- 545 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İMANI SEÇMEK KOLAYDIR
İMANI SEÇMEK KOLAYDIR
Uçaktayım, yerden 10 bin metre kadar yükseklikte. Aylardan nisan. Yeryüzünün rengârenk yeniden donatılmış olduğuna şahit oluyorum çok yükseklerden. Güzel Anadolu’mun topraklarına bakıyorum uzaklardan. Mümbit Anadolu’mun topraklarında küme küme tepeler, heybetli dağlar, kıvrım kıvrım yollar, çizgi çizgi dereler görüyorum. Tarlalar görüyorum bazıları yemyeşil, bazıları değil. Ağaçlar görüyorum öbek öbek. Yemyeşil tarlalarda, yemyeşil dağlarda göze çarpan bir canlılık ve insana huzur veren bir renk cümbüşü var. Yükseklerden yere doğru baktığında insan, bu canlılık ve cümbüş yanında, yaratılmışlar arasındaki uyum ve birliği de fark edebiliyor. Aklını kullanan her insan bunu hemen fark eder. Çünkü fark etmek çok kolay.
Her şey Bir’den yaratılmış ve her şey Bir’i gösteriyor. Evet, Dünyadaki nimetlere baktığında insan Bir’i görmektedir. Her ne kadar hepsi farklı farklı da olsa, sayılamayacak çoğunlukta olsa da başlangıçları Bir’e dayanmaktadır. Evet, dağlar, tepeler yemyeşil. Ovalar, kırlar yemyeşil. Ormanlar, buğday, arpa, mercimek, nohut tarlaları yemyeşil. Bu yemyeşillik sayılamayacak kadar çok! Bu yemyeşillikler hepsi de birer nimet. Kim sayabilir ki bu kadar çok nimeti? Sayamayız asla. Buğday tanelerini kim sayabilir ki? Arpa, mercimek, nohut tanelerini saymak ne mümkün! Çam ağaçlarını saymaya kalkmak mümkün mü? Tüm ormanı kim sayabilir? Yemyeşil badem ağaçlarını, yemyeşil meşe ağaçlarını kim sayabilir?
Sırf, ağaçları, sırf buğday tarlasındaki nimetleri mi? Allah’ın tüm nimetlerini sayamayız. Zaten, Kuran-ı Kerim’de, “Allah’ın nimetlerini saymaya çalışanın bunu başaramayacağına dair ayet-i kerime mevcuttur. Nahl Suresi 18. ayette; “Hâlbuki, Allah’ın nimetini saymaya kalksanız onu sayamazsınız. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
Uçaktan bu yemyeşil manzaraya, buğday tarlalarına, ormanlara bakarak şöyle düşündüm: Evet, bu nimetleri sayamayız, ancak, hepsinin tek bir çekirdeğe dayandığını tefekkür edebiliriz. Bu kadar nimet sonsuz sayıda görünse de, esasta, her bir nimet, bir tek mahsul tanesine ya da tek bir çekirdeğe dayanıyor. Hem her bir buğday başağı, bir tek mahsul tanesidir, hem de Dünyadaki tüm buğday başakları tek bir taneye dayanmaktadır. Hem her bir çam ağacı, tek çekirdeğe dayanmaktadır, hem de tüm çam ağaçları tek bir çekirdeğe dayanmaktadır.
Evet, tüm buğdaylar tek bir buğday tanesine dayanıyor. Tüm arpa, mercimek, nohut ta öyle. Tüm ağaçlar da öyle. Hepsi de ilk olarak toprağa düştüğünde tek bir taneydi. Hangi mahsul olursa olsun, tüm mahsuller yalnızca ve yalnızca bir tek mahsul tanesi, başka bir deyişle, tek bir çekirdek olarak yaratılmıştır. Aynı Adem’in yaratılışı gibi.
Evet, her şeyin yaratılışını bir tek çekirdeğe vermek ne kadar da kolay. Başka bir türlü düşünce ise kaos (kargaşa) demektir. Halbuki hayatta yaratılmış tüm nesne ve varlılarda kaos değil, uyum vardır. Bu uyum mikro kozmos (insan) ve makro kozmos (kainat) için ayrı ayrı geçerlidir.
Her şeyi Bir’e, yani Allah’a vermek, hakkı teslim etmek ve doğruyu bulmaktır. Doğruyu ve hakkı bulmak ne kadar da kolay. Çok basit bir düşünceyle bile her şeyi Bir’e vermek ne kadar da kolay ve ne kadar da akılcı değil mi? Bu metotla, Allah’ın yaratıcılığını kavramak ne kadar da kolay değil mi? Evet kolay olan budur. Zor olan, kâinattaki uyum ve birliği görmemektir. Zor olan her şeyi Bir’e bağlamamaktır. Kolay olan, Dünyada yaratılmışlar arasında birlik ve uyum olduğu ve her şeyin Bir’e dayandığını fark etmektir. Bunu çocuklar bile fark edebilir.
Çocukların bile gördüğünü, çocukların bile fark ettiğini eğer akıl sahibi yetişkin bir kişi göremiyorsa, burada kasıt aramak gerekir. İnançsızlık bu mânâ itibariyle, kasta yani belli bir inada dayanmaktadır.
Öyleyse, çok açıktır ki, “kolay olan Allah’a inanmaktır.” Kolay olan imanı seçmektir. Bir insan kolay olanı bırakıp da zor olanı seçiyorsa, yani imanı bırakıp da inançsızlığı seçiyorsa, söylenecek tek bir söz kalıyor ki, bu söz ve benzeri uyarılar Kur’an-ı Kerim’de bir çok defa zikredilir: “Allah’ın ayetlerini, Allah’ın nimetlerini bile bile inkar edenin sonu ateştir.” Üstadımızın 13. Söz’de belirttiği üzere, "zarara kendi rızasıyla düşene merhamet edilmez." Zararı isteyene elbette denir ki, “al işte istediğin buydu senin”.
Allah böyle bir sondan Bizleri muhafaza eylesin ve kolay olanı, yani imanı seçmeyi ve bu seçimde de sonsuza dek sebat etmeyi nasip eylesin. Amin.
Ahmet SANDAL