KÖY ENSTİTÜLERİ HALA YÜRÜRLÜKTE OLSAYDI
Yaşanan bu sürece AKP’nin 2002 yılında seçimleri kazanmasıyla mı geldik? Bir anlamda hem evet hem de hayır. Evet: Yeni Dünya düzeninin getirdiği Büyük Ortadoğu Projesinde Türkiye’ye düşen görevi AKP üstlendi. Bu rolün onlara avantajı, Türkiye’de kendi ideolojilerini (ABD’nin de desteğini alarak) hayata geçirmekti.
AKP bu gücü 2002 yılında yüzde 34, 2007 yılında da yüzde 47 oy alarak sağladı.
AKP ve benzeri partiler bu güce (!) erişemeyebilirlerdi. Nasıl erişemeyebilirlerdi?
Şayet Köy Enstitüleri kapatılmasaydı, ne bu kadar gücü (!), ne de kendi ideolojilerini hayata geçirebilecek cesareti bulabilirlerdi. Neden bulamazlardı? Bulamazlardı, çünkü Köy Enstitülerinin eğitime ve yaşama getirdiği yenilikçi, ilerici katkılarından dolayı.
Nedir bunlar?
Köy Enstitülerinden yetişen öğretmenlerin kılavuzluk niteliği günümüzde hala oluşmamıştır.
Bu kurumlar, bulunduğu bölgedeki insanların, bilinç düzeylerinde sıçramalar yaratarak çağ dışılıktan kurtarıp bilinçli, yaratıcı ve üretici duruma getirmiştir.
Köy Enstitülerinde salt eğitmek için değil, eğitimin pratikte hayat bulaması sağlanıyordu. Kitaplardaki bilgileri ezberleyen değil, öğrenilen bilgiyi yaşam içerisinde her alanda üreterek öğrenme sağlanıyordu.
Köy Enstitülerinde mesleki eğitimin yanında edebiyat ve sanat dersleri de veriliyordu. Böyle bir eğitimin amacı, doğaya ve topluma saygılı insancıl bireyler yaratmaktı ve bunu bulunduğu dönem içerisinde de başarabilmişti.
Köy Enstitüleri, eğitim yoluyla insanları bilinçlendirerek bölgedeki feodal yapının çözülmesini sağlamıştır. Bu sayede de toprak ağalarının ellerinden kurtularak, hakları olan bir yurttaş olmanın bilincine ulaşmıştı.
Köy Enstitüleri 1940’lı yılların Avrupa’sındaki yaşanan faşizmden etkilenmemiştir. Bu kurum, uyguladığı eğitim neticesinde demokrat, cumhuriyet değerlerine sahip çıkan topluma saygılı insanlar yetiştirmeyi şiar edinmiş ve bu nitelikte insanları topluma kazandırmıştır.
Köy Enstitülerindeki eğitim; düşünen, düşünürken sorgulayan, demokratik bir ortamda yönetime katılabilen ve eleştirel yaklaşımı getiren, çözümün bir parçası değil, bizzat çözümü arayan ve bunu aklın ve bilimin kılavuzluğunda gerçekleştiren çağdaş insanları yetiştirme modeliydi.
Yaşama kattığı bu değerler neticesinde kırsal kesimde aydın öğretmenler yetiştirip bunun neticesinde de aydın insanlar yetişmesini sağlayıp, sağ ve dinci partilerin oy deposu olma unsuru ortadan kalkacaktı.
Eğitim sistemimizde sözüm ona daha iyi bir sistem getirme adına yapboz tahtasına çevrildi. Ezberci öğretimin yanında kafa karışıklığı yaratıp aslında öğretimi baltalama çalışmalarına dönüşmüştür. Bunun neticesinde öğrendiğini pratiğe çeviremeyen, pratikten yeni bilgiler üretemeyen insan toplulukları yaratıldı ve hala yaratılıyor. Bu yüzdendir ki ülkemiz yeni teknolojiler üretememekte ve emperyalist ülkelerin atıl kalmış teknolojilerini satın almak zorunda kalmakta. ABD’de ve AB ülkelerindeki bilim insanlarımızın buluşlarından övünç duyuyoruz. Övünç değil, üzüntü duymamız gerekiyor. Çünkü bu insanların buluşları yine bulundukları ülkelerin işlerine yarıyor. Oysaki bu insanlar, eminim ki kendi ülkelerinde bunları başarmayı daha çok isterlerdi. Zenginleşemediğimiz için gerekli olanaklar yaratılamayıp beyin göçünün önüne de geçemiyoruz.
1950 Seçimlerine giderken CHP Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsünü kapattı. Seçimleri DP’nin kazanmasıyla bütün Köy Enstitülerini kapattıktan sonra yavaş, yavaş İmam Hatip liseleri açılmaya başlandı. Kuruluş amacı imam yetiştirmek olan bu okullar, günümüzde de amacını aşan bir yapı olarak karşımıza çıktı. Uzun yıllar bu okullardan mezun olan insanlar, önemli bir potansiyel haline gelerek, şimdi ülkemizi yönetir konumlara geldiler.
Oysa Köy Enstitüleri devam etseydi, öğrenirken üretip üretirken öğrenen bir sistemle şu an bulunduğumuz konumdan çok daha ileride olurduk. Bu sistemde öğretilen pratiğe geçiriliyordu. Bunun neticesinde öğrenilen bilgi hayat bulup, bu bilgilerin daha bir pekişmesini sağlıyordu. Köy Enstitülerinde kültür, teknik derslerinin yanında spor, müzik ve sanat derslerini de içeriyordu. Bu eğitimden geçen öğrenciler, önce kendilerini tanıyıp dünyayı algılama düşünceleri de gelişiyordu. Bu gelişmeleri sayesinde demokrat, yurt sever, insancıl bireyler haline geliyorlardı.
Köy Enstitüleri anlayışı üniversitelere de taşınarak nitelikli, doğaya saygılı, insancıl, günün teknolojisini kendisi yakalayıp ve hatta daha ilerilere götürebilecek bilim insanları yaratılacaktı. Oysa ki, zamanında, Yüksek Köy Enstitüleri kurularak özerk üniversitelerin ilk adımı da atılmıştı.
Köy Enstitülerinin yetiştirdiği bilinçli bir toplum neticesinde töre olgusunda da bu denli insanın içini burkan olaylar yaşanmayacaktı
Kendi teknolojisini yaratan bir ülke olarak dışa göbekten bağlı olmayacaktık. Zenginliği paradan para kazanarak değil, asıl üreterek zenginleşecektik. Şimdiki gibi 1 miyar dolar için IMF’in yaptırımlarına maruz kalmayacaktık.
.
1980’li yıllara kadar ülkemiz bir tahıl ambarı halindeydi. 12 Eylül askeri darbesinden sonra dışa bağımlılık daha da artarak, Özal iktidarında uygulanan ekonomik politikalarla tarım üretimi sekteye uğratıldı. Çiftçi sürekli borçlandırılarak topraklarından edildi. Atatürk Barajının hayata geçirilmesi küçük çiftçilere değil, geniş topraklara sahip ağalara yarar hale getirildi.
Tarım ambarı ülkeden, tarım ürünleri ithal eden ülke haline geldik. Örneğin özellikle emperyalist ülkelerin baskısı sonucu tütün üretimimiz yok denecek kadar bir seviyeye inmiştir.
Köy Enstitülerinde bulundukları yörenin tarım ve havancılığına göre öğrenenim görüyorlardı. Öğrenilen bu bilgiler hemen akabinde tarlalarda ve hayvacılıkta çalışılarak pratiğe geçiriliyordu. Yeni gelişmeler takip edilerek bu patiklerde uygulanıyordu. Bu çalışmaların neticesinde üretimde ciddi artışlar sağlanıyordu. Üretimin artması sonucu köylü ekonomik olarak rahatlar duruma geliyordu. Kooperatifleşme çalışmaları hayata geçirilerek, toprak ağlarının hizmetinde ırgatlık yapmaktan kurtuluyorlardı. Tabi bu durum toprak ağalarının işine gelmiyordu.
Köy Enstitüleri tarıma getirdiği yeniliklerin yanı sıra toprak ağalığı sistemini de yok ederek, her köylü ailesinin kendi toprağı olacağından kırsal kesimden şehirlere de göç olgusu meydana gelmeyecekti.
Günümüzde de varoşlar bu denli oluşmayıp bu sağcı ve dinci kesimin oy deposu olmayacaktı. Köy Enstitülerinin getirdikleri Güneydoğu Anadolu Bölgesini daha da geliştirecek ve ekonomik sancılar çekmeyecekti. Eğitimde sağlanan ilerlemelerle okulsuz köy kalmayacak, bilinçli, demokrat, insancıl bir topluluk yaratılacaktı ve bu sayede Kürt sorunu bu denli şiddet içeren bir mücadele içerisinde olmayacaktı.
Günümüzde hala öğretmeni, okulu olmayan köylerimiz mevcut. Köylere atanan yeni öğretmenler istemeye, istemeye köylerde görevlerini yapıyorlar. Okulu ve öğretmeni bulunan köylerde de öğrenim araç gereçlerinden yoksun, okulları harap halde öğrenciler okumaktadır. Devletimiz bu kadar okulun iyileştirilmesine gücü yetmiyor, yettirilemiyor. Bu köylerdeki okulların şanslı olanları televizyonda yapılan bağışlarla durumlarını düzeltmeye çalışıyorlar.
Oysaki Köy Enstitülerinde köyde öğrencilerle birlikte okullarını kendileri yapıyorlardı. Bu yapım sırasında eğitim ve öğrenimlerini sürdürüyorlardı. Bu şekilde yapım işini üreterek öğreniyorlardı. Kendilerine tahsis edilmiş topraklarda tarım yapıp ürünlerini satarak okula gelir elde ediliyordu. Bu durumda devlete de yükleri yok denecek kadar az oluyordu. Tüm bunları 2. Dünya Savaşı koşullarında gerçekleştiriyorlardı. Şimdiki koşullarla bu Köy Enstitüleri olmuş olsaydı okulsuz, öğretmensiz köy kalmayacaktı. Yardımlarla değil bizzat kendileri üretip satarak gereksinimlerini karşılayacaklardı. Devletin bırakın yardım yapmasını, aksine devlete daha fazla katkısı olacaktı.
Daha birçok şey yazılabilir. Benim burada belirtmek istediğim: 2002 Yılında AKP’nin seçilmesiyle bu sürece girmedik. 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı kanunla açılan Köy Enstitüleri, 1954 yılında kapatılmasıyla başlamıştır. Yaşadığımız bu süreci belki tek başına Köy Enstitülerinin kapatılmasına bağlanamaz ama bence önemli nedenlerinden biridir.
Peki, Köy Enstitüleri neden kapatıldı? Nedeni yukarda sıraladığımız yararlılıklarından dolayı kapatıldı. “Marshall yardımı”nın ön koşullarından bir olan Köy Enstitülerinin kapatılmasını CHP’nin içindeki muhafazakâr kesimin çabaları ve 1950 seçimlerini kazanan DP gerçekleştirmiştir.
Bu yardımı yapanlar geleceği görmüşlerdi bir anlamda. Bu yüzden de Köy Enstitülerinin kapatılmasını şartlarının arasına koymuşlardı. Bizim devlet adamlarımız görmüşler miydi geleceği. Görmüşlerdi ki bu kapatılma çabalarına katkıda bulunmuşlardı.
Yaşadığımız bu dinci süreci atlattıktan sonra, başa gelecek olanlar eğitim sistemimizde köklü bir değişiklik yaparak Köy Enstitülerini örnek alacaklar mı acaba?
Serdar Sarper
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.