- 1021 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
O Taraklarda Bezimiz Olmaz..!
Malzeme almak için karşıma çıkan ilk dükkâna girdim.
Beni karşılayan 19-20 yaşlarında doğu aksanıyla konuşan esmer gence ihtiyacım olan malzemeyi sordum.
Ellerinde yeterli miktarda olmadığını ama kısa sürede temin edebileceklerini söyledi.
Bunun için de tavanı yüksek olan dükkânın arka tarafında, ofis haline getirdikleri asma kata çıkmamı ve iş yeri sahibiyle görüşmemi istedi.
Merdivenlerden çıkıp kapıyı açtığımda beyaz tenli, hafif şişman, düzgün kıyafetli bir beyle karşılaştım. Telaşı yüzünden okunan işyeri sahibine, ihtiyacım olan malzemeyi sordum. O da çırağının belirttiği gibi temin edebileceklerini ancak şu anda acilen çıkması gerektiğini söyleyerek bekleyip bekleyemeyeceğimi sordu.
Biraz bekleyebileceğimi söyledim.
Yaklaşık yarım saat, kırk beş dakika kadar sürebileceğini, vaktim varsa bir çay ikram edebileceklerini belirtmeyi de ihmal etmedi.
Vaktim olduğundan “olabilir” dedim.
Çırağına çay ikram etmesi yönünde talimat vererek ofisinde bekleyebileceğimi söyledi ve aceleyle çıktı.
Beklerken, adının Hüseyin olduğunu öğrendiğim çırakla, sağdan soldan sohbet etmeye koyulduk. Altı kardeş olduklarını ve İstanbul’a 3 sene kadar önce taşındıklarını öğrendim. Fakat kaç kardeşsiniz diye sorduğumda, önce dört diyip kaçı erkek kaçı kız diye sorunca da aslında altı kardeş olduklarını anladım. Kendi yöresinde benzer soruya kızların dâhil edilmediğini, ancak sorulduğunda söylendiğini açıkladı.
Memleketinde çiftçilik yaptıklarını, artık çiftçilikten geçinemedikleri için İstanbul’a taşınmak zorunda kaldıklarından bahsetti. Bir de terör nedeniyle kendisi ve diğer kardeşleri için anne babasının duyduğu tedirginlik taşınmalarında asıl belirleyici sebep olduğunu ifade etti.
Sohbetimiz sürerken, arada bir saatimi yokluyordum. Zira bir saatten fazla olmuştu dükkân sahibi çıkalı. Vaktim de daralmıştı. Akşamüzeri tekrar uğrarım diyerek oradan ayrılmak için kalkmıştım ki, adının Mustafa olduğunu öğrendiğim dükkân sahibi hızlı adımlarla içeri girdi. Bu sefer biraz daha rahat görünmesine karşın yüzünden hafif bir öfke okunuyordu.
Beklettiği için özür diledi ve;
“Bir çay daha alır mısınız” diye sordu.
Vaktim kalmamasına rağmen teklifini geri çevirmedim.
Bir yandan çaylarımızı yudumluyor bir yandan da Mustafa’nın telefonla ihtiyacım olan malzemeleri sipariş etmesini ve acilen dükkâna gönderilmesi talimatını vermesini izliyordum.
Telefon görüşmesi bitince dükkandan aceleyle çıkış sebebini anlatmaya koyuldu.
- Bu gün tarihli bir çekim vardı. Fakat çek tutarını denkleştiremedim. Ödeme almayı beklediğim yerden de olumsuz haber alınca son çare olarak elimde bulunan 6.000 TL.’lık müşteri çekini kırdırmak zorunda kaldım.
Bizim hemen üç dükkân yanımızda hacı lakaplı Hacı Arif diye biri var. Zaman zaman çek, senet kırdığını duymuştum. Bitişik komşuya sorunca da aynı kişiyi adres gösterdi.
Yıllar sonra ne şerefsiz biri olduğunu bugün öğrendim.
Kusuruma bakmayın lütfen”
- Rica ederim.
İlginç…
Devam edin lütfen.
- Bir yandan da bankadan arıyorlar; daha fazla bekletemeyeceklerini , çekin arkasını yazmak zorunda kalacaklarını söylüyorlar.
Bu telaşla adama gittim. İçeri girdiğimde hacının namazda olduğunu söylediler.
Hilafsız 15 dakika filan bekledim.
Nihayet geldi.
Durumu izah ettim.
Çeki önüne uzattım.
Eline bile almadan masanın üstündeki çeke şöyle bir göz attı ve 16-17 yaşlarında olan oğlunu yanına çağırarak, “gidin şöyle bir dolaşın, tur atın gelin” dedi. Önce anlayamadım ne turu ne dolaşması diye.
Çaresiz, çocukla birlikte dışarı çıktık.
Kapılarının önünde sürekli duran 91 model şahinin kapısını açtı ve direksiyona geçerek diğer kapıyı da açıp binmemi işaret etti.
Oysa hacı oldukça pahalı bir jeep ile evine gider gelir!
Bindim ve;
- Yavrum bankaya geç kalıyorum, nereye gidiyoruz şimdi biz?
Diye sordum.
- Tamam işte abi. Onun için arabadayız
Dedi.
İki sokak sonra sağa girdi ve biraz dolaştıktan sonra yeniden dükkânın önüne geldik.
Hiçbir şey anlayamamıştım ama sonucu merak ediyordum.
Yeniden hacının karşısındaydık.
Hacı;
- Arabayı beğendim. Aldım kabul ettim diyor musun?
Diye sordu.
- Ne arabası hacım? Ben araba filan almıyorum. Çeki kırdırmaya geldim.
Diyince hacı sinirlendi.
- Haşa. Bizim o taraklarda bezimiz olmaz.
Dedi.
Fakat bu arada oğlu kulağıma fısıltıyla;
- Abi, aldım kabul ettim de.
Diye uyardı.
Bu maskaralığın sonu neye varacak diye merak içinde;
- Aldım kabul ettim.
Diye cevapladım.
- Hadi hayırlı olsun
Dedi ve çeki alıp kasaya koydu.
Şaşkındım. Ne diyeceğimi bilemez halde oğluna dönüp baktım. Oğlu kulağıma eğilip;
- Abi şimdi de arabayı satın alır mısın diye hacıya sor.
Dedi.
- Hacım arabayı satın alır mısın?
- Olur alırım ama arabana ancak 5.400 lira verebilirim. Bu fiyata satar mısın?
- Tamam, olur.
Bütün bunları dinlerken doğrusu ben de şaşkındım. Mustafa’nın öfkesini şimdi anlayabiliyor ve farkında olmadan beni de öfke kaplıyordu.
Mustafa devam etti;
- Hacı benden aldığı 6.000 Liralık çekin karşılığı olarak 5.400 lira ödedi. Parayı aldım öfkemden selamsız sabahsız oradan ayrıldım.
Duyduklarıma inanamıyordum.
- Mustafa bey, gerçekten çok enteresan bir hikaye bu.
- Dahası da var.
Özellikle Cuma günleri gündüz kepenk sesi duyduğumuzda biliriz ki Cuma vaktidir.
Çünkü hacı o saatte kepenkleri öyle bir sesli çeker ki sanki; “Sizi gidi melunlar, bakın ben namaza gidiyorum “ der gibi…
Bu duruma aldırmazdım ve mana da yüklemezdim ama bugün yaşadığım bu olaydan sonra o kepenk sesi artık bana küfür gibi gelecek.
Baksanıza dürzü Allah-ı kandırmaya kalkıyor yahu.
Mustafa’nın yaşadığı bu ilginç olay beni de etkisi altına almıştı.
Oysa çocukluğumuzdan bilirim; Çevremizde namazında niyazında olan insanlar emin insanlardı. Güvenilir insanlardı.
Bir zamanlar moda olan faizsiz bankacılık sahtekârlığının değişime uğramasıyla ulaşabildiği yeni versiyon tefecilik bu olsa gerek!