Ali, yeter gayri! İn, biraz da bize bırak!
Bundan sonra kimse hırsızlık için onun bahçesine girmez.
HALKÇI VEYSEL
Hafif Türk müziği sanatçılarından Fikret Kızılok, Veysel’in ziyaretine gelir. Giderken,
─ Veysel baba, şu sazımı akort et de ver. Ben sizden esinlenmek istiyorum, der.
Bunun üzerine Veysel,
─ Ben sazımı halka göre akort ediyor ve ilhamımı ondan alıyorum. Siz de böyle hareket ederseniz sazınız akortlu demektir, diye karşılık verir.
ŞAKACI VEYSEL
Veysel, görmeyen gözlerine rağmen neşesini yitirmezdi. Yaşama bağlı ve mutluydu. Bu durumu her söyleşide, her fırsatta dile getirirdi.
Yıl 1969. Sivas güzellerinden bir kız, Veysel’i köyünde ziyarete gelir. Veysel, tüm topluluk içinde kulağına bir şey söylemek bahanesiyle kıza yaklaşmasını söyler. Güzel kız yaklaşır. Fırsatını bulan Veysel kızı öper. Oradakiler kahkahayla gülerler. Veysel neden güldüklerini sorunca, kızı öptüğünü söylerler. Bunun üzerine Veysel,
─ Ben öyle bir şey yaptıysam gözüm kör olsun, der.
***
Veysel’in yanına gelip gidenlerin haddi hesabı yoktu. Güzel Sanatlar Akademisi öğrencileri gelmişler, Veysel’le söyleşiyorlardı. Güzel sanatlar hakkında Veysel’in görüşlerini alıyorlardı. Akşam yemeğine dek süren bu söyleşi sırasında bir ara Veysel dışarı çıkar. Öğrenciler, acaba şaşırmadan nasıl gidip gelecek diye merak ederler. Biraz sonra Veysel gelir, yerine oturur. Öğrencinin biri dayanamayarak sorar:
─ Veysel amca, karanlıkta nasıl dışarı çıkıp şaşırmadan geri geldiniz?
Veysel karşılık verir:
─ Benim karanlık günüm yok. Her günüm aydınlık içinde. O karanlıklar sizin gibi görmeyenler için. Benim gibi görenlere böyle soru sorulur mu?
(Türk Folklor Araştırmaları dergisi, Haziran 1976, sayı: 323, sayfa: 7681-7682)
(*) Bu anılar, 1974-1975 öğretim yılında Pamukpınar Öğretmen Lisesi öğrencisi olan Sivrialanlı Derviş Gülseven’den alınmıştır.