- 1981 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Eleman Aranıyor-1
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bu öyküdeki olaylar,1970’li yılların İstanbul’unda yaşanmış gerçeklerdir.Şahısların isimleri ise tabii ki değiştirilmiştir...
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Rafet, gazetedeki tüm ilanlara bakmaya kararlıydı, çünkü hemen bir iş bulması gerekiyordu . Dikkatini çekenleri bir kağıda not etti. İçindeki iş bulma umudunu yitirmemişti henüz, oysa günlerdir arayış içindeydi. Belki bu gün şans onun da yüzüne gülerdi!
Beş tane kendisince uygun bulduğu iş belirlemişti. Şimdi sıra onları sabırla tek tek dolaşmaktaydı.
**
İlk önce Karaköyde’ki tünelin yakınında bir sokak içinde asansör satan bir firmaya gitti. Kapıyı vurup girdiği zaman 45 yaşlarında olduğunu tahmin ettiği, esmer, bıyıklı bir adamın kendisi gibi iş için içeride beklediğini gördü. İçeriye şöyle bir göz attı. İki tane kırık sandalye, eskimiş bir koltuk, üzeri çiziklerle dolu bir masa, duvarda da en az on beş gün sonrası bile koparılmış olan bir takvim vardı.
Masanın arkasında genç sayılabilecek bir adam , hareket ettikçe gıcırdayan bir koltuğa oturmuştu. Masaya fazla yaklaşmadan sordu:
-Gazetedeki iş ilanı için rahatsız etmiştim. Doğru yere geldim değil mi?
-Evet, ilanı biz verdik. Buyurun oturun, beyefendi ile konuştuktan sonra işimizi size de açıklarım. Beyefendi sizin en son göreviniz ne idi?
-Emekli subayım.
-Tamam, size işi anlatayım. Biz asansör satışı yapıyoruz, kabul ederseniz sizler de bu işte çalışacaksınız.
-Nasıl?
-Gideceksiniz bir inşaata asansör satacaksınız ve biz de size ona göre para vereceğiz. Bir kaç yöntem belirledik. Ya satış üzerinden binde üç prim alırsınız, ya da 500 lira maaşla çalışırsınız.Tercihi siz yapacaksınız. İş çok kolay.
-Ben kabul edemeyeceğim, izninizi rica edeceğim.
-Güle güle efendim. Siz de duydunuz değil mi şartlarımızı? Biz çok iyi ve sağlam bir firmayız. Burası aslında amcamın, bugün gelemedi. Onun için bu günlük ben bakıyorum. Kabul ettiyseniz size bir form doldurtalım. Adaylar arsından seçim yapınca biz daha sonra sizi arayacağız. Şu listeye de adresinizi eklerseniz.
Formu doldurdu.Yaklaşık yirmi kadar adresin bulunduğu listeye kendi adresini yazdı ve oradan ayrıldı.
**
İkinci olarak İstiklâl caddesi üzerindeki bir yayınevinin kapısındaydı. İçeri girdi:
-İyi günler efendim.
-Buyurun, iş için mi?
-Evet.
-Konuşalım. Bir hayli başvuru var. Biz bunların içinden bir kişi üzerinde karar vermek için uğraşıyoruz. Yayın işlerinden hoşlanır mısınız?
-Evet de ne tür bir iş olduğunu açıklar mısınız?
-Bakın şu yanımdaki masa sizin olacak.Yerine göre içeride yerine göre dışarıda çalışacaksınız. Yalnız bizim bir de işe girerken 5000 liralık bir teminat şartımız var. Onu verebilecek misiniz?
-Maalesef veremem.
-Öyleyse konuşmaya gerek de yok!
-Peki,bu teminata neden gerek görüyorsunuz? Bu kadar param hiç olmadı ki benim. Zaten param olsa iş neden arayayım ki?
-Kardeşim, şimdi bunu size izah edemem. Burası işyeri, boş laflarla zaman geçirecek değiliz! Hadi kardeşim, güle güle...
**
Bu kabaca kovulma moralini bozmuştu.Yine de kendisine yılmaması için telkinde bulunuyordu.Tünelle Karaköy’e geçti. Oradan bir dolmuşa binerek Bayazıt’a gitti. Ptt’nin üstünde dergi satışı yapan bir binaya girdi. Burada daha önce bir yerlerden gördüğünü zannettiği orta yaşlarda şişmanca bir adam vardı. Nereden görmüş olabileceğini, kendisini zorladıysa da çıkaramadı. Kendisine karşı çok nazik davranan bu adamın işini de kabul etmedi,çünkü siyasi nitelikli bir dergi pazarlıyorlardı ve satılabileceğinden de kuşkuluydu.
Diğer adreslere gitmeyi artık canı istemiyordu.Hiçbir işin tutulur bir yanı yoktu.Üzüntü içinde eve döndüğünde posta kutusunda kendisine gelen bir mektup buldu.Birden heyecanlandı, zarfı yırtarcasına açtı.On beş gün önce yazılı olarak baş vurduğu “Ayda 5000 lira kazanmak ister misiniz” başlıklı ilanı veren firmadan geliyordu.İlan çıktığı gün adres olarak sadece posta kutusu numarası belirten firma mektupta:
“Sayın....
Başvurunuz olumlu karşılanmıştır.Bizim sizi,sizin de firmamızı daha iyi tanıyabilmeniz ve anlaşabilmemiz için aşağıdaki tarih ve saatte Hilton Oteli’ndeki temsilcimiz bay Okan Bayeri ile görüşmek üzere teşrifinizi rica ederiz.
Not:Okan Bayeri’nin oda numarası 789’dur.” yazıyordu.
Sevindi.Hayaller kurup yorumlar yapmaya başladı.Bu firma yabancı olmalıydı.Yetkili elemanları Hilton’da kaldığına göre kesin yabancıydı.Herhalde büyük bir yabancı firma yetenekli genç elemanlar arıyordu.
Ertesi gün Karaköy’e geldi,dolmuş kahyasına hangi arabaların Hilton’un önünden geçtiklerini sordu.O da Kurtuluş’a gidenlerin geçtiğini söyledi.Hemen atladı dolmuşa,yolda birkaç kez inmek istediği yeri şoföre hatırlattı.Geldiklerinde şoför:
-Tamam ağabey ,in!Hilton işte burası,dedi.
Ürkek adımlarla otelin bahçesinde ilerledi.Gözüne bir levha ilişti:”Otelde kalmayanların bahçede gezmesi ve içeri girmesi yasaktır.”yazıyordu.Bu korkusunu artırdı.
Ya kendisini içeri sokmazlarsa!”Üstüm başım iyi sayılır ama necisin,ne işin var burada diye sormazlar mı adama?Arabalara bak,çoğu Mercedes.İnen adamlar ellerini kollarını sallayarak içeriye giriyorlar.Bazı görevliler de onların eşyalarını taşıyorlar.Kapıdaki adam özel bir giysi giymiş.Eşya meşya taşımıyor,sadece orada dikiliyor,bir de müşteriler önünden geçerken hafifçe eğiliyor.Oğlum,hiç çaktırmadan ve de bozuntuya vermeden gir içeri.Tam sırası,adam bakmıyor da.Kapıya bak,dönüyor mu ne?Nasıl gireceğiz buradan,yavaşça iteleyeyim bakalım.Oldu işte.O da ne her tarafı halı döşeli içerisinin.Bu kadar büyük halılar nerede dokunmuş olmalı?Hiç çamurlanmaz mı bu güzelim halılar?Kirlenirse nasıl yıkanırlar acaba?Şurada “reception” yazıyor,yok yok şimdi sormayayım.Önce şurada biraz oturup heyecanımı yatıştırayım,boşuna endişelenmişim,baksana başı örtülü kadınlar bile var burada.O garson niye zil çalıyor,elinde de bir yazı tahtası var.Üzerinde Mr. Smith yazıyor.Ben şunu tanıyorum galiba.Ohoo,o bizim artist Muhterem Nur değil mi?Tam da benim karşıma oturmuş.Ya şu gelen?O da Yılmaz Köksal’a benziyor.Evet,evet o.Sakal bırakmış,ama eminim o. Tokalaşıp, öpüştüler.Konuşmaları duyuluyor:
-Beklettim mi şekerim?
-Zararı yok hayatım.Gidelim mi?
-Hayhay,emredersiniz.
Manzara enfes doğrusu.Burada insanın içi açılıyor.Bir hayli yabancı da var.Artık gidip sormalı,verdikleri randevu saati gelmek üzere.Ceketimizin düğmelerini ilikleyelim ve kibarca soralım:
-Affedersiniz,Okan Bayeri beyle görüşmek istiyorum.
-Mektubunuzu görebilir miyim?
Demek mektubu da biliyor.
-Buyurun.
-Hımm.Yedinci kat.
-Nereden gideceğim oraya,yani merdiven nerede?
-Sağda asansör var.”
**
Çekine çekine asansörün yanına kadar geldi.Bir türlü ne yapacağını kestiremiyordu.Üç yabancı geldi,bir düğmeye basıp bir müddet beklediler.Sonra kapı açılınca da asansöre bindiler.Bir an girip girmemede tereddüt etti,sonra kendini içeri attı.İçeridekiler ona bir şeyler soruyorlardı,çıkacağı katı sorduklarını tahmin etti.Eliyle yediyi gösterince onlar dört numaralı tuşa bastılar.Hareket ettiğinde asansör,ayaklarının yerden kesildiğini zannetti.Sanki uçarcasına yukarıya çıkıyordu.Yabancılar inince,yedi nolu tuşa bastı ve biraz sonra da kendini ineceği katta buldu.İleride bir kadın temizlik yapıyordu.Ona sordu:
-789 nolu oda neresi?
-Sol tarafta.Orada toplantı var galiba? Dün ve bu gün bir sürü gelen oldu.
Kapıyı vurup içeri girdiğinde içerisinin kalabalık olduğunu gördü.Genç bir görevli onu güler yüzle karşıladı,bir form doldurmasını istedi ve sırası gelince de Okan beyle görüştüreceğini söyledi.
**
Okan bey çok etkileyici ve ikna yeteneği güçlü bir adamdı.Konuşması ve hareketleriyle insanı kendisine hayran bırakıyordu.İşi anlattı.Hayat sigortası pazarlıyorlardı.Genç elemanları bu amaçla seçip on beş gün seminerde eğitip piyasaya süreceklerdi.Anlattıklarına bakılırsa sözü edilen miktar parayı kazanmak işten bile değildi.Çünkü sigorta ettiği kişilerin yatırdıkları paralardan yıllarca prim alabilecekti sigorta danışmanı.Hemen kabul etti.
Seminer bittikten sonra Şişli’deki şirketin merkez binasından ilk görevine giderken sanıyordu ki yüzlerce insan hayat sigortası yaptırmak için kendisini bekliyordu.
Gittiği bazı işyerlerinin sahipleri “sigorta” sözcüğünü duyunca ilk başta çok iyi davranıyorlardı.Çünkü çoğu işveren oldukları için gelen kişiyi SSK görevlisi sanıyorlardı.İşin aslını öğrenince ise hemen dirsek gösteriyorlardı.Bazılarına:
-Yatırdığınız primler birkaç sene sonra emekli maaşı almanızı sağlayacak,isterseniz bunu istemeyip toplu olarak paranızı faizi ile birlikte çekebilirsiniz.Eğer ölürseniz poliçede gösterdiğiniz kişiye,ya da eş ve çocuklarınıza yüklüce bir para sigortamız tarafından ödenecektir, dediğinde,
-Bunları boş ver kardeşim,ben öldükten sonra tufan,tufan...Para alan olsa ne,olmasa ne?cevabıyla da karşılaşıyordu.
Üç ay koşuşturmasına rağmen tek bir kişiyi bile sigorta etmeyi başaramadan işi bıraktı.
**
Tekrar aynı yöntemle yani gazete ilanları yoluyla iş aramaya başladı.Bir gün bir ilan gördü:”Gazetemizde müsahhih olarak çalışacak milliyetçi gençler aranıyor.”yazıyordu.
“Herkes kadar biraz ben de milliyetçiyim” diye düşündü ve verilen adrese gitmeye karar verdi.
Karaköy’deki Bankalar caddesinden yukarı çıktı,Şişli yokuşunun ortalarında verilen adresi buldu.Burası bir gazete binasındansa daha çok apartmana benzeyen,eski ama sağlam bir yapıydı.Dış kapısının üzerinde Gerçek İstanbul Gazetesi yazan ,fazla da dikkat çekmeyen bir tabela vardı. Ağır kapıyı zorladı,içeri girdi, girer girmez gazete basım makinelerini gördü.
Merdivenleri inen üzeri boya içinde bir çocuğa ilanı gösterdi,o da merdivenlerin hemen başındaki bir odayı parmağıyla işaret etti.Odada gözleri hafifi şaşı-ki sonradan öğrendiğine göre gazete sahibinin kardeşiymiş – Orhan bey,bu fikirde gerçekten samimi ise işe hemen başlayabileceğini söyledi.Çekik gözlü,top sakallı ,kalkık burunlu bir adamı çağırdı.Adam kendisini müsahhihlerin şefi olarak tanıttı ve onu takip etmesini söyledi.
Kapısında “Mürettiphane” yazan, alışık olmayan kişiyi rahatsız edebilecek kadar gürültülü bir salona geçtiler. Dizgi işlerinin yapıldığı yerdi burası.Beş adam daktilo yazar gibi kocaman makinelerin tuşlarına basıp duruyorlardı. Şef köşede cam kenarına konmuş bir masayı işaret etti, camdan Şişhane yokuşu görülüyordu:
-Çalışma yeriniz burası. Sizin gibi yeni başlayan bir arkadaş ve eskiden beri burada olan bir müsaahhih arkadaş olmak üzere üç kişi çalışacaksınız.Nöbetleşe görev yaparsınız ve bunu da kendi aranızda halledersiniz.Sormak istediğiniz bir şey var mı?
-Tam olarak ne yapacağımı bilmiyorum.İş ve kurum hakkında biraz bilgi...
-Operatörler yazıyı makinelerde yazar, kalıpları çırak alır kopyasını çıkarıp orijinal metinle birlikte size getirir. Varsa yanlışları düzeltip tekrar çırağa verirsiniz. Detayı buradaki arkadaş size anlatır.Yaptığınız işten sadece bana karşı sorumlusunuz.Ben bunun dışında tefrika edilecek yazıların seçilmesi, magazin ve fal gibi bazı işleri de ayarlarım. Kısa zamanda aklınıza gelen diğer sorulara da yaşadıkça cevap bulacağınızı sanıyorum.Hayırlı olsun işiniz!
(Devam edecek)
YORUMLAR
İlgi ile okudum. Demek ki gazete ilanına göre iş bulmak çok zormuş. Güzel anlatımınızla birebir gördük. Kurtlar Sofrası gibi az para çok iş.. Ne iş olursa aramak çok acı olsa gerek. İyi bir mevki var, okumuş bir insan sonra birinin emrine girip kapasitesinin ve birikiminin altında bir işe evet demek. Ama olmaz değil.. Eğer mecbursa insan alın teriyle çalışır..
Güzel bir öykü.. Mutlaka devamını okuyacağım. İlk bölüm hoşuma gitti. Tebrik ederim. Saygı ve selamlarımla...
Ömer Faruk Hüsmüllü
Selam,sevgi ve saygılarımla...