Ballı ekmek tatlısı
Şimdi;
Tek düşüncem, annemin tereyağı sürülmüş sıcacık mis gibi kokan üzerine çilek veya vişne sürülmüş reçelli ekmeklerini yemeği ne kadar çok isterdim.
Özlem, hala sürüyor geçmişe dair bende çünkü sevemedim ben bu teknolojiyi aldı götürdü benden tüm sevdiğim gerçeklerimi, çocukluğumun o odun kokan kuzine fırınının içine atılan mısır ekmeğini, hamsili ekmeği, buğday unu ile köy ununun karışımından yapardı annem ekmeği nasıl bir kokuydu. Allah’ım tarifi yok yazamıyorum. O fırın ne çok anı taşırdı bende, pişirmediği hiç bir şey yoktu içine ne atarsan at pişirirdi.
Kocaman tepsisi vardı. Tabi ben küçük olduğum için, bana büyük geliyordu ölçüleri...
Şimdi anlıyorum aynı tepsi ebatlarını... Neyse börek yapardı annem çayın yanına tadına doyamazdım.
Kuzine’nin üzerinde toprak tenceremiz vardı, onun içine yemek yapardı kapağınıda kapatıp yemek mis kokular içersinde pişerdi. Kestaneler çizerdik üzerine, sıralardık sobamızın kenarına ben yaramazlık olsun diye; bir kaç tanesini çizmeden koyardım. Sonrada bir gürültü ile patlardı ve o güzel kokusu evin her tarafına yayılırdı. Aynı anda annem çığlık atardı “ Nurcannnn sen yaptın yine değilmi ? ” diye... Çok seviyordum bu sesi yaramazdım işte yada arada bir yapardım. Biraz inadım tutardı, “ Keçi gibisin “ derler hala bana her zaman olmasa da arada bir tutar ne yapayım ben de böyleyim...
Gazoz kapaklarıyla oynamayı da çok özledim. Ben çok iyi bir çocuktum her oyunu hemen kavrar kim olduğu önemli değildi, benim için ayırmazdım kimseyi oynardım.
Erkek çocukları kokardı benden...
Çok iyi misket oynardım... Bir kavanoz misketim vardı ve en iyi bilyalarımı ayırmıştım. Herkesi yenerdim. Kız olduğum içinde itirazda olmazdı hep ben kazanırdım. Dizlerimde hala izleri vardır. Yere koymaktan, düşmekten her akşam eve yaralı gelirdim annemde kızardı. Biraz büyüyünce misketlerimle oynatmadılar. Bilyalarımı mahallenin küçüklerine dağıttım, oyunları oyuncakları paylaştırdım ayrıca ip atlardım kızlarla, iplerimi verdim tüm oyuncaklarımı dağıttım. Bez bebeğim vardı onu komşu kızına verdim gitti.
Bana hatıra olan kızma birader oyunu vardı. Hala saklarım bir o kaldı aradabir oynarım kendi kendime yaş kırk’a dayanıp gitsede içimizdeki çocuk asla büyümüyor. Büyümesinide istemiyorum.
İçimi çekerek hatırlıyorum; yaşadıklarım gözümün önünden kelebek misali geçiyor işte... Çocukluğum annemin ballı ekmek tatlısı da cabası ahhhh olsada yesek şimdi...
Annem yapayım diyor yapıyorda... Her sabah reçelli ekmekler ama benim o çocukluğumdaki tat yok ki, ne tatlıda ne ekmeklerde ne de fırının pişirdiklerinde... Çünkü doğalgazlı evlerde oturuyoruz, fırınlarda o elektrikli tat yok, odun kokusu yok evlerde artık kayboldu, tükendi geçmişimiz gibi özlemlere harmanlandı...
Ballı ekmekler arılardan dolayı bitti... Birgün onlarda kaybolacak bizler yaşlanacağız, özlemlerimiz, umutlarımıza yumaklanacak ve bitecek sanırım her şey anılarda kitlenecek.
En azında unutmayalım, unutturmayalım bizden sonrakilerde gazoz kapakları ile oynasınlar. Toprak, kaldığı kadarıyla oynatalım solucanları kovalasınlar, çocukluklarını çocuk kaldıkları sürece doya doya tatsınlar. Nasılsa hemen büyüyorlar ve birden hayata atılıp yaşamları boyunca unutamıyorlar çocuk olmayı özlemle...
Sevgilerimle özlediğim, bir çocuk tadında aklımdakileri kalemimle buluşturdum. Ekmek kokusunda hatırladığım aklıma düşenler...
Sevgilerim tüm dostlarımın yüreğine,
Nurcan Altın 30/04/2010
YORUMLAR
Nurcan kardeş, hepimiz zaman zaman çocukluğumuzdaki bir çok şeye özlem duymuyor muyuz? Özlem, bir yandan çok çabuk kaçıp giden yıllara, bir yandan teknolojinin artmasıyla doğallığını yitirip tatsızlaşan gıdalara.Yazınız bana da çocukluk oyunlarımızı hatırlattı: yakantop, körebe saklambaç, ip atlama , eski konserve kutularıyla kuka oynama...
Çocukken her şey güzeldi, yüreğinize sağlık,sevgilerimle.