- 1827 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
ENGELLİ SEVGİLİM
( Müebbetlik Hayatım’dan )
Bizim sınıfa kadar gelip; bana Behice hanımı soran Bahar’a karşı davranışımdan pişmanlık duydum sonradan. Tamamen iyi niyetiyle, benimle tanışmak için geldiğine, ona olan ilgimin farkına varıp bana bir şans vermek istediğine inandım.
Tekrar denedim teneffüslerde onu uzaktan seyretmeyi. Fakat öyle öfkeli baktığını gördüm ki ; ona görünmekten bile utanmaya başladım.
Aşka kısa bir ara verip derslerime verdim kendimi. Sürgüne gönderilmeyi reddedip istifa eden müdürümüz Ahmet beyin yerine, Mustafa Kemal Tokuç müdür oldu. İTÜ’de Makina mühendisliği okuyan Matematik hocamız Saime Zeybek de bıraktı bizi. Yerine gelen Süavi bey sayesinde matematikte de başarılı olmaya başladım. Bir tek hocası dışarıdan sözleşmeli olan Fizik dersinden zorlandım.
Tabii en başarılı olduğum ders, Behice annemin verdiği Bioloji idi. Onun beyin ve omurilik arasındaki farkı anlatırken söylediği sözler hiç aklımdan çıkmaz : ’ Omurilikten yaşayan değil, beynini kullanan, düşünen insanlar olun !’ demişti. Omurilik tembeldi. Duyulan sözler, sorulan sorular ve olaylar karşısında, duvar gibi yankı yapar, anında ve hazır cevaplar verir, bilnçsiz davranışlar yaptırır. Oysa beyin, düşünmemizi, bilgileri değerlendirmeyi, süzmeyi ve en doğru olanı bulmamızı sağlardı.
Din derslerimiz isteğe bağlı idi. Bir kaç sınıf birden aynı sınıfta din dersine girerdik. Kulakları çınlasın ; Bahar asla girmezdi Din derslerine.
Bir kaç sınıftan isteklilerle birlikte Din dersindeydik yine. Hoca biraz gecikmişti. Din dersi de olsa, Kur’an kursu da olsa, hatta İmam-Hatip okulu bile olsa, gençliğin ve iki cinsin olduğu yerde aşk daima vardır. Kızlar ve erkekler çapkınlık derdinde. Herkes asılacağı karşı cinsi seçiyordu. Hayatta yapmadığım bir kaç şeyden biridir benim çapkınlık. Fakat o gün istisna bir gündü herhalde benim için.
Orta sıralarda oturuyordum. En ön sırada oturan kızlar dönmüş bize doğru bakıyorlardı. Yüzü güzel olan birini hedef seçtim kendime. Utanmadan gözlerine gözlerine baktım. Esmer, düz, kısa saçlı, masum bakışlı bir kızdı. Anında fark etti bakışlarımı. Ben tabii hemen ürktüm yine. Oldum olası çekinmişimdir kızlardan. Hemen kızıp bozuk atacaklar gibi gelmiştir.
Teneffüste elinde bir defterle yanıma geldi. Gelirken bir ayağının engelli olduğunu fark ettim. Hem de çok zorlanıyordu yürürken. O an kendimden utandım ona çapkınlık amacıyla baktığım için. Elindekinin bir hatıra defteri olduğunu anladım. Elini uzattı ellerime.
- Merhaba, ben Suna.
Utanarak tuttum elini. Çabucak da bıraktım.
- Ben de Fikret.
- Şu defter sende kalsın bu gün. İçine bir şeyler karalarsan memnun olurum.
- Peki..
O gün hiç aklımdan çıkmadı. Yürümesine engel olan ayağı, yüzünün masumluğu ve benim ona karşı samimiyetsizliğim. Şimdi ne yapmalıydım ? Ona ilgi duyduğumu görmüş, bu ilgiye karşılık vermeye hazır olduğunu göstermişti. Şimdi kalkıp ta ’ Ortada ciddî bir durum yok. Ben sana öylesine asılmıştım!’ diyebilir miyim ? Her hangi biri olsa belki de diyebilirdim. Fakat o, engelli bir kız. Bu durumda, engelli olduğu için onu reddettiğim inancına kapılır ve çok sarsılırdı. Onu üzmeye hakkım olamazdı.
Vicdanımın sesini dinledim ve onu kaderim olarak kabul edip, bu ilişkiyi, gerekirse sonuna kadar, evliliğe kadar vardırmaya karar verdim. Ona hitap eden, ona ilan-aşk eden bir şiir yazdım verdiği hatıra defterine. Hatırladığım son mısralarında şöyle dedim :
’ Seninle aç değilim, benimle susuz değilsin,
Yoldaşım, can yoldaşım !’
Onun engelli olduğu gibi, kendimi de noksan biri, yaralı biri olarak görüyor ve bir birimizi tamamlayan bir ikili olacağımızı ima etmeye çalışıyordum.
Bir hatıra defteri de ben aldım. Daha önceden yazdığımı ima eden bir iki şiir karaladım yapraklarına. Ona verdim, benim için bir şeyler yazması için. Eski sayfaları yerinden söküp öylece bırakmış deftere. Tüm geçmişimi unutup yeni bir sayfa açmamı ister gibi. Bir de şiir yazmış benim için. Oldukça güzel şeyler yazmıştı üstelik.
Kısa sürede sevgili olduk. Birlikte gezdik okul bahçesinde ve okul yolunda. Pek aşktan bahsedecek kadar cesur olamadık belki ama birlikteydik işte. Gerçekten çok zorlanıyordu yürürken. Öyle ki kötü havalarda babasının onu sırtında okula kadar getirdiğini bile görmüştüm.
Her şeyimle yemin ediyorum ki ; tüm hayatımı onunla geçirmeye razı olmuştum. Asla ondan vaz geçmek gibi bir düşüncem olamazdı.
Bir kız arkadaşı vardı. Yanıma geldi bir gün.
- Ne olacak sizin sonunuz ? diye sordu birden bire.
- Ne olacak ; günü gelince evleneceğiz ! diye tereddütsüz cevap verdim.
- Suna’nın babasının Ankara’ya tayini çıktı. Yakında gidecekler, dedi.
Şaşırdım birden. Sonra toparladım kendimi.
- Olsun,mektuplaşırız.
- Suna öyle düşünmüyor ama. Sonunuzun olmadığını düşünüyor. Bitirmek istiyor.
Demek ki kaderle sınavım sona ermişti. Kader beni engelli bir eşle yaşamaya mahkûm etmekten azletmişti.
- Eğer gerçekten böyle düşünüyorsa, bitirmek istiyorsa, canı sağolsun. Söyle kendisine, bundan sonra bacım- kardeşim olsun benim , deyip uzaklaştım oradan.
Ertesi gün sınıfa geldi yine aynı kız.
- Suna çok üzüldü.’ Ben onun kardeşi olamam, seviyorum onu. O beni bırakmadıkça, ben de onu bırakmam ’ diyor, dedi.
Yeniden buluştuk Suna’yla. Yaşadığım Kurtköy’den söz ettim ona. Orada akrabalarının olduğunu, onları bahane edip gelmek istediğini söyledi.
Hafta sonunda köyde gördüm onu. Akraba kızlarıyla birlikte geziyorlardı. Selamlaşıp tokalaşıp ayrıldım yanından.
Ertesi gün yüz çevirmeye başladı benden. Ne bir soru sordu, ne de bir söz söyledi. Hiç bir açıklama yapma gereği bile duymadan bitirdi ilişkimizi.
Bir darbe daha yemiştim hayattan. Sefaletim mi onu vaz geçirdi benden, akrabalarının kötülemesi mi, babama annem tarafından atılan iftiranın ona iletilmesi mi; bilmiyorum.
Darbesi miydi kaderin, yoksa hakkımda verilen hayırlı bir hüküm mü ? Onu da bilmiyorum.
(Devamı ; Bahar, yanı başımda )
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Herkes iyi hoş diyor da, sanmıyorum ki burdakilerin hiç biri engelli biriyle yaşamak istesin. Bir engelli, kendisini anlayabilmesi için başka bir engelliyle evlenir genelde...Ama gerçekten aşıksa insan, bilemem engeller kalkar mı?
Tebrik ediyorum.
Fikret TEZEL
senin samiyetini rötüşsüz yazılarını......abartıyı yapmadığını sade ve özünü yazdığını biliyor sayfanı ondan çok seviyorum.....saygılar
Fikret TEZEL
Fikret TEZEL
Fiziksel engeller bencede hikaye... Önemli olan düşünce sakat olmasın. Beyin sakat olmasın sevgili kardeişim. Sen yazzz. Biz zevkle takip ediyoruzzz. Selamlarımla...
Fikret TEZEL
Engelli birini sırf engelinden dolayı hor görmek gibi değil midir ona acımak. Belki sizin o anki hisleriniz masumca ve size göre doğru olandı ama sırf birine acıdınız ve onu üzmek istemiyorsunuz diye bir ömür geçirmek istemek.... Bence sizi bırakması iyi olmuş. Belki ileride ona karşı acıma değil de sevgi oluşacaktı ama ya acıma duygunuz bir ömür sürseydi ve sevmeyi beceremeseydiniz ne olacaktı?
Mükemmel anlatımdı yine, ibretlik hayatınız...