- 1433 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GELMEYEN SEVGİLİYE
Cezaevindeyim; yeni gelenlerin çıktığı üst ranzalardan birinde ceza içinde ceza çekmekteyim. Diğer on bir kişi dertleşe dursun. Ben ayrı bir hayaldeyim. Gâh demir kapının tok sesini duymak ister kulağım, gâh meydancının adımı haykırmasını isterim, avuç içi büyüklüğündeki mazgaldan. Yılların eskittiği beyaz badanalı tavanda, resmini çizen gözlerim dolu olu, utanır ağlamaktan ne çare. Kaçıncı resimdir çizilen bilinmez, daha kaç kişi " gelmeyen sevgilinin resmini " çizerken aşındırdı " bu yerleri...
Gri renkli demir kapının umut dağıtan tok sesi inceldi birden, ilk günkü gibi ağrıma gitmeyen kibar bir seda ile mazgal sonuna kadar açıldı... Meydancı; dışarıyla bağlantılı tek mahkûm. Mutluluğunu kattığı ses tonuyla haykırdı adımı ve soyadımı. Bekledim emin olmak için. alel acele atladım ranzamdan tekrarlayınca.
Bir kıvılcım yakar durur içimi, bir yanım git diyor diğer yanım kal. Bir yanım belki diyor diğer yanım gelmez diye haykırıyor. Bu kararsızlıkla yavaş yavaş ilerlerken üçüncü defa adımın mazgal aralığında dolaştığını fark ettim. Çocuksu hayaller geçer oldu aklımdan; bu kadar acele niye, kim ola ki bu kadar bekleyen? kim bilir belki gelmiştir de " o "ısrar ediyor "çabuk gelsin" diye .
Heveslendim kilitli kapının önünde, sanki heyecanıma açıldı. Başım önümde çıktım görüş yerine, usul usul kaldırdım kafamı, yavaşca dolandırdım gözlerimi tel örgünün her bir yerine; ne fayda, sen yoktun.
Yıkıldığımı fark etmesin, istedim gelen görüşçülerim ve meydancı. İçimde saklı kalsın özlemimin verdiği sancı burukluğumu fark edenler asıl nedenini bilmeden teselli vere dursun; arkalarına düşen gözlerim seni arar bilirim
Bilirimde engel olamam. Ne fayda, sen yoktun.
Kardeşime, seni sordum gizlice. Öne eğilen başı cevap olurken sorduklarıma. Mahcupluğumu biten sigaramla beraber ayaklarımın altına atıp, tekrar ara diye fısıldarken, görüş bitti, döndüm koğuşa.
Bir yanı eksik yüreğimin.. Oysa her şeyim tamam. Temiz çamaşırım, çayım ve sigaram. Doymayan bir bekleyiş var hala, özlemin adını koymaya çalışıyorsam da yokluğunu kabullenmek mümkün mü?
Ne derim; nasıl anlatabilirim gelmeyecek oluşunu yüreğime yâda o anlar mı?
Ucuz boya mavi ile boyanmış pencereden, oyuklarına sigara basılmış taş duvarlara anlatırken hüznümü.
Bir saz sesi duydum inceden inceye vuran, dokunaklı, dokunaklı…
Çöktüm büsbütün; diz çöktüm desem yalan olur, titreyen dizlerimin ihanetinden korktum desem yeridir.Bildim, hissettim sanki o ilk defa duyduğum parçanın beni mahvedeceğini, izdırabıma aldırmadan çalan saz hırpalar oldu yoksul yüreğimi
"Yolun sonuna geldik işte, ne geri dönüşü var bu yolun ne de devamı
Yaşanan her şey buraya kadarmış sevgili
Yılların üstüne kazınmış bir sevda
Ayrılıkla süslenmiş bir aşk var ortada
Ellerinle vururken darbelerle mutluluğa
Verebildiğim tek karşılık bakışımdı sana
Bu ne yaşamaktır nede ölmektir GÜLÜM!
İkisinin arasında gelgitler kaldı bana
Bu ne yaman bir sancıdır bu ne yaman…"
“Bir daha ayrılık yok “ deyişlerin geçti yaş süzülen gözlerimden bir bir. Sadece senin getirmeyi söz verdiğin beyaz çamaşırlar düştü aklıma.Ve her şey kirlendi birden. Ne temiz çamaşır istedim bir daha, nede seni sorabildim kimseden.
Hep bekledim, her kapı açılışında, adımın mazgala her değişi ile umutlandım, gelen her ziyaretçiye seni sordu gözlerim; anlayanın başı öne düştü anlatamadığıma sormadım bir daha. Hatta tahliye olduğum sabah dahi belki kapıdadır diye umutlansam da nafile yine yoktun….
Gelmedin…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.