- 783 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BİLMEK VE BİLMEMENİN FARKI MUTLU KILAR MI İNSANI?
Biliyor musunuz?
Bazen çok bilmek "hiç bilmemekle" eşdeğer.
Dr. Alper Kaya’nın bir sözü var;
"Bakmak yalnızca bir fiil olsa da görmek ayrı bir maharettir aslında ve "bilmek" daha bakmadan görebilmektir manasında"
Genelkurmay Başkanı susuyor...
Hukuk susuyor...
Meclis susuyor...
Halk susuyor...
Herkes korkuyor adeta, sizce nedendir?
İçeri alınan tüm bilen ve halkı aydınlatan ATATÜRKÇÜ aydınlara kimse bir şey yapamıyor. Nedendir sizce?
Herkesin eli-kolu bağlı ve gözleri-ağızları "kör ebe"oynar gibi bağlı. Sizce neden?
Çünkü, 365 gün 6 saat aynı gerçeklerle medyadan halk bilgilendirilip, gerçekler tek tek açıklanıyor ve kronikleştik...
Duyarsızlaşma aşılandı...
Korku kültürü enjekte edildi...
Her gün Reha Muhtar "acı var mı acı, kan akıyor mu kan?" sözleri ile nerede "insan içini boşaltacak" görüntüler varsa bizi, dikkatlerimizi "az sonra" sözleri ile ekran başına toplardı. Bir süre sonra o kanlı cinayetlere, iç karartan dehşet sahnelerine alıştık. Şaşırmamayı öğrendik. Eğitildik, mayalandı şaşkınlıklarımız ve doğal karşıladık en anormal etik olmayan, toplumsal ahlaka ters düşen davranışları da...Hüseyin Üzmezler çoğaldı ve çoğalacaktır da bu gidişle...
Belki siz de bilirsiniz, hani çocukluğumuzda bayramlarda sirkler gelir ve panayırlar kurulurdu mahallemize. En çok da maymunlar ve Afrika ülkesinin filleri dikkatimizi çekerdi.
Özellikle filler, yere çakılı küçük bir kazığa bağlı dururdu. Aklımıza şu soru takılırdı.
NEDEN BU KOCA FİLLER KÜÇÜK BİR KAZIĞI SÖKMEKTEN ACİZ KALIRDI?
Çok sonraları öğrendim bunun yanıtını. Henüz çok küçükken eğitilirmiş filler...Küçük bir fil yavrusu boyundan büyük kocaman bir demir kazığa zincirle bağlanırmış, özgürlükleri kısıtlanan fil yavruları bir süre direnirlermiş o kazığı sökmek için. Uzun direnişler sonrası küçük bedenleri yorulurmuş. Büyüdükleri zaman da o kazığı yerinden çıkaramayacaklarını bilirlermiş. İşte bu nedenledir ki henüz çok küçükken edindiği bu deneyim onu hiç bir gayret ve çaba göstermesine de engel olurmuş.
İşte Türk Halkı da yorgun...
Beyni yorgun...
Ve korkuyor...
Nasıl korkmasın ki?
Konuşursa;
"Ya Silivri-ye tıkılır ve özgürlüğü kısıtlanır, içeride kalp veya beyin krizi geçirirse?"
Asker darbe yaparsa;
"Ya ELLİ ve YÜZ YIL geriye giderse Türkiye?" diye korkuyor...
Kanımca bundandır bu suskunluk...
Çünkü,
Türk İnsanı daha fazla şehit vermek istemiyor
Türk insanı Kurtuluş Savaşından beri bir İÇ SAVAŞ yaşadı ve insanı yorgun-bitap...
TÜRK İNSANI mutluluk, huzur ve güven istiyor...
İşte bu nedenledir ki;
Okuma ve yazma oranı çok yüksek olmayan ülkemde çok bilmek ve farkı fark etmek de bir işe yaramıyor.
Aksine kronikleşip, kemikleşiyor duygularımız ve duyarlılık aşırı duyarsızlığa dönüşüyor...
"Cahil insan cahilliğin mutluluk olduğunu bilmediği sürece mutsuzdur..."
Zira bir çoğumuzun, "bana dokunmayan bin yıl yaşasın" düşüncesi ile oynaştığı gerçeğini de gözardı etmemek gerekir.
Ne üzücü bir ruh hali değil mi?
Çok bilsek ne değişir acep?
Hele ki basına sızan, görsel medyada kare kare bizleri oyalayan, çok ciddi ve gerçeklerle donatılmış bilgileri, dış mihrakların, emperyalist hainlerin, güzel ülkem üzerindeki "kara siyasi ince hesapları", kapalı kapılar ardındaki "fiskoslar"’ı yurdumun insanı bilse ne olurrr, bilmese ne olurr!..
Sevgi ve Işıkla
Emine Pişiren/ Editör
edebiyatgalerisi.net/
YORUMLAR
okurken bile yoruldum asşlında...
soruların cevabını ya da olanın gölgesini solumaktan...
tebrikler...
emine pisiren
Yorgunluk ve sürmenaj.
İstenilen de bu.
Türkiye %75 genç bir nüfusa sahip.
Amerika %75 yaşlı bir nüfusa sahip.
Emperyalist güçlerin düşüncelerimizi nasıl fethettikleri gerçeğini düşünün artık.
Sayfamı onurlandırdınız şairem. Teşekkür ederim
emine pisiren
Görsel medyanın denetimi sağlıklı olmadıkça, insanımız ve çocuklarımız duygu travmaları yaşamakta. Duyarlılıktan duyarsızlığa, somuttan soyuta doğru beyin yol almakta.
Kemikleşen ve katılaşan insan düşüncesi, üretken olamıyor* ve bir robottan farksız yaşamakta. Yalnızlaşmakta. Ne acı bir tablo değil m?
Teşekkür ederim yorumlarınıza.