- 949 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR DENEME: ALTININ DEĞERİNİ SARRAF BİLİR
BİR DENEME :
ALTININ DEĞERİNİ
SARRAF BİLİR
Abdülkadir GÜLER
Geçenlerde büromda oturuyordum, dairenin işlerini bitirmiş, bir nefes almak üzere bir bardak çay içiyor ve masamın üzerindeki gazeteye, dergilere bir göz atıyordum. Yakından tanıdığım bizim genç şairlerden Ahmet Efendi heyecanla odama girdi. Selam verdi, yer gösterdim. Koltuğa oturdu, bayağı yorulmuş bir hali vardı. Terleyen şapkasını sehpanın yan kenarına koyup derin bir nefes aldı. Halinden belli ki yorgun ve heyecanlı idi. Sağ cebindeki mendilini çıkarıp bir daha alnını, yüzünü, iyicene sildi. Kendisine bir çay ısmarladım. Bu ara kendisine kolonyalı selpak verdim. Ellerini, yüzünü bir daha sildi, rahatladı. Hal hatır sorduktan sonra Ahmet Bey söze başladı:
- Kadir ağabey sana bir şey anlatmak istiyorum, beni dinler misiniz acaba?
- Hay hay dedim, sana izin veriyorum. Yalnız Aydın havası olsun.
Ahmet Bey anlatmaya başladı:
- Kadir ağbi bana güleceksin ama yine de anlatayım.
- Hayırdır inşallah
- Kadir ağbi, hani ben ara sıra şiir yazıyorum ya.
- Evet biliyorum, güzel şiirler de yazıyorsunuz.
- –Vay yazmaz olaydım, yazdım da bin pişman oldum,
- Nasıl, oldu?
- Benim çok sevdiğim, saygı duyduğum bir iş adamımıza üç dörtlük halinde güzel bir şiir yazdım. Tam halk şiiri tarzında. Kafiyeli ( uyaklı ) ve 11 heceli, inanın harika bir şiirdi. Hem de yukardan aşağıya doğru AKROSTİŞ halinde yazıldı. Epey de zamanımı aldı. Evdeki benim hanım da çok beğendi. “Ancak biraz adamı abartılı yazmışsın” dedi.. Artık ok yaydan çıkmıştı, şiiri bir daha bozamazdım ya. Biliyorsun ki akrostiş şiir yazmak kolay değildir.
- Ondan sonra ne oldu?
- Ondan sonra şiiri bitirmesine bitirdim, sonradan canım çok sıkıldı?
- Neden sıkıldı, hayırdır inşallah?
- Şiiri güzelce bir arkadaşımın bilgisayarından renkli olarak yazıp, özel bir çerçeve yaptım, vay yapmaz olaydım.
- Neden?
- Şiirimi çerçeveleyip aldım, bizim ağaya, ağamız iş yerinde idi. Şiirimi verdim, birlikte okuduk, oraya yayan gitmiştim ve de çok yorulmuştum. Malum havada çok sıcaktı ya, ağa dediğim adam, şiirimi aldı duvara astı. Kuru bir teşekkürle beni başından savdı, ayakta kala kaldım. Şiiri boşa yazmışım, adamı seçememişim, galiba yanılmışım “ dedi…
- Dedim ya, arabayı yanlış yere park etmişsin arkadaş.
- Yahu Allah aşkına insan hele bir otur demez mi, bu yaz sıcağında soğuk bir şey ikram etmez mi? Bir çay ısmarlamaz mı? Kızdım dışarıya fırladım, işte yanına geldim. Tövbeler olsun bir daha rastgele ona, buna şiir yazmayacağım, bu da bana bir ders olsun…
Ahmet Bey’in sözünü kestim.
— Arkadaş sen yanlış yere arabayı park etmişsin. Şiirini yaz, lakin kıymetini, değerini anlayana yaz. Ama herkese de rastgele şiir yazılmaz ki. Altının değerini ancak sarraf bilir, kömürcüler ne anlasın” dedim. Ahmet beye bir çay daha ısmarladım.
Biraz sonra Ahmet Bey yanımdan ayrıldı. Benim de üzerinde çalıştığım ve daha bitirmediği yarım kalan bir armağanlık şiirim vardı, Ahmet beyin durumu bana da bir ders oldu. Üç gündür üzerinde özenle uğraştığım armağan olarak hazırladığım şiirimi yırtıp yırtıp, çöpe attım. Senin yerin burasıdır dedim. Şiire ve sanatçıya saygı gereken saygı verilmeli, ama ne zaman? Bir şeyler yazılacaksa adamına göre yazılmalı, kıymetini değerini bilene yazılmalı. Yine de unutmayalım ki altının değerini ancak sarraf bilir.
NOT: Şairin asıl adı Ahmet değildir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.