- 533 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Hangisisiniz!!
Kimimiz doğruyuzdur, kimimizse kimimize göre yanlış. Hep önyargılarla dolu değimli bakışlarımız.
Gülümsemelerimiz dahi rahatsız eder kimilerini. Kimileri ise ağlamaktan hoşlanır, ilgi gösterilmesi için sığınır mazlumluğun ardına.
Yapmayın dostlar, şöyle bir bakının, gözünüzün gördüğünce güzellikle donanmışken etrafınız, sevgiye aç onca canlı varken sağınızda solunuzda önünüzde ve arkanızda, önyargılar niye, kaşları çatmak niye, tek bir tebessüm günü mutlu kılarken bütün günü kötü bakan gözlerle heba etmek niye.
Tabiatımız itibari ile mutlaktır ki, bütün duyguları var emiş bizlerde yaradan, güzele bakmanın sevap olduğunu ve kötüye dur demenin farz olduğunu öğretmiş bize bizden öncekiler. Ama biz, bizler, değişen kültürlere ve değişen bakış açılarına adapte olmakta neden ayak diretiriz? Bir düşünün kültür dediğimiz naneyi, nedir; Varoluşumuz süresince doğal ve sosyal etkileşimlerimizin gerektirdiği gibi yaşamak değimlidir baştan aşağı. Şu at gözlüklerinden kurtulmanın vakti gelmedimi hala. Mesela günümüz şartlarından örnekle, bir sürücünün trafikte ’’maruz kaldığı’’ ve kendi yaptıklarıyla karşısındakini ’’maruz bıraktığı’’ durumları bir analiz edelim lütfen, ne kadar büyük bir ikilem/ paradoks öyle değimli? Hoşlanmadığımız, küfredip tasvip etmediğimiz olayları biz karşımızdakine layık görürsek eğer hanidir hoşgörü, hanidir alçakgönüllülük. Bir alışveriş mağazasındasınız ve almak istediğiniz bir ürün için dakikalarca inceleme yaptıktan sonra almaya karar verdiniz ama fiyatı ve ince detayları konusunda yardım alabileceğiniz görevli insanlar ortalıklarda görünmüyor ve sizde kendinizce haklı olarak kızmaya sinirlenmeye başlıyorsunuz. İşte insani tabiat dediğimiz bu, insanın doğası bu... Ancak dostlar, ilk akla gelen bunlar olduğu kadar bu duyguları dindirmeye yarayan ve belkide insanı insan yapan diğer duygularında faaliyete geçme vaktinin o an olduğunu hemen akla getirmek gerektiğinide unutmamalı ve o görevli arkadaşında belkide saatlerdir ayakta beklemekten bitap düştüğünü ve günümüzün çalışma şartlarınıda göz önünde bulundururak hakkı olan bir bardak çayını alelacele yudumlamaya çalışarak yorgunluk atmaya çalıştığını düşünelim. İnanın sizde böylelikle kötümser düşüncelerden arınarak rahatladığınızı hissedeceksiniz.
Aşikardırki her yanımız merhabalarla, nasılsınlarla dolu değil, yürüdüğümüz yollarda kırmızı halılar serilmiyor ayaklarımızın altına, yada bizleri pohpohlayan, yaptığımız iyilikleri takdir ve tebrik eden insanlar tam tekmil beklemiyorlar. Ancak, yaşadığımız travmaların ve çekmeye mahkum bırakıldığımız onca sıkıntılarımızın aslında bizi dahada olgunlaştırdığı ve hayata sımsıkı tutunmamızı sağlayan birer kalkan olarak geri döndüğü gerçeğini unutmayalım.
‘’İstediğiniz kadar en iyi malzemeden nefis bir börek yapınız. O, fırının alevleri içinde çıtır çıtır pişip, nar gibi kızarmayınca neye yarar? Bizim de içimizde güzel duygular, güzel düşünceler olabilir. Ama, hayatın alevleri içinde pişmedikçe neye yarar?
O acıları, ıstırapları, çileleri sineye çekip, her gün biraz daha iyiye, güzele, mükemmele gitmeye çalışmadıkça, nasıl hamlıktan, çiğlikten kurtulur, olgunlaşabiliriz? Bunun hayatta bir tek örneğini bana gösterebilir misiniz? Yiyip içip keyif sürerek, vur patlasın çal oynasın yaşayarak, hangi insan hayatta çiğlikten, basitlikten, kabalıktan, hoyratlıktan kurtulabilmiş, sevmenin, vermenin, paylaşmanın güzelliğini duyabilmiş ve yaşayabilmiştir?
Sevgi ve saygılarımla
güven yılmaz