- 723 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Bi uyanamadık anasını satim, uyansak balığa gideceğiz “sazana”
[I]Her telden: Biraz uçuk, biraz kaçık, sonradan görme bir işverenin, işçiler arasında dolaşırken “görürsünüz siz” veya “görürsün sen” dediğine birkaç kez şahit olmuştum. Bir keresinde bir işçinin çalışırken gülmesine kızan patron “bir yevmiyeni kestim burası pavyon mu? İş yeri “demişti. Zavallı işçi “ama ben işimi aksatmıyorum ki?” diye karşılık vermişti ki, “Patron çok yüksek bir sesle “Sus ukala, bir yevmiyeni daha kestim, sen kim oluyorsun da bana cevap veriyorsun, dangalak” demişti.
Sonra dönüp “İşçi milletine fırsat vermeyeceksin, bunlara azıcık müsamaha gösterirsen başına çıkarlar başınaaaa!”
Tevekkeli değil işçiler üzerindeki bu baskı, onları ruhsuz birer robota dönüştürmüştü!
Bunun sadece ucuz Türk filmlerinde olduğunu sanırdım ben…
Hemen çocukluğum geldi aklıma.
-Rovalver tezgahlarında, Pirinç çubuklardan ustalar bisiklet sibop’u yaparlarken ben bu sibop’lara oturduğum yerde, matkapta delik açıyordum. İçerde öyle çok gürültü vardı ki tezgahların sesinden, insan konuştuğunu zor duyuyor. Bu gürültüde kimi zaman ıslıkla kimi zaman sözle, Ferdi’den parçalar söylüyordum. Zaten kimse, kimsenin sesini çok dikkat etmeyince duyamıyordu.
Bizim patronun, yani atölye sahibi Muharrem Bey’in bitişikte çalışan marangoz bir ağabeyi vardı. (Vallahi bu zattın ismini hatırlamıyorum. Hoş niye hatırlayayım ki? Meymenetsiz suratsız adamın tekiydi.)
Onların dükkanında da şerit makine ve planya vardı. Tüfek atsan o makinelerin sesinden duyulmazdı.
İki dükkanı birbirine bağlayan ara kapıdan bu suratsız adam gelip bizi izliyormuş.
En baştaki makinede Sebo çalışıyordu. O benden 15 gün kıdemliydi. Sebo 350 lira haftalıkla işe başlamış ve beni de buraya kendisine arkadaş olayım diye aldırmıştı.
Ben ilk haftalığımı 400 lira alınca, Sebo biraz bozulmuştu, sonraki hafta patron ikimizin de haftalığını 400 lira yapmıştı. Öyle verimli çalışıyordum! Biz Orhan’cılar ve Ferdi’ciler olarak ikiye ayrılmış bir toplumduk. Ben ve Sebo Ferdi’ciydik. Ferdi’ci ve Orhan’cıların arasında öyle rekabet vardı ki, Fenerbahçe, Galatasaray gibi!
&&&&&
Tüm dolmuşçular arabalarının içini dışını, bu iki sanatçının posterleri ile donatırlardı! Şarkı sözleri arabaların her bir köşesinde yazılıydı… dolmuşlara binmek için bekleyen insanlar bile, gelen arabanın temsil ettiği sanatçıya göre birbirlerine sırasını verirlerdi!
Arabanın içinde müzik serbest! Ağlamaktan gözü şişmiş işçiler, arabalardan inerken, gözleri yaşlı yaşlı, ellerinde sefer tasları ile işlerine giderlerdi. Herkes duygusal, aşık, kederli! Kavga yok, gürültü yok, hırsızlık yok, asayiş berkemal yani…
Uyuyan güzeller…
Koskoca köyü bir tane, bilemedin iki tane gece bekçisi, koskoca karakolu dört tane polis veya jandarma idare ediyordu!
Anneler babalar akşamları evde veremli kadın plağını dinliyordu. Allah rahmet eylesin rahmetli babam bu veremli kadın plağıyla, mahallede ağlatmadık anne baba bırakmamıştı!
Ferdi ve Orhan babalar da ki bu kerameti gören birçok işverenler, işyerlerine koca koca pikaplar, Taa Almanyalardan teypler getirterek fabrikalarının veya atölyelerin duvarlarına herkes duysun diye hoparlörler astırmışlardı. Orhan ve Ferdi baba kasetleri insanların evlerinde, işyerlerinde çığ gibi büyümüş, Eyfel kulesi gibi olmuştu!
(Şimdilerde de, tavuk çiftliklerinde aynı şeyi yapıyorlar!
Tavuklara müzik dinleterek, ışık vererek daha fazla yumurtlamalarını sağlıyorlar…!) Kih kih kih :)
&&&&&&
Bayrampaşa’dan, bizden iki saat sonra işe gelen ve bizden iki saat önce paydos eden iki tane Rovalver ustası vardı. Muharrem ağabey bunlara özel ilgi gösteriyordu. Bu ustalar çay kahve molası yaparken ben onların Rovalver tezgahlarına geçer, Ya bismillah. “Bilsen uzaklarda kimler ağlıyor, dırın dırın, gelemem sevgilim kader bağlıyor.”
Ustalardan biri bu arada saat tutuyormuş, yerinden fırlayıp yaptığım sibopları saydı. “Helal olsun sana, patrona söyleyeyim sana zam yapsın” dediğinde. “Ağabey sen bir çay daha iç ben çalışırım” demiştim….
Gelelim bir önceki sahneye….
Matkap motorunun başında, sibopları delerken, Ferdi ağabeyimden bir asılıyordum ki, bu gürültüler arasında kendimi assolist sanıyordum arkadaş :) Sonradan bu suratsız marangozun rakip taraftan olduğunu öğrendiğimde hiç şaşırmamıştım.
Adam arkamda Hitler gibi durmuş, beni dinliyor! Tabi ben asılıyorum. “Susadım çeşmeye varmaz olaydım, elinden bir tas su içmez olaydım”…
Çalışanlardan biri geldi beni dürttü. Adam benim için susturun şunu demiş!!!
Tabi bu sefer ben içimden söylüyorum ama ne söylemek! Çince, Japonca, Amerikanca, Makedonca, Yunanca, Bulgarca, Osmanlıca kitabı tersinden düzünden… Allah ne yetenek verdiyse…zaten suratıma bakan repertuar’ımın ne kadar geniş olduğunu şapadanak anlarL
&&&&&
Patron bendeki cevheri görünce, önce Bayrampaşalı ustalara yol verdi! Sonra babamla tanışmak istedi ve benimle babamın dükkanına geldi, tanıştılar. Babama iş ortaklığı teklif etti!
Babam bana döndü ne diyorsun oğlum?
Yok dedim baba; makineler eski hem bunun bir ağabeyi var Orhan’cı!!!
&&&&&
Muharrem Bey haber gönderdi!
Dükkanın içindeki kapıyı kapattım.
Teyp aldım,
Ferdi’nin kasetleri de var.
Abim de artık Ferdi dinliyor…
İşe ne zaman döneceksin?
Tabi ya;
Makinelerin borçları var;
Yapılacak, delinecek siboplar,
Aslına bakarsanız;
Patron, patron kalmanın peşinde!
Ferdi dinlemişsin, Orhan dinlemişsin çokta derdinde!
&&&&&&&&&
Sağ olsun, gelmiş geçmiş bütün iktidarlar, muhalefetler ve patronlar…
El ele vermiş Türk halkına gazel okuyorlar! Kasetler, dosyalar havada uçuşuyor.
Kimisi sokaklarda, kimisi TV. de, kimisi iş yerlerinde…
Bu bize “Ninni” gibi geliyor…
Uyusun da büyüsün ninni“Ninnide yavruma ninni”
Hep uyuyoruz…
Geçen gün bir haber geldi "Sonunda hizipçi gitti, aramıza ne zaman dönüyorsun"!!!
Tabi ya benim de derdim oydu!
Vatan millet Sakarya edebiyatı ile
Siz koltuğa oturacaksınız,
Biz de sizin şakşakçınız olacağız;
Pardon yani!
Başkalarının yolsuzluklarını ortaya çıkarıp kendi yolsuzluklarınızı örteceksiniz!
Başkalarının yandaşlarının önünü kesip kendi yandaşlarınız ile açığı kapatacaksınız!
Bunu daha önce de gördük!
Bizim için, halk için ne yapacaksınız siz onu söyleyin;
Sazan’mıyız biz?
Velhasıl kerim, daha delinecek çok sibop var!
"Bilsen uzaklarda kimler ağlıyor...."
(Bi uyanamadık anasını satim, uyansak balığa gideceğiz
Sazana!)[/I]
:)
YORUMLAR
talipgirgin
Tebrik ediyorum. Mesaj bakımından etkiliydi. Gülümseyerek okudum. Selamlar
talipgirgin
İşçilerin dünyalarından bir kesit sunmuşsunuz...Farklı bir anlatım.
Bir solukta okudum.
Tebrikler.