UYMADAN OYUNUN KURALLARINA...
Gülebilmek için gözyaşlarının kıymetini bilmeli insan. Haykırmadan susmalı ve terk etmeden sevebilmeli yılları ve kaybettiği tüm geçmişini.
Kolay değil silmek geride kalanları. Güneşin sildiği gibi geceyi… Yasak bahçelerde kuraldışı oyunlar oynadık çelimsiz ruhumuzla ve şimdi çekilebilecek en güzel ceza; suskunluk… Çaresi yok karabasan rüyalarda çığlıklarının. Haykırışların anlamsız ve sesin milyon desibel olsa yersiz; duyan olmaz…
Aslında hak ettik bu bedelleri biz. Oyunun kuralı açıktı; bilerek uymadık. Tatlı geldi yasak elmayı ısırmak ve heyecan vericiydi kovulmak bir dünyadan, bambaşka bir dünya. Aslında kurallarda değildi bizleri incinmekten öteye götüremeyen. Güvendik ve sevdik ummadık anda tanıdıklarımızı. Yüzüstü bırakan onlar; diz üstü kalanlar bizdik. Yorulmadık devam ettik aynı kandırmaca ya.
Korkmadan attık hep adımlarımızı. Düşe kalka öğrendik koşmayı. Kabuk tutan yaraları koparıp da attık köşelere. Dizlerimiz daha yeni yetmeyken öğrendi kanamayı. Tek yabancı yüreğimizdi; o da çok geçmedi alıştı… Meğer korkmalıymış insan kanamaktan. Tanıdık olmuyormuş kimse ve en değerli bile incitebiliyormuş bir bileği. Kol kırılırda yen içinde kalır derler. Kırılan; kırıldı kırılmasına da yen neresinde kalacak bunun. Dur durak bilmeden ve severek, bıkmadan, usanmadan sürünerek; emeklemeden yürüyerek; düşmeden uçarak yükseklere… Çeken; yerçekimi değilmiş yere. Ağırlığı fazla, yaması çok, dikişi tutaraksız ve terzisiz bir kumaş gibi eskiyerek… Yitirerek parlaklığını bir altının ve kararması kadar iç gıcıklayıcı acısı gümüşün… En adisi meğer kırıkların toplanırken dökülenlerin geride kalmasıymış… Bilmeyenlere…
Hangi yola sövsem şimdi, hangi tarafa yürüyüp, ne tarafa kapatsam gözlerimi… Kulağımda aynı tını ellerimde aynı hissizlik ve yüreğimde aynı ağırlık…
Hangi aşüfteyi dövse bir terbiyesiz ve hangi kenar dilberi kaçsa İstanbul’lara; şöhretin yutaksız boğazından kayarak… Aynı karanlık çökecek geceye. Ne fark eder ki insanlar adına bir insana değer vermek. Kime ne birinin hatasından ve kim ne yapsın yardım denen budalayı… Sana düşen sadece sürünmek bir kilometre taşı boyunca.
Adın ne olursa olsun seversin ve terk eder, edilirsin ansızın. Yalnızlık çöküverirse bir anda boğazına kovarsın üşüşen sinekleri. Sineksiz sabahlara uyanan yalnız kalpsizlerdir. Kalpsiz olmayı dene daha az yanarsın.
………………………………………………………………………………
(getiremediğim tüm sonlara…)
FMÜ
YORUMLAR
..Hangi yola sövsem şimdi, hangi tarafa yürüyüp, ne tarafa kapatsam gözlerimi… Kulağımda aynı tını ellerimde aynı hissizlik ve yüreğimde aynı ağırlık…
Hangi aşüfteyi dövse bir terbiyesiz ve hangi kenar dilberi kaçsa İstanbul’lara; şöhretin yutaksız boğazından kayarak… Aynı karanlık çökecek geceye. Ne fark eder ki insanlar adına bir insana değer vermek. Kime ne birinin hatasından ve kim ne yapsın yardım denen budalayı… Sana düşen sadece sürünmek bir kilometre taşı boyunca.
GÜZELDİ..YÜREĞİNİZ VEDE KALEMİNİZ DERT GÖRMESİN..
mükemmel bir yazı dizisi beğenerek okudum,teşekkürlerimi sunarım...nice güzel yazılara...
mari
Kaleminize sağlık.Konuşturmuşsunuz yine.Kutluyorum.Sevgiyle kalın.ERen
Yine harika bir anlatım duygu yüklü ve sıcacık. Tebrik ediyorum canım. Sevgilerimle...