- 650 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BAKKAL BORÇLANINCA
BAKKAL BORÇLANINCA
Dr. Sadık Özen
Ben atasözlerimizi çok önemseyen biriyim. Atalarımızın deneyimleriyle kazanmış birbirinden güzel atasözlerimiz var. Doğrusu ben bunların hayranıyım. Sırası gelince kullanmaya çalışır, bu vesile ile atalarımızı anar ve onlara olan saygı ve hayranlığımı yineleme fırsatı bulurum.
Geçirdiğim rahatsızlık nedeniyle kendimi biraz yorgun ve tembel hissettiğimden olmalı; biraz “Hazırdan yemek” e karar verdim. Hani “Bakkal borçlanınca eski defterleri yoklarmış” derler ya, tıpkı onun gibi. Bu bağlamda; 2006 yılı Ağustos ayında kaleme aldığım bir yazımı aşağıya alıyorum. O günden bu güne, bakalım değişen bir şey var mı? Lütfen buna siz karar verin.
“ÖNCE SAÇIMIZI TARAYALIM
Dr. Sadık Özen
Halk arasında söylenen bir deyim vardır: “Kendi saçını tarayamayan, düğünde gelin başı yapmaya kalkarmış” diye. Bunun benzeri başka sözler de var. Örneğin; “Terzi kendi söküğünü dikemez” ve “Mum dibini aydınlatmaz” gibi. Bu sözlerin; ülkemizi yönetenlerin, şu günlerde izlemekte oldukları iç ve dış politikadaki tutumlarının ifadesi bakımından, oldukça uygun düştüğünü sanıyorum.
Terörün gittikçe tırmandığı, her gün birçok asker ve polisimizin şehit olduğu, ülkemizin göz yaşlarına büründüğü, yakınlarını kaybeden ana-baba-evlat feryatlarının göklere yükseldiği bir dönemden geçiyoruz. Bir şehit anası “Vatan sağ olsun demeyeceğim” diye haykırıyor. Gerçekte böyle düşündüğünden değil, İçindeki yangı ve kahırdan. Yani durum vahim. Gittikçe daha da vahimleşiyor. Her şeye rağmen umutlar yitirilmiyor ve bekleniyor. Bu terör lâneti bitsin artık.
Girebilmek için çırpındığımız ve ekonomik bağımlısı haline geldiğimiz Avrupa Birliği’nin dayatmalarıyla karşı karşıyayız. Çifte standartlı Avrupa Ülkeleri, çeşitli manevralarla bizi bir köşeye sıkıştırmak için uğraşıyor, Kıbrıs meselesini bir oldu bittiye getirmek istiyorlar. Çabaları, Güney Kıbrıs Rum Devleti’nin, Ada’nın tek hâkimi olduğunu bize kabul ettirmek.
Stratejik Ortağımız ABD, “Tavşana kaç, tazıya kovala” politikası izlemekte devam ediyor. PKK’ ya karşı bizimle birlikte hareket edeceğini söyleyerek ağzımıza bir parmak bal sürüyor, ama bir türlü sonunu getirmiyor. Sovyet Rusya’nın, bize şirin görünmek için yaptığı birkaç manevradan sonra, PKK’ yı terör örgütü saymayacağını ilân etmesi foyasını ortaya çıkardı. Dost sayılan diğer devletlerin bize karşı olan tutumlarını tek tek saymaya gerek yok. Hele de Arap Ülkeleri’nin. 22 yıldan beri, içlerinden biri çıkıp da KKTC’ni tanıyorum diyemedi. Pekiyi nerede kaldı Müslüman kardeşliğimiz ?
Kuzey Irak’taki soydaşlarımız göz göre göre katlediliyor. Türk liderler, Filistin’de Araplar’a gösterilen yakınlığın kendilerine gösterilmediğinden yakınıyor ve “Onlar Müslümanlar, ama biz hem Türk hem de Müslüman’ız, neden Filistinliler kadar yakınlık görmüyoruz ?” diye soruyorlar. Haklı değiller mi? Kırmızı çizgilerimiz ve olmazla olmazlarımız nerede kaldı ? Bu konudaki politikamızın ne olduğunu bir bilen var mı acaba ?
Filistin, Irak, Afganistan veya dünyanın başka bir yerinde yaşanan, soykırım olarak nitelenebilecek insanlık dışı katliamlara kayıtsız kalalım demiyorum. Asla… Ancak ne var ki, bizim maruz kaldığımız terör belâsı onlardan daha az değildir. Otuz bini bulan kayıplarımızın üstüne her gün yenileri ekleniyor. Şehit yakınlarının feryatları arşa yükseliyor. “Kanınızı yerde bırakmayacağız” diye atılan nutuklar sonuç getirmiyor. İnsan hakları savunucuları suskunlar. Galiba Türkler’in yaşam haklarını insan haklarından saymıyorlar.
Bütün bu olumsuzlukların yanında, şu soruya yanıt aranıyor. PKK’ ya bu silâhları kimler, niçin ve ne karşılığında veriyorlar ? Ermeni ve Kürt sorunlarını kimler yarattılar, kimler kışkırtıyor, bu sorunların tırmanmasından kimler ne bekliyorlar ? Ne dersiniz, bu acı tablo içinde, düğünde gelin başı yapmaya kalkacağımıza, önce kendi saçımızı taramayı düşünmemiz gerekmez mi ? “ (06.08.2006 – www.fikirplatformu.net)
Not: Yarın atasözlerimizle ilgili başka bir yazımı sunacağım. Saygılarımla…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.