- 1522 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Biz, Biz Miyiz!
Günlük siyasi tartışmaların doruk noktasına ulaştığı günlerde, içinizi saran karamsarlık duygularını atmak için neler yaparsınız! Yoksa o tartışmaların bir parçası olup heyecan içinde tuttuğunuz tarafı savunma psikolojisi ile sağı solu kırıp döker misiniz?
Diliniz sivri, üslubunuz ağır, içiniz dolu mu? Muhataplarınızı yaralayıcı sözler kullanmaktan çekiniyor musunuz yoksa tam aksine “ fırsat gelmişken şuna bir haddini bildireyim” mi diyorsunuz?
Hayatı boyunca Kemal Tahir okumamış, okumuşsa da anlamamış, İdris Küçükömer’in varlığından bihaber, insan hak ve hukukunu bostan hıyarı zanneden cehl-i mürekkeplere sinirlenir misiniz?
Dini ya da dinleri, dinlerin tarihini ve kutsal kitapları, tarihi oluşumunu, gelişimini, toplumlar üzerindeki etkisini ve bu etkilerden oluşan muazzam tepkilerini bilmeyenlerin allamelik taslamaları sizi rahatsız eder mi?
Toplumu kendi değer yargılarına göre veya tapındığı ideolojinin kalıplarına sokmak için elli türlü takla atan, aklınızla, zekânızla alay eden toplum mühendislerine tepki mi gösterirsiniz, yoksa nemelazımcılık mı oynarsınız?
Yaşadığınız ülkede olaylara ve gelişmelere seyirci mi kalırsınız, size dayatılanları kayıtsız şartsız benimser, boyun mu eğersiniz, yoksa “ Hey, yavaş ol! Ben de varım ve ben sadece benim, kendimim!” mi dersiniz?
Resmi tarihteki – biraz da duygularınızı okşayan- allama pullama, pohpohlama, hamaset, böbürlenmelerin cazibesine mi kapılırsınız, yoksa “ ben şunları bir derinlemesine araştırayım sonra da kendi fikirlerimi olgunlaştırayım” mı dersiniz?
Siyaset ve tarih, din, dinlerin içindeki bölünmeler, mezhepler, hizipler, tarikatlar…
Toplum içindeki sosyolojik bölünmeler, bu bölünmelerden doğan kinler, nefretler…
Öte taraftan bölünmelerin etkisiyle kenetlenmeler, sosyal ve psikolojik dayanışmalar…
Ahlaksızlığa, şerefsizliğe, yalana, talana, yağmaya, duygu ve düşünce sömürüsüne, bitmek tükenmek bilmeyen yükselme ve hükmetme hırsına…
İnsani hasletlere, sevgiye, aşka, vefaya, inanca, özgürlüklere, örtünme hakkına, soyunma hakkına, düşünmeye, düşünceyi ifade etme hakkına…
Fikir ve düşünce sahiplerine, felsefeye, edebiyata, romana, şiire, denemeye, mektuplara…
Daha onlarca niceliği olan insana özgü niteliklere…
Yerine göre karşı çıkar sesinizi yükseltir misiniz, yerine göre ilginizi verir araştırır mısınız, yerine göre siz de içinde bulunur, destekler misiniz?
Tolstoy’u mu seversiniz Dostoyevski’yi mi? Tolstoy’un saçının, sakal ve bıyığının cazibesine mi kapılırsınız yoksa edebi diline mi hayransınız?
Gorki’nin çocukluğundaki bizzat Gorki olup şöhret sahibi olmayı mı, yoksa Çiganok olup kısacık hayata özgürlüğü ve haylazca yaşamayı sığdırmayı mı seçersiniz?
Yaşar Kemal’in İnce Memed’i mi, Aziz Nesin’in Zübük’ü mü olmak istersiniz?
Veysel’in uzun ince yolunda yürürken; kendi ceylanınızı sazınızla avlamak hissi yaşadınız mı hiç?
Yunus’un İlahi aşkına ortak oldunuz mu?
Mevlana’nın sözlerindeki derin anlamları es mi geçtiniz yoksa ellerinizi başınızın arkasında birleştirerek; bizzat yaşıyormuşçasına düşünüp kendi anlamlarınızı da onların içine yüklediniz mi?
Sadi’nin, Hafız’ın kıssalarından hisseler çıkardınız mı? Azrail’i Bağdat’ta görüp Semerkant’a kaçmak isterken aslında ölümle randevunuzun Semerkant’ta olduğunu tahmin ve hayal edebildiniz mi?
En önemlisi: Siz, siz misiniz? Benliğinizdeki kişi size mi ait yoksa elinizle başkalarına mı teslim ettiniz!
Kimseyi değil, sorularımla kendimi sorguluyorum. İçimdeki “ben”dir hedefim…
Cahit Kılıç
İstanbul, 13 Mayıs 2010
YORUMLAR
Ağyar İsmet Babaoğlu kardeşe...
Yorumdan sonra sayfalarınıza gittim, Tosun OKUYANA başlıklı yazınızı gülerek okudum…
O Tosunlardan çok var maşallah…
“Ben de yedim” yorumunuz aklıma bir fıkra getirdi.
Biraz müstehcenlik biraz da ahlaksızlık var içinde ama olsun, günümüzde benzeri ahlaksızlıkları koskoca liderler yaptığına göre…
Kayınpeder, öküz arabasını koşarak askerde olan oğlunun karısını yani gelinini baba evine götürmek için yola çıkarlar.
(Benim gibi köy çocuğu ve yaşı da epeyce eski olanlar bilirler; öküzlerin koşulduğu boyunduruğu arabanın ön kısmına bağlamak için gene öküz veya manda derisinden hâsıl edilmiş kayışlarla bağlarlar. Kayışın iki ucu bir binden geçer ve onların çıkmaması için küçük bir ahşap parça takılır. O parçaya da “malık” denir.)
Bir müddet yol aldıktan sonra gelin o malığın düştüğünü fark eder. Eski geleneklere göre kayınbabasıyla sesli olarak konuşamadığından, el ve parmak işaretiyle malığın düştüğünü kayınpederine anlatmaya çalışır lakin o işaretler cinsel çağrışım yapan işaretlere benzemektedir.
Kayınpeder de öyle anlar ve “ Ben de eyla düşünüyarım. Deraya inah, orada yaparuh” der.
Dereye inince de başlar gelinini halletmeye…
E o vakitler gizli kamera veya örümcek mörümcek olmadğından kaydeden de olmamış…
Mesainin en koyu anında gelin:” Artuk sağa baba demayacağum”
Hareket halindeki adam: “ Demazsan dema, demazsan dema…”
Şimdi ne yapalım arkadaş! Yemezsen yeme…:))
Ağyar
Hep öğündüğüm bir meziyetim vardı. Şimdiye kadar karpuz, kavun seçerken epeyce keleğine aldandım lakin bir insan hakkında edindiğim ilk intibada içimden kötü dediğim kötü iyi dediğim iyi çıkardı. Şimdiye kadar hiç yanılmadım, daha doğrusu yanılmamıştım. Taaki bu cevabi yazınızı okuyana kadar.
Pardon bir şey sorsam da rahatlasam, içime bir kurt düştü. “Yemezsen yeme” derken sizde fıkradaki kayınbaba gibi hareket halinde misiniz merak ettim. Tatlı, tatlı sırıtışınızdan şüphelenmemek elde değil.
Kusura bakmayın, benim mezhebim o kadar geniş değil, size hayırlı traşlar diliyorum.
Saygım fani, selam baki
Cahit KILIÇ
O ":)) " tatlı tatlı sırıtış değil, anlatılan teşbihten ve varılan sonuctan sonra söylenenin bir espri, bir şaka mahiyeti taşıdığını anlatmak içindir.
Hareket halinde olanlar âleme rezil-i rüsva oldular...
Bu kadar sulandırma da o kadar ayıbın cilası olsun...
Cahit KILIÇ
Benim tepem attı mı ağzımın ayarı yoktur. Adamın yedi ceddini mezardan çıkarırım.
Çok ciddi bir yazıya sulandırılmış bir yorum yazdın. Ben de şaka karışık bir fıkra-teşbih ikilemesi ile cevap yazdım. Allah mahlukatı yaratırken eşşeğe izân vermedi. Bu nedenle sen de o cevabı anlayamadın.
Beni eşşek terbiyeciliğine mecbur etme ve defol...
Ağyar
Bakıyorum fosseptik çukurunda yüzmeyi bayağı seviyorsunuz. Yalnız dikkat edin boğulmayın, zira suya benzemez, yoğunluğu fazla olmasına rağmen kaldırma kuvveti düşüktür.
Yahu ağzının ayarını zaten bozmuşsun bozacağın kadar, ne ayarından bahsediyorsun.
Eskilerin bir lafı vardır, muhakkak sizde bilirsiniz “kuru *ok duvara yapışmaz” diye. Ağzınızın ayarını bozduğunuz kadar karakterinizden fire vereceğinizi unutmayın. Yarın bir gün olur ha sitenin bir şenliğine icabet etmeniz gerekir. Beni bırakın diğer katılımcıların suratına bakmaya yüzünüz olsun.
Aslında yazdığınız yazının ana fikrine paralel bir yorum yazmıştım, belki makamı farklı idi. Sulandırma olarak algılamışsınız. İşte burada “Allah mahlukatı yaratırken eşşeğe izân vermedi” sözünüze yürekten katılıyorum. Üzülmeyin bir daha okuyun, belki o zaman anlarsınız, olmadı bir daha.
Ha birde “Teşbihte hata olmaz derler” sözünün uygulamasını gidin herhangi bir yakınınızda test edin, rica ediyorum.
Son söz olarak “Üslûbu beyân ayniyle insandır”
Samimi olarak üzüldüğümü belirtmeden geçemeyeceğim. Cık, cık
Cahit KILIÇ
Foseptik çukurunda olmazsan "“Yemezsen yeme” derken sizde fıkradaki kayınbaba gibi hareket halinde misiniz merak ettim" diye sorma terbiyesizliğini etmezdin.
" Anana sor" diye cevap verseydim ne cevap verecektin dangalak?
Ben sitenin etkinliklerine çok katıldım, tanıyanlar tanır beni...
Anlaşılan serçe beyninle söylediklerimin zerresini gene anlamadın...
Şimdi tekrar ediyorum DEFOL!!!
Ağyar
Seni tanıyanlar ne kadar az tanıdıklarını sanırım şimdi daha iyi anlamışlardır.Ha gayret ne kadar hünerin varsa göster dök ortaya.
Yalnız dediğim gibi dikkat et boğulma !
Annenizi annem olarak kabul ediyorum,
Kimseyi değil, sorularımla kendimi sorguluyorum. İçimdeki “ben”dir hedefim…
Ben de yedim :-)
Gel hele şöyle bacanak, kızım sana söylüyorum, oğlum sen dinle, gelinim sen de anla.
Bu kadar çapraz ve kontra soru sağanağı altında bırak “republikaÇayne” bir şemsiye yi “madeincormani” kapüşonlu anorak olsa üzerinde keser mi, ı-ıh sanmam. Niçin kesmez, çünkü dikkatle bakıldığında vatandaşın vitesi boşa alıp “Tepebaşından aşağı Kasımpaşa” istikametine doğru yakıttan tasarruf modunda seyrettiği görülecektir. Gel de zer zevata yoğuşmalı kombinin avantajlarını anlat. Gel de yoğuşma ile yavuşama arasındaki farkı anlat işin yoksa
Hocaya sormuşlar: -Ay, eskiyince ne yaparlar? Hoca hemen cevap verir: - Kırpar, kırpar, yıldız yaparlar.
Ee böyle bir ırkın ahfadının milenyum versiyonlarında, şayet prematüreleri saymazsak, müsaadenizle artı-eksi belli bir yavuşama meydana gelsin. Elhamdülillah meralarımız, otlağımız bol şükrolsun, küçükbaşta bol. Lakin böyyük baştan yana sıkıntımız devam etmek de yıllardır. Şeytan diyorki kasaba minnet edeceğine kes ss.... soğan ekmek ye !
Saygılar, selamlar
En önemlisi: Siz, siz misiniz? Benliğinizdeki kişi size mi ait yoksa elinizle başkalarına mı teslim ettiniz!
Ah Hocam sözde okumuş aydınları, gazetecileri ekranlar da görmekten palavralarını dinlemekten biz bıktık da onlar bir türlü bıkmadı.Bencil beyinleri de ne güzel kandırıyorlar.....Merak ettiğim şey ise söyledikleri ne kendileri de acaba inanıyor mu?
Bizim insanımız asırlar önce düşünmeyi bırakmış belki de..Kendilerini başkalarına bırakıp teslim olmuş ama duruma göre.
Bir romanda yazar bu tip insanları şöyle izah etmiş............
Aşırı mahrumiyet veya yoksulluk çekmiş çocukların çoğu ömürleri boyunca yok olma tehdidi altında hissederler kendilerini.Duydukları panik duygusu onların iç güçlerini eritir zehire çevirir.Büyüdükleri zaman mütevazi ve sinsi olurlar..Düşünceleri uğruna dikilmez hemen eğilip sinerler, kötülük yapabilecek kimselere dönüşürler..Suçlamak gerekmese de böyle bir hayata mahküm olduklarını görmek gerekir...
Eğilir, dalkavukluk eder ihanet ederler.Kendi ihtiyaçlarına göre hareket eder, buldukları fırsatlara hemen atlarlar...İnsanların büyük kalabalığı böyledir...Güruhlar halinde çaresiz ama tehlikeli insanlardır böyleleri--
Hocam yazar sanki insanımızı tarif etmiş...Aydınıyla, cahili, memuru, köylüsü, esnafıyla farketmiyor kapı aynı insana çıkıyor..Bu insanlar bu modern dünya da yaşamıyor, kendilerinin kurduğu dünya da yaşıyor..
Teşekkür ederim..SAYGIMLA..