- 2319 Okunma
- 19 Yorum
- 0 Beğeni
GEÇMİŞLER OLSUN HEPİMİZE PEŞİNEN!
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Türkçenin neresindeyiz?
Milletlerin medeniyetleri için en vazgeçilmezleri olan dili, geçmişine, şimdisine ve geleceğine uzanan üçlü sacayağının adeta mihenk noktasıdır. Eğer bu mihenk noktası zarar görürse, bu ayaklardaki denge mutlaka bozularak kaide yok olur. Bir millet en önemli unsurlarından biri olan dilinden ele alınır ve dil üzerinden vurulursa galibiyet kesindir. Çünkü dil milletin, her türlü özelliğini sarıp sarmalayan, adeta örten yorganı gibidir. Dili zarar görmüş, değiştirilmiş ve incitilmiş bir millet, zemheri de üstü açık yatan biri gibi üşüyecektir. Sanatı üşüyecektir, edebiyatı üşüyecektir, dahası canı üşüyecektir. Zira söz candan ibarettir.
Gençlerimizin, çocuklarımızın günlük konuşma şekillerindeki gayri ciddilik bir yana, yazılarında kullandıkları kelimelerin de canına okunmaktadır. Selam kelimesinin yerini “slm”, merhabanın yerini “mrb”, tamam, peki kelimesinin yerini “ok”, Allaha Emanet ol ifadesinin yerini “aeo”, kendine iyi bak demenin yerini kısaca “kib” almış bile. Sahi biz ne zaman bu kadar kendimizden geçtik de haberimiz olmadı. Ne kadar acı bir şey bu. Oysa hep demez miyiz, ana dilimiz ana sütü gibidir diye. Nerede kaldı ana sütünün ak berraklığı, doyumsuz tadı? Bir yanda güya dilde sadeleştirme hareketleri adı altında Türk dilinin adeta soykırıma uğratılması, diğer yanda ise gelişen teknoloji ile paralel olarak kullanılan dilin de adeta mekanikleştirilmesi.. Yine teknolojik iletişim sayesinde, o güzelim ana dilimizin böyle anlaşılmaz bir şekle sokulması da başka bir işkence türü. Özellikle genç neslin birbirleri ile konuşmalarında kelimeleri nasıl ucubeleştirdiklerini görmek kahır sebebim oldu.
Ben iki üniversite eğitimi almama rağmen, henüz ortaokula giden evladıma Türkçe dersinde yardımcı olamıyorsam bu cehaletimden değil, olsa olsa sadeleştirme adı altında yapılan uydurma dilden kaynaklanmaktadır elbette. Diğer bir yandan geçmişimize dönüp baktığımız zaman özellikle beş yüz sene öncesini bile anlayabilen dedelerimiz, ninelerimiz bizi anlayamıyorsa; bu bizim mazimizdeki o çok kıymetli yazarları, şairleri bütün dil erbabının idam edilmesi demektir. Pir Sultan Abdal’ı, Karacaoğlan’ı, Yunus’u, Fuzuli’yi bırakın Ömer Seyfettin’i, Ziya Gökalp’i, Nihat Sami Banarlı’yı ve dahi Nazım Hikmet’i bile diri diri asmaktır.. Reşat Nuri Gültekin’i bu gün biz bile anlayamazken otuz sene sonrasındakiler nasıl anlayabilirler? Ki bu kıymetli değerler zamanlarında dillerine katlederek, o dili kepaze ederek şair, yazar olmadılar, kıymetlerini böyle kazanmadılarsa şimdi ne oluyor da, şair olmanın, kıymetli yazar olmanın yolu dili harcamaktan geçiyor. Bu anlaşılması ve izahı çok güç ironidir.
İlk üniversite sınavıma girdiğim yılki soruları hatırlıyorum. Okulumun en başarılı öğrencisi olmama rağmen sınavda başarısız olmuştum. Oysa çok kitap okurdum, kelime dağarcığım ortalamanın çok çok üzerindeydi. Ama ne yazıktır ki, ben soruları anlayamamıştım. Sorularda o kadar çok kelime, güya sadeleştirilmişti ki, iğne ile kuyu kazmak onları anlamaktan daha kolaydı benim için. Yıllar öncesinde dildeki bu katliam bilinçli olarak yapılmıştı. Sebebi de Türk’e geçmişini unutturmak, geçmişini anlamasını zorlaştırmak, onu köklerinden koparmaktı elbette. Onu ait olduğu Türk dünyasından koparmaktı. Bu gün on dört yaşındaki kızım anneannesinin konuştuğu dili, doksan yaşındaki dedem de torunlarının konuştuğu dili anlayamıyorsa bu eylemlerinde oldukça başarılı olunmuş demektir. Bu düzen böyle giderse eğer, elli sene sonra da bu gün konuşulan, adeta anlamsızlaştırılan bu dili kimsenin anlaması beklenemez..
Eğitimin seviyesi daha ilköğretimde-ortaöğretimde yerlerde sürünüyorsa, demekki bunun sebebi çocuklarımızın okul kitaplarında kullanılan dil ile evlerinde ailelerinin kullandıkları dilin birbirinden çok ama çok uzak olmasıdır. Dildeki o meşhur zorbalıktır. Bu iki alanda kullanılan dil birbirinden bu kadar uzak oldukça yarınları çok daha büyük tehlikelerin beklediği aşikârdır. Merak ediyorum; bir dil, güya sadeleştirme adı altındaki bu zulme daha ne kadar dayanabilir? Acaba dünyanın başka hangi ülkesinde o milletin ana diline bu kadar eziyet edilmiştir? Oysa Komünist Rusya’da bile dilde kelime imalatı yapılmamıştır.. Stalin dahi bunu başaramamıştır. Nazım Hikmet’te komünist olmasına rağmen, eserlerinde asla uydurma, uyarlama kelime kullanmamıştır.
Diğer yanda Ermenicenin içerisinde yaklaşık dört bin kadar Türkçe kelime bulunmaktadır. Onlar dahi cihana nam salan o mehur ırkçıkıllarına dayanan kinlerine rağmen bu kelimeleri asla imha edememişlerdir. Bu gün bir Türk gencinin Mustafa Kemal’in nutkunu anlayamaması ne büyük bir acıdır! Ne büyük kederdir! Bu günkü neslin İstiklâl Marşının, o güzelim marşımızın anlayamaması çok mu iyi bir şeydir? Dahası, yarınki nesil ne kadarını anlayabilecek. Demek ki bir yerlerde büyük hatalar yapılmıştır. Hem de onarımı gittikçe imkansız hale gelen hatalar!
Yabancı kelimelerin dilimize uygulanması bir dile hiçbir yarar sağlamaz. Olsa olsa bir milletin ana dilini resmen bir anlaşma aracı olmaktan çıkarır.. Mesela bize öz Türkçe diye yutturulan “okul” kelimesi İngilizce “school”dan alınıp Fransızcadan esinlenerek uydurulmuş olup, “egemen” kelimesi de Yunan’ca “hegemonya”nın dilimize uyarlanmasıyken bunlara nasıl öz Türkçe diyebiliriz? Diyemeyiz elbette. Çünkü bugün uydurularak zorla kabul ettirilen adeta bir maymuncuk gibi her kelimenin yerini alabilen o zoraki kelimeler hiçbir zaman öz Türkçe olamamıştır. Eğer olsaydı benim annem bu gün konuşulan dili anlamakta zorluk çekmezdi.
Bir diğer kesim de medenileşmek adına dildeki bu acımasız katliama başka bir şekilde ortak olmuştur. Geçenlerde bulunduğum bir otobüste, 18-20 yaşlarında bir hanım kızımız cep telefonundan arkadaşı ile konuşuyordu. Konuşmanın içeriği bitince “See you” diyerek kapattı. Daha konuşmasının başında bu mecburen dinlediğim konuşma diline sinir olan ben, son kelimeyi duyunca gayri ihtiyari dönüp kıza öyle bir bakmışım ki, şaşırıp kaldı herkes. Ama içimdeki öfkemi ne yazık ki kusamadım. Çünkü hemen o durakta indi o hanım kızımız. Arkasından üzüntülü gözlerle baka kaldım öylece. Yani gül gibi anadilimizde hiç mi vedalaşma kelimesi kalmadı ki, İngilizlere özeniyorduk. Bu gün hiçbir İngiliz ya da Fransız kendi kelimelerinin yerine bizim kelimelerimizi kullanmazken, İngilizce “See you” diyerek vedalaşmamız, ya da benzeri kelimeleri hayatımıza sokmamız bizi çok mu aydın gösteriyordu? Sanmıyorum, olsa olsa alenice soytarılık ediyorduk.
Sonuç olarak; bir yandan atalarımızın kullandığı o muazzam güzel dil kasıtlı olarak unutturulurken, diğer yandan günlük iletişim içerisinde çeşitli yabancı kelimelerin anadilimizi istila etmesinin, bir milletin evladının ana dilinden uzaklaştırılmasının görünen dehşetli bir sonucudur tüm bunlar. Bu vahim durum devam ettiği sürece dilimizi korumak da daha çok zorlaşacaktır. Belki de bir gün bizler ana dilimize sahip çıkmak için çok geç kalacağız. Çünkü o zaman “anadilimiz” diyeceğimiz bir dil zaten olmayacak!
Dolayısı ile dilimizi böyle hoyratça harcamak köklerimize, inancımıza, dünyaya bir emsali daha olmayan kültür mirasımıza elvedadır sadece.
Hem de aslında gümbür gümbür olmasına rağmen sessiz sedasız gelen bir elveda. Milletimin ciğerini yakan bir elveda!
Hepimize şimdiden geçmiş olsun!
Sevim Yakıcı
YORUMLAR
SEVİM HANIM,
öncelikle bu akıcı ve son derece doğru tespitlerle dolu yazınızı kutlarım. Duyarlılığınız da takdire şayan.
Ne var ki ben hemen büyüklerimizden başlayacağım işe. Yakın zamanda sitemizde "Türk Malı" dizisinin dilimize yaptığı tahribatı protesto ederek açılan bir forumda tartışmıştık konuyu. Orada yazan bazı kalemler, "Ne var canım bunda, bu kadar büyütecek. Bir sorun yok." deyip kestirip atabildiler. Benim ağzım bir karış açık. O gün bugündür sürekli sınıflarımda bu konuyu işliyorum. İnşallah diziyi kaldırtacağız yayından. Daha önce de tofita reklâmını kaldırtmıştık.
Diyeceğim o ki, hepimiz olmasa bile büyük bir çoğunluk -duyarlı çoğunluk- tehlikenin farkında. O halde bize düşen protestomuzu yapmaktır. Duyduğumuz yerde gençleri uyarmak, öğretmensek gençlerimizi en iyi şekilde yetiştirmek, tv. yapımcısı isek, yönetmensek, bu şekilde zarar veren şeylere prim vermemek.... vs.
Bir gün yazışmayı bırakın konuşurken bile A.E.O dendiğine rastlarsak hiç şaşırmayacağım. "İnternet dili" diyorlar buna da.... Böyle böyle kanıksıyorlar farkında değiller.
Dilimiz bizim kimliğimiz, onu kaptırdık mı neyimiz kalır ki? Yozlaştık gidiyoruz. Artık taşın altına elimizi koyup sızlanmaktan vaz geçip çareler üretelim.
Abiye Kuzular' a, İvedikler' e, Cem Yılmaz gibi küfürle seyirciyi güldürenlere de tepkimizi koymalı, topyekûn bir seferberlik başlatmalıyız.
Sizin gibi aydın kesimin artması, mücadeleden vaz geçmemesi dileğimle...
Ellerinize sağlık. Teşekkürüm / sevgimle.
sevgili Hemsehrim, iyi ki varsin... ne kadar önemli bir konuyu ele almissin... lakin son seneler o kadar artti ki yabanci söylemler önüne gecilmez bir hal aldi. Türkcemize sahip cikmaliyiz... insallah bu konuda saglikli calismalar yapan yetkili mercihler olur.
senin duyarli yüregine saglik.
cok selam olsun uzaklardan................ sevgiler............
dünya üzerinde bizden başka dilini değiştiren bir millet var mı.sebebi neydi acaba latin alfabesi kullanıyorsak,koca çınar öyle böyle budanmışsa ve bu bizim denmişse bu hastalık sadece gaflet değil ihanettir.buna bağlı olarak dilimiz kısırlaştırılmaya,yabancı dillerin ''egemenliğine'' bırakılıp nesiller arasındaki bağ koparılmak üzere.bu da zillettir,adı konulmamış esarettir.
saygılarımla.
arkeolog arkadaşımla İstanbul'da dolaşırken, arkadaşım; "ağabey, eğer gün gelir de bir sebeble bu güzelim İstanbul geleceğin antik kenti olursa, emin ol ki kimse bu şehrin bir Türk şehri oduğunu söylemeyecektir. Etrafındaki levhalara, tabelalara bir bak bakalım, Türkçe bir isim bulabilecek misin?" demişti.
Türk Dil Kurumu'nun bu konudaki çalışmalarının etkili olmayışını hiç bir idareci dikkate almadı ve hiç bir idareci dil konusunda endişe taşımadı. Hal böyle olunca da dilde dejenerasyon aldı başını yürüdü. Sevgili "KargülüALMILA", dil konusundaki endişenize katılmamak mümkün değil. Ancak gönül isterdi ki sadece yönetimde olan idareciler değil, top yekün meclisimizin bu konuyu ciddiye alsın ve alakadar olsun. Yine gönül isterdi ki her Türk ailesi bu konuda hassas olsun. Ve hatta gönül isterdi ki bu ülkeyi karşılıkız seven yürekler bu konuda yaptıklarıyla yetinmeyip daha daha daha çok çalışmalar yapsın.
Hassasiyetinizden ve yazınızdan dolayı size teşekkür ve sizi tebrik ediyorum. saygımla.
Sevim hocam,
büyük emekler vererek birikimlerinizi bizlere aktarmanıza teşekkür etmiştim. Yazınızın güne düşmesine inan o kadar çok sevindim ki gençlerimiz adına. Aslında hepimiz adına olsa daha uygun olacak!
Bir milleti yok etmenin yolu, o milletin dilini yok etmekten geçiyor. Halkı yönetenlerin dilimize sahip çıkamıyor ve yozlaşma devam ediyorsa son hız, bilmek gerekir ki; bunda bir ihanet vardır!
Devlet, basın, yazarlarımız başta sahiplenecekler dilimize. Dünyanın en ahengli, hoi dilini kısırlaştırmanın altında ben tarihi düşmanlıklar ararım. Her şeyimizden intikam alır duruma geldiler artık! Bunu önlemeliyiz ve asla müsamahalı davranmamalıyız dilimizin yozlaşmasında.
Ve daha çok yazılmalı bu durumlar hakkında yazarlarımız sizin gibi...
Sağolasın hocam.
Selam ve saygılar bıraktım sayfanıza...
Kusura bakmayın gün içerisinde yazınızı okuyamamıştım. Okuduktan sonra iyi ki güne düşmüş dedim. Çünkü çok önemli bir konuyu taşımışsınız yazınıza, ben de çok üzüntü duyuyorum. Güzel Türkçemiz varken neden böyle Tarzanca bile olmayan garip bir yaratık dili kullanılıyor anlamış değilim. Gençler;internet ortamında kısaltma kullanarak yazışacağız diye Türkçemizi resmen katlediyorlar. Gerçi televizyon programlarındaki yanlış telaffuzlar da cabası... Geçenlerde bir dizide hemşire derken i harfi o kadar uzatılarak söylendi ki evde hepimiz birbirimize baktık. Bunun gibi o kadar çok ki siz çok güzel en ince ayrıntısına kadar yazmışsınız. Türkçemize sahip çıkmamız lazım ama gittikçe yozlaştırıyorlar... Mahalle arasındaki kuaför salonlarının çoğunun adı hair dress garip...
Teşekkür ederim ve haklı başarınızı kutluyorum. Tebrikler. Saygılarımla...
İnsan göçlerle yaşam bulmuş ve yaşamına şekil vermiştir. Göçleri bazen muhteşem tarihe imza atarken bazende yok olmalarına hezimetine uğramıştır.İnsan dil ile var olmuştur ve bu dilini bulunduğu asır ile şekilllendirmiştir.İşte bu sebeple üstümüze düşen canım TÜRKÇEmizi korumak ve kötü,yanlış olandan arındırmaktır. Oda göçüp giden insan için zor gözüke bilir.Kolay olanı sahiplenmemektir.Ne var diye boşvermektir. Diline sahip çıkmayanlar hezimete uğramışlar demektir. Yok olunmuşlar hanesine kırmızı harflerle yazılırlar uçan mürekkeple. Bir daha hatırlayanları olur mu bilemem. Biz kendimize değer verip sevdiğimizde dilimiz,toprağımız ve tarihimiz kurtulmuş olacaktır.
Bu güzel bilinç ve özveriye sahip olan canım arkadaşıma böylesi güzide yazısı için çok teşekkür ediyorum .
Sizi yürekten alkışlıyorum... Aslında bir çoğumuzun, aynı dertten muzdarip olduğumuz bir konuyu, çok güzel ele alıp, işlemişsiniz...
N.B.Ç. arkadaşıma katılıyorum. Dilerim yazınınız "Günün yazısı" seçilir, okunma oranı artar... Herkesin okuması gereken bir yazı...Yüreğinize ve kaleminize sağlık...
Sevgilerimle...
mavideydisevgi tarafından 5/28/2010 4:32:45 PM zamanında düzenlenmiştir.
Haklı tespitler, haklı tepki.
Bir zamanlar dallas çantası, pamela ayakkabısı bilmem ne saçı... moda furyası başlamıştı. O zamanlar tepki veriyor ve alan arkadaşlarımla hararetli tartışmalar yaşıyorduk. Onlar yabancı dilin insanı zenginleştirdiğini, ben ise ikinci bir dil bilmenin gerekli ama Türkçemize sokulmasının sakıncalı olduğunu anlatmaya çalışırdım.
Şimdi ise kızımın konuşmalarına şaşırıp kalıyorum. Yine tepkim oluyor ama etkisiz kalıyorum çünkü arkadaş çevresini de kontrol etmem mümkün değil.
Umarım yazınız güne gelir ve hiç değilse bir kaç kişinin kulağına küpe olur anlattıklarınız.
Saygılarımla...