Keşif
Çocukların dünyasını keşfetmekti belki amacım. Yaşadığım ama yaşarken anlayamadığım dünyayı. Öğretmenlik bilinmeyene yelken açmak mıydı yoksa bildiklerini başkasına anlatabilmek mi? Onca yıl sonra öğretmenliğin, bilinmeyenleri öğrenip, bildiklerinle harmanlayarak karşındakini anlamak olduğunu öğrendim.
Bunu öğrencilerimden, onların apayrı dünyalarına esrarengiz yolculuklar yaparak öğrendim.
Kendi içlerinde kurdukları dünyalarının dokunulmazlığını yaşıyorlardı. Onlara hak ettikleri şekil de yaklaşıldığında o dünyanın kapıları açılıyor ve içeride tanıdığını zannettiğin kişilerden farklı insanlarla karşılaşıyorsun. Bizleri yanlışa sürükleyen bir kerecik olsun çalmadığımız o kapıdan ve o dünyadan onları bir hırsız gibi alıp kaçmak. Her zaman her şeyin en iyisini yapmalarını, verdiğimiz her şeyi almalarını, kısaca, kusursuz, mükemmel birer insan olmalarını isterken asıl kusurun kendimizde olduğunu öğrendim yıllar sonra. Kendi zamanımızdan çalıp onların zamanlarına eklemedikçe onları tanıyamayacağımızı anladım.”Öğretmenim bir konu hakkında konuşabilir miyiz? Anlatacaklarım var.” Dediklerinde “Evladım şimdi mi, başka zaman bulamadın mı?”derken neleri kaçırdığımızı ve kaybettiğimizi bilseydik onlara ayıracağımız birkaç dakikanın ne kadar önemli olduğunu anlardık. Ben artık” zamanım yok” demiyorum bunu öğrendim. Kaybettiklerimi düşündükçe giremediğim dünyalara, göremediğim güzelliklere üzülüyorum.
Öğretmenler odasının penceresinden teneffüste onları izlerken her birinin yüzünde ve davranışlarında yaşanmamış ve anlatılmamış birer hikâye görüyorum. İçinde bulundukları hikâyelerin farkındalar, nereden başlayıp nasıl bitireceklerini çözemiyorlar. “Bir varmış bir yokmuşla başlasaydı hayatınız gökten düşen üç elmayla biterdi” desem ve bu hikâyenin en ortasında kendilerinin olduğunu söylesem. Söyledim. Barış’a söyledim. Bazı kişilikler vardır insanı mıknatıs gibi çekerler. Bir sır perdesinin arkasındaymış ve her an gizleneceklermiş gibi sürekli gözlerimiz üzerlerindedir. Çözülememiş bir problemin en ortasında dururlar. Aslında problem onlarda değildir, onları problem gibi görenlerdedir. Resim öğretmeni olmamın getirdiği gözlemci tarafımla kişiler ve olaylar arasında ilişkiler kurarak sonuca gidebiliyorum. Bunu hiçbir şeyin üzerine basmadan ve incitmeden yapmayı öğrendim. Öğrencilerimle konuşmak onların ürkek tavırlarını sezinlemek ve o tavırları o kahramanlara (benim gözümde hepsi gelecekte yaşayacakları masallarının kahramanları) yakıştıramadığımı söylemek istedim. Barış’ta o ürkek davranışların kanatları altına saklanmış, kimseler beni görmesin, beni duymasın, beni yaşamasın dercesine silikleşmiş görüntüsüyle dikkatimi çekti. Saklamaya çalıştığı, kendi düşüncesinde yok saydığı kendisinin tam tersine, görüntüsünde birçok kişinin kıskanacağı işaretler vardı. Her şeyden önce konuşurken seçtiği kelimeler ve kurduğu cümlelerden, kendini rahat ifade edebilmesinden okumayı sevdiğini ve bunun sonucunda kendisine başkasına ihtiyacı olmadan yaşayabileceği bir hayal dünyası kurduğunu anlayabiliyorsunuz. Gözlerinde sadece bakanların görebileceği ışıkta o dünyanın renklerini de görebilirsiniz. Bizler çocukların gözlerine bakmadan, onların konuşmalarını dinlemeden iletişim kurmaya çalıştığımız için koparmadık mı bütün ipleri. Her koptuğunda bağlamaya çalıştıkça ipimiz kısaldı ve tamamen kaybetmeye başladık onları.
Gözlerime bakmasını söyledim Barış’a. Dersine girdiğim zaman resim kâğıdı üzerinde renklerden ve çizgilerden oluşturduğu dünyadan çekip aldığım da. “Gözlerime bak” dedim “korkmadan” (korkmadan derken benden değil kendinden korkmaması).” Geleceğe dair hiçbir planım yok “dedi. Lisedeydi kısa bir süre sonra hayatın tam ortasında kala kalacaktı ve planım yok diyebiliyordu. Neresinden tutunmaya çalıştığını anlamadım hayata. Çok çaresiz de görünmüyordu. Ne diyeceğimi nasıl anlamıştı. Belki resimlerindeki mükemmel anlatımının konuşmamızın temeli olacağını anlamıştı ve resimle ilgili bir gelecek üzerine konuşmanın şekilleneceğini düşünerek bir planım yok demişti. Onun için sıradan olarak gördüğü çalışmaları ben ileride sanat adına sağlam ve güçlü birer adım olarak görüyor ve onu kaybetmek istemiyordum. Belki bu davranışım kendi hedeflerine ulaşamamış birisinin hedeflerini başka birisi üzerinden gerçekleştirmeye çalışması ve sahiplenmesi olarak değerlendirilebilir. Ama her ne pahasına olursa olsun onu bir şekilde kazanmalıydım. Resim kâğıtlarından ciltleterek oluşturduğum bir desen defteri verdim Barışa. Amacım yaptığı bütün desen ve eskiz çalışmalarının bir arada topluca bulunmasını sağlamaktı. Böylece daha önce yüzlerce kez çizdiği ve her defasında yırtıp attığı çalışmalarındaki gelişmeleri ona her çiziminde aşama aşama göstermekti. “Delice tutkunu değilim resmin öğretmenim.” dedi bir gün. “Annem ve ablalarım hafta sonları evden kovmadıkları sürece resimler yapardım kendimce. Daha sonraki yıllarda da resimle ilgili bir gelecek düşünmedim.” Barışın anlattıkları ile benim yaşamımda örtüşen yanlar vardı.”Hafta sonları bende temizlik yapılacak bahanesiyle boyalarımdan ve kâğıtlarımdan koparılarak evden atılırdım. Yinede ben geleceğimi resim üzerine şekillendirmiştim ve de çoğu şey benim planlandığım gibi gelişti.” Dedim. Okulda resim konusunda oldukça yetenekli öğrenciler vardı. Onları bu alana yönlendirmek için yakından ilgilendim. Hepsinin çalışmalarını sürekli takip ettim. Fakat Barış’ı birazcık onlardan ayırdım sanki. Ben onda gördüğüm şeylerin peşindeydim. Bu benim için gerçekten bir keşifti.
O’na verdiğim beşinci desen defteriydi. Her defasında defterin sayfalarını biraz daha büyütüyordum. Sayfaları büyütürken hayallerini de büyütmekti amacım. Önceleri gönülsüz yaptığı resimlerin yerini, ruhunu ve heyecanını katarak ve bana gösterme hevesiyle yaptığı harika desenler almıştı. Çizgileri her geçen gün anlam kazanıyor, onu farkında olmadan kendisine çekiyor, çizgilerin karmaşık yapısında yepyeni bir pencere açıyordu. O bu pencereyi sonuna kadar açıp oradan geleceğine el sallayacaktı bunu biliyordum.
Onunla hala görüşüyorum. Şu an bir üniversitemizin Güzel Sanatlar bölümünde okuyor. Yaptığı çalışmaların fotoğraflarını gönderiyor bana. Gerçekten yanılmamışım. Farklı sanat akımlarının etkisinde kalarak yaptığı çalışmalarının bazı bölümlerinde, ileride kendine has geliştireceği tarzın ipuçlarını görmek, sanat adına güçlü adımlarını hissetmek beni çok mutlu ediyor. Mutlaka sergilerine katılacağım.
Bütün öğretmenlerden etraflarında ki hazinelerin farkında olmalarını bekliyorum. İşlenmemiş birer elmas gibi duran öğrencilerimizi fark edelim, bir usta titizliğinde, herkesin hayranlıkla baktığı mücevherler çıkaralım ortaya. Ben öğrenciliğim boyunca kapımı çalıp, o kapının arkasındaki beni, yaptıklarımı merak eden ve yol gösteren öğretmenler aradım. Eğer öğretmen olursam dedim; hiçbir öğrencimi bir hırsız gibi alıp kaçmayacağım. Onların kapılarını çalacağım ve içerdekini mutlaka göreceğim. İçerdekini görmeden ve tanımadan nasıl rehberlik yapıp yol gösterebilirdim ki. Bir usta titizliğinde, kıymetini bilerek elimdeki malzemenin, nasıl şekilleneceğini planlayarak en iyi ortaya çıkarmaya çalıştım. Hala çalışıyorum. İşte benim keşfim böyle başladı ve devam ediyor.
Şu an benim için enteresan olacak bir keşfin izlerini sürüyorum. Tamamlanınca paylaşacağım sizlerle.