31
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
4032
Okunma
Kadın, yıllardır aradığı ama bulamadığı sevdiğini görmüştü hiç beklemediği bir anda. “Yanlış gördüm galiba” diye düşündü. İki eli ile güneş ışınlarının kamaştırdığı gözlerini ovuşturdu. Tekrar baktı” o mu?” diye.
Evet, yanlış görmemişti. Sevdiği karşı kaldırımdan yürüyordu, başı yere eğilmiş, düşünceli ağır adımlarla,. Etrafına bakmıyordu. Bakmış olsaydı onu görürdü mutlaka. Seslenmek istedi “ Canım, ben buradayım lütfen bakar mısın?” demek istiyordu. Cadde öylesine kalabalıktı ki, sesi dudaklarının arasından uğultu gibi çıkmıştı. Hiç kimse kendisi de dâhil bu sesi duymamıştı. Koşmak, yakalamak istedi ama ayakları olduğu yere yapışmıştı sanki. Yine onu kaybediyor ama o yerinden bile kıpırdayamıyordu.
Tekrar seslenmeyi denedi. Olmadı, yapamadı. Sevdiği, o kalabalığın içinde kayboluvermişti. Kadın, bütün dengesini yitirmişti. Başı dönüyor, midesi bulanıyor, vücudu titriyor, sendeliyor, düşmemek için bir duvar arıyor ama o duvarı da bulamıyordu. Ellerini iki yana açtı dengesini kurabilmek için ama yapamadı. Deprem olmuş, yerküre beşik gibi sallanıyordu kadının ayağının altında. Oysa çevresinde hiç kimse sendelemiyor, bütün insanlar yanından gelip geçiyordu. O zaman” deprem yerkürede değil, benim beynimde oluyor demek ki” dedi
Artık ayakta duracak dermanı kalmamıştı. “Yardım edin” diye bağırıyordu ama sesini kimse duymuyordu. Tüm gücünü yitirmiş ve kendini salmıştı ki “Bir dakika, iyi misiniz? Neyiniz var? Lütfen bana tutunun, şöyle kenara geçelim. Sanırım sıcak hava etkiledi sizi. Şurada bir bank var. Tutunun bana, oraya kadar gitmenize yardım edeyim” diyen bir ses geldi kulaklarına. Genç bir delikanlı yardım elini uzatmıştı kendisine.
“Teşekkür ederim. Evet, lütfen o banka kadar gitmeme yardımcı olursanız çok sevinirim.” Dedi kadın. Ağır adımlarla, kolunda bir delikanlı, yavaş yavaş birkaç metre ötede olan banka kadar gidebilmişlerdi.
Kadını banka oturtturdu delikanlı. “ Su ister misiniz, büfeden, soğuk bir su alayım size, kendinize gelirsiniz” dedi delikanlı. “Teşekkür ederim, size zahmet olacak, ilacımı içmem gerek, alırsanız sevinirim”. Delikanlı gidip bir şişe su alıp geldi. Kadın el yordamı ile çantasını açıp, içinden bir kutu hap çıkarttı ve bir tanesini alıp ağzına götürdü yuttu. Delikanlı “ Ne ilacı kullanıyorsunuz, rahatsızlığınız nedir, ne oldu size?” Diye soruları peş peşe sıralamıştı. Kadın delikanlının yüzüne baktı. “ Panik atak yaşıyorum. Evden çıkarken hapımı almayı unutmuşum. O nedenle yolun ortasında öylece kalakaldım” diyordu.
Delikanlı, kadının yüzüne baktı. “ panik atak mı, bu çok kötü, umarım tedavisi tam olarak yapılır. Üzüldüm. Çok da genç ve güzel bir hanımsınız. Ne yaşattılar da size bu hastalığa yakalandınız?” diye soruyordu.
Kadın biraz rahatlamış, kendine gelmeye başlamıştı. Delikanlının yüzüne baktı “ Çok uzun hikâye, anlatsam saatler yetmez, en iyisi hiç anlatmamak.” Kadının sözlerinden konuyu anlatmak istemediği belli idi. Delikanlı “ Benim zamanım var” demek istedi ama yorgun ve bitkin görünen kadının yüzüne bakıp vazgeçti.
” Sizi işlerinizden alıkoymayayım. Şimdi iyiyim, siz gitmek istediğiniz yere gidebilirsiniz. Yardımlarınız için teşekkür ederim” dedi. Delikanlı, kadının bu sözünden de gitmesi gerektiğini anlıyordu.
Ama o, kadını merak etmişti ve hiç gitmek istemiyordu oradan, lâkin yapamadı. Kalktı “İyi günler, rica ederim efendim” dedi. Elini uzattı kadına, tokalaşıp ayrıldılar. Kadın delikanlının arkasından baktı ve sonra tekrar yüzünü önüne eğip düşüncelere daldı. Oysa delikanlı gitmemiş bir kenardan kadının ne yapacağını izliyordu. Kadının yardıma ihtiyacı olduğunu hissediyordu.
Kadın, bir zaman sonra yerinden kalkıp evine gitmek için doğrulmak istedi ama olmadı, bir defa daha olduğu yere çökmüştü. Sonra bir defa daha denedi kalkmayı ve bu defa kalkabilmişti. Bir iki adım attı “Efendim canım, efendim. Hemen geliyorum, bekle beni, kımıldama oradan” diye konuşuyordu ve bu söylenenleri delikanlı duyuyordu.
Kiminle konuşuyordu bu kadın. Etrafta kimse yoktu. Kime canım diyordu? Nereye gidecekti? Gidecek evi mi yoktu acaba?” Diye düşündü delikanlı. “Onu izlemeliyim. Nereye gittiğini takip etmeliyim.” Dedi kendi kendine.
Kadın, adım adım yürüyordu. Nereye gittiğini bilen bir edası vardı. Kadın gitti, delikanlı takip etti. Uzun zaman yürüdüler, kadın önde, delikanlı arkada. Yolda giderken yine konuşuyordu kadın “ geliyorum canım”.
Kadın, ahşaptan yapılmış, yıkılmak üzere gibi duran, tarihi eser bir evin önünde durdu. Çantasından anahtarlarını çıkartıp kapıyı açtı, içeri girdi ağır adımlarla. Kapıyı arkasından itti ama örtülmemişti. Delikanlı açık olan kapıdan içeri süzüldü. Bu kadının esrarını çözmeye karar vermişti. Delikanlı davet edilmediği bu eve gizlice girmişti. Ev dışarıdan göründüğü gibi değildi. Evin dört bir yanı tarih kokuyordu, Duvarları ve tavanları oymadan yapılmış ve her tarafı işlenmişti. Tavandan sarkan kocaman bir avize vardı salonun ortasında. Kadın düğmeye bastığında o kadar ampulün içinde bir tanesi yanmıştı. Işık yandığında duvardaki ve ortada duran masanın üstündeki resimleri görmüştü. Evin her tarafı tertemiz, hiçbir şeyin üstünde tek toz bile yoktu, her taraf kâğıt ve kitap kokuyordu.
Kadın, ağır adımlarla duvara asılmış olan resmin yanına yaklaştı “Geldim canım, sesini o bankta duydum, yalnız olduğunu düşünemedim bir an, çok özür dilerim” Elindeki bez ile resmi bir defa daha silip “ Şimdi bir kahve yaparım birlikte içeriz tamam mı canım” deyip mutfağa doğru yürüdü.
NOT: Bu yaşanmış bir aşk ve hâlâ yaşanıyor .
Devam Edecek