- 659 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Bu sefer başka
…
Söyleyin, ilkin büzgülü etekleriyle Nisan’ın,
Sonra yaz şenliğinin ağustosböcekleriyle gülüp oynayan,
Öfkelenen, her türlü gözdağını kara kötülükten arıtıp
Güneşin kucağına esrik kuşlarını serpen,
Söyleyin, o çılgın nar ağacı mı bu, her şeyin,
En gizli düşlerimizin bile üstüne kanat geren?
(Elitis/Çılgın Nar Ağacı)
Bunaltıcı gecenin defterini özenle dürmüş neşeli bir Haziran sabahına başlarken kuzey yarımküre; ağaç kurtlarının kadim dostu çerçevelerden yükselen çatur çutur seslerle uyanıyor gün, güneşe değiyor saatler. Bozmalı zamanı, mekanı yitirmeli bu öyküde. Saati herkesin “sen”ine kurmalı, tabi benimkine de…
Yatarken perdeyi açık bırakmıştı yine; severdi ayın odaya dolmuş halini, kireç duvarlarda, eski sandıkta, pirinç yatak başlığında gezinen ellerini. Ah, bir de sabah sıcağıyla baş etmek derdi olmasa.
Yattığı yerden kalkmakla kalkmamak arasında bir iki gidip geldikten sonra, tam doğrulmaya niyetlenirken, pencereden sızan turuncu kırmızı renkle kamaşıverdi gözleri. Önce bilemedi deli ağacının çiçeklendiğini, gözlerini kırpıştırdı, yeniden baktı, bu kez iyice gördü yeşil yapraklara sığınmış sapsız tomurcukları.
Doğanın kusurlarını eğri büğrü gövdesinde gururla sergileyen bu ağacı bulduğunda yersiz yurtsuzdu adam. Bedeni kadim bir acıyla iki büklüm olup, kalbi “onda” kaldığından beri kimsesizdi üstelik. Yorgun, parçalanmış, un gibi ufalanmış Akdeniz’in dalga seslerine kaptırmışken içini; bir nar ağacına zincirleyip düşlerini, evcilleşmiş, yer tutmuştu bu kumlu topraklarda.
İki uzun yıl, yedi yüz otuz iki sabah kederle bakmıştı dikenli, kendine yaklaştırmaz acı yeşil yapraklara. Zehirli hayvanların etrafında dolaşmadığı, çaylakların konmadığı iki metrelik bir yaşam ağacıydı bu deli nar, adam için. Şimdi çiçeklenmişti işte, tam da…
Tam da bahar ile yaz arasındayken mevsim, Persephone yediği dört nar tanesi uğruna hapsolduğu yer altından kurtulmuşken, bereket yeryüzüne dönmüşken, adam birken çok olmuşken anlamış, çok tohumlu nar tanelerine niyetlenmişti deli ağaç.
Gülümserken kendi kendine; uyku ılıklığında kollar sarıldı bedenine, sevgili bir yüz yaslandı omuzlarının çukuruna ilkyaz kokuları indi ciğerlerine. ” Gözümün ışığı dedi, yaşama payım, deli sevdam.”
Döndü adam, düşle dünya arasındaki âlemden geri gelen eğri büğrü gövdeyi okşadı şefkatle, cesaret aşıladı eskisinden de kırılgan çiçeklenmiş haline. “Bu sefer başka dost dedi, bu sefer başka”…
gülgün