- 2127 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Biz Okula Giderken….
Hadi diye bağırdı Mehmet kardeşine, hadi ama birazdan kar yağacak,sonra torbaya koyduğu tulug peyniri ve pağaçı sırtına vurdu çıktı evden.
Köyün alt tarafında Cafer emminin evinin önünde buluştular.Gelenler Hasan ve Kıvırcık Kenan’dı. İçlerinde en küçük olan Kenan olduğundan onun sırtındaki torbayı da Mehmet aldı.
Köyden çıktıklarında kurt sesleri kulaklarını çınlatmaya başladı.Korku sardı bedenlerini, adımlarını daha hızlandırdılar.
Okula gidiyorlardı, Ardahan Yatılı Bölge okulunda öğrenci olan bu dört kocaman yürek,karne tatilinde evlerine gelmişti.Şimdi tatil bitmiş geri dönme zamanıydı.Yollar kapanalı bir haftadan fazla olmuştu.
Ama sabah köyden iki zanka yola çıkmıştı.Onların izlerinden yürüyerek iki saate kalmaz Ardahan’ın düzüne varırlardı.Orada Hanak’tan gelen yola çıktılar mı gerisi kolay. Ya, onları gören bir kamyoncu alır, yada yürüyerek okula giderlerdi.
Ama şimdi önlerinde daha iki saate yakın yol vardı.
***********
Aynı saatlerde İstanbul Etilerde Betül annesine seslendi. Aman anne bu servisi sevmiyorum.Her gün beş dakika geç geliyor.Hem babama söyle bundan sonra beni okula bizim arabayla şoförümüz bıraksın.
Annesinin verdiği harçlığa burun kıvırdı.Botlarını ayağına geçirirken hava sıcak diye gömleğinin yakasını biraz daha açtı,eteğini birkaç santim daha belden katlayarak yukarı çekti.Evden çıkmadan odasına bir göz attı, bilgisayardan aldığı çıktılarda ders notları vardı.Parfümünden birkaç kez sağına soluna sıktı, sonra dışarıdan korna sesi duyuldu.
Servise bindiğinde saat sekiz civarlarıydı. Onbeş dakika sonra okula varacaktı.ama canı şimdiden sıkılmaya başladı. Okul artık onu sıkıyordu. Arkadaşlarıyla gezmek,kafelerde buluşup sohbet etmek istiyordu. Hem okuyup ta ne yapacaktı. Zaten babası çok para kazanıyordu.
Bir yandan bunları düşünürken bir yandan da ağzına attığı cikletini çiğnemekle meşguldü.
************
Diğer yanda yola çıkalı bir saatten fazla zaman geçmişti.Hava beklenmedik şekilde bozdu.Geçen yıl nenenin gıdiklerinde çıkan tipi bile bundan daha insaflıydı.Bir yandan kar yağıyor, diğer yandan amansız bir tipi esiyordu. Kar gözlerinde, ellerinde derman bırakmamıştı.
Mehmet biliyordu eğer dururlarsa tipide boğulacaklardı, diğer üç çocuk daha küçüktü, hele kıvırcık Kenan ilk defa böyle bir yolculuk yapıyordu. Biraz duraksadı, sonra kıvırcığın elinden tuttu, artık onunda yürüyecek mecali kalmamıştı.Terleyen ayakları kara lastiğin içinde vıcık,vıcık olmuştu, az ileride bir küçük köprü vardı.Oraya varırlarsa belki tipinin geçmesini orada bekleyebilirlerdi.
************
Betül’ün olduğu serviste Demir Tüccarı Zihni beyin oğlu Tolga Sidipleyırın bir kulaklığını, kendi kulağına diğerine Betül’ün kulağına taktı.İyice sokuldu Betül’ün yanına. Maykıl Ceksın hayranı olduğundan onun Sidisini almıştı.Bir yandan ağızlarında sakız çiğniyor, diğer yandan çalan müziğin etkisiyle kendilerinden geçiyorlardı.
Akşam Tanju’larda partide biraz fazla ileri gitmişti.Tanju’nun sardığı ot fazla kafa yaptığından hala kendine gelememişti.Of be dedi içinden bu kafayla matematik hocası hiç çekilmez.En iyisi birinci dersi kırmak.
Korkusu yoktu.Babası bu özel okulun bir yıllık aidatını peşin yatırmıştı. Öyle hesap sormak,derse niye girmedin demek sıkardı biraz.İstese o okulu bırakır, …….. kolejine giderdi.
Betül eteğinin kenarından bacağını okşayan Tolga’ya ses çıkarmadı.Uzun zamandır arkadaştılar.Hoşuna gidiyordu Tolga’nın onunla ilgilenmesi.
Servis şoförü artık bu tür olaylara alıştığından dikiz aynasından gördüğü manzara onu şaşırtmadı, içinden ulan bizim zamanımızda bunlar yoktu, tüh Allah belalarını versin, şu ekmek derdi olmasa hiç bunları taşırmı yım diye geçirdi.
*******
Köprünün altına geldiklerinde yağan karın rüzgarın etkisiyle giriş deliklerini kapattığını gördüler.Zaten köprü dedikleri bir buçuk metre yüksekliğinde,daracık bir şeydi.Yazın yağmurlu havalarda, birde ilk baharda karlar eriyince altından su akardı.Kışın ise kuru kalırdı.
Mehmet elleriyle karları kazıdı.Açılan delikten içeri girdiler.
Birbirlerine sokulan küçük yürekler,biraz olsun rahatlamıştı.
Tipinin uğultusu dışında hiçbir ses duyulmuyordu.Önce en küçükleri Kıvırcık Kenan başını Mehmet’in dizlerinin üzerine koydu, diğer çocuklarda birbirlerine sokuldular.Uyku ağır bastı, küçücük bedenleri daha fazla direnemedi yorgunluğa,
Dışarıda Zemheri ayazı bir soğuk ve çıldırmışçasına esen rüzgarın önünde uçuşan karlarla amansız bir tipi.Köprünün altında dört küçük yürek derin uykulara daldı.
Önce terleyen bedenleri soğudu, sonra bir daha açılmamacasına kapanan göz kapakları katılaştı.Elleri birbirine kenetlenmiş, kedi yavruları gibi birbirine sokulmuş dört küçük yürek artık atmıyordu.
Üç gün sonra köyün Muhtarı Ardahan’a geldiğinde okul müdürü aradı.Çocukları sordular.Çocuklar okula gelmemişti.
Köylüler ve Jandarma aramaya başladı. Kardan kapanmış köprünün girişinde bulunan karları temizlediklerinde, halen uyur vaziyette, kas katı kesilmiş dört küçük beden yüreklere acı saldı.Soğuktan birbirine kenetlenen ellerini açamadılar.
Jandarmalardan biri kucağına aldığı Kıvırcık Kenan’ın yüzüne baktı. Ağlamak istemedi ama göz yaşlarına hakim olamadı. Yanaklarından süzülen yaşlar Kenan’ın kıvırcık saçlarına damladı.
Jandarmalar ve köylüler oradan ayrıldıklarında karların üzerine düşen Türkçe kitabının ilk sayfalarında bulunan İstiklal Marşımız ve andımız yazılı yapraklar rüzgarda savruluyordu.Yaprakların çıkardığı ses sanki dört küçük bedenin yerine andımızı söylüyordu.
Türküm, Doğruyum, Çalışkanım………
Ölüme inat havada bedeni yakan bir güneş, arsız ve umarsızca öylece duruyordu.
Oysa aynı güneş ülkenin farklı bölgesinde ,farklı bedenleri yakıyordu. Güneş ölümün donukluğuna değil, yaşamın dinamizmine, geleceğe umuda, aydınlığa diyalektik bir bütünlük içinde her gün yeniden doğuyordu.
**************
Servis şoförü kıvrak bir manevra yaparak…………kolejinin kapısında durdu. Arabadan inen Betül ve Tolga salınarak demir kapıdan içeri girdiler. Kapıda bekleyen üniformalı koruma görevlisi koşup çantalarını aldı. Sınıflarına kadar onlara eşlik etti.Tolga elini cebine attı.Sabah babasının verdiği harçlıktan bir miktarını koruma görevlisinin eline sıkıştırdı. Amma havası oluyordu. Çantasını taşıyan koruma görevlisi başıyla teşekkür manasıyla işaret verip oradan ayrıldı.
Betül yeni aldığı cep telefonuyla arkadaşlarının resimlerini çekmeye başladı……..
…….………
…………….
Yıllar sonra oturduğum bilgisayarın başında bu satırları yazarken bir yandan da gazetelerde çıkan haberleri düşündüm.
“ Türkiye genelinde yapılan Anadolu Liseleri , Özel Okullar ve Üniversite sınavlarında İstanbul………. Koleji birinci sırayı alırken, Ardahan sonuncu oldu.
Engin KASAP
29/03/2006- İstanbul.
]
YORUMLAR
Türküm, Doğruyum, Çalışkanım………
doğduğumdan beri hala aynı mihval üzreyim. Zıtlıklara inad... Servisle okula gidememenin bir faydasını buldum kendimce şimdiki veledler bu sebeple düz yolda ayaklarını şaşıyorlar tutunamıyor ve ayakta kalamıyorlar. Eğitim zayiatı dedikleri bu olsa gerek. Bazen düşünüyorum da nüfus kayıtlarından başka bir ifademiz olmaması incitiyor ruhumu.
gönlünüze sağlık.
saygılarımla...
veled=çocuk
asran tarafından 9/12/2007 1:01:55 PM zamanında düzenlenmiştir.
Valla engin abicim hani kılişe bi laf var ama söylemeden geçemiyecegim "ACI AMA GERÇEK"
ben aslen erzurumluyum ve bu tip olayları rahmetli ababmdan duyuyordum karda fırtınada zor ama ne çıkıyosaişte bak bu adam gibi adam dedigimizx insanlarında çogu bu dertlere garg olmuş geçmişin acılı çocukları oluyo
çok güzel bi konu şeçmişsin kularım kalemin daim olsun saygı ve sevgimle