- 895 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ETE KİM TÜKÜRDÜ -1
Başka işlerden çok iyi anladığı iddi edilmese de, hayvanı ve hayvancılığı asırlardan beri hayatının bir parçası yapmış, yoğurdu ilk üretmiş, atı evcilleştirmiş olan milletimizin, bir hayvan açığı, ve ya, bir hayvancılık problemiyle karşılaşmış olması, asla hafife alınacak, pansuman tedbirlerle aşılacak bir durum olmadığını biliyoruz. Özellikle çok yakın geçmişte biliyoruz ki, her Türk evinde, üç-beş inek, yirmi-otuz koyun, bir -iki manda, beş-on tavuk ve arı kovanı mutlaka bulunurdu. Dahası, eğitim kurumlarında ve devlet katında bizlere hep şu öğretilirdi; "Türkiye dünyada tarımsal üretimi açısından kendisine yetebilen yedi ülkeden biridir." diğer altı ülkeyi çok merak etmesekte, bu yedi ülkeden biri olmayı gerçekten önemserdik. Devletlilerimizde, biz de bununla içten içe övünürdük...Bu tespit dünya gerçeklerine uygun, gelişmişlik anlamında bir doğru değildi. Ancak sayısal bir doğru ve anlam ifade ettiği de gerçekti. Zaten toplumumuz da, tarımsal üretimle elde edilen gıdalar dışında bir beslenme kültürüne sahip değildi. Balık ve tavuk eti yeme alışkanlığımız bile çok yakın geçmişe dayanır. Kimse de başka bişey arzu eder miydiniz diye çokta sormazdı.
Aslında en büyük yanılgı rakamlardaydı. Biz sayıların her anlamda çok şey ifade ettiğini zannederiz. İnsanımız; şu kadar askerimiz, şu kadar ineğimiz, koyunumuz, tavuğumuz var diye övünmekten geri durmazdı. Oysa hayata sırf rakamlarla bakmak büyük yanılgıydı! Bir inek başına günlük 5 Kg. süt, bir tavuktan yılda 150 yumurta aldığımızı, hayvanlarımızın bahara çıkarken yürüyemiyecek kadar kötü beslendiğini, dahası iyi bir hayvan besleme kültürümüzün olmadığını, elin oğlunun, inek başına 35 Kg.süt, tavuk başına 350 yumurta aldığını duyduğumuzda, vakit çoktan geçmişti...
Bütün bu olumsuzluklara rağmen, yine de küçümsenmeyecek bir hayvan varlığımız vardı. Çocukluğumda; İran’a, Irak’a, Suriye’ye kaçak hayvan götüren çobanları tanıdım. Her köyümüzde en az beş bölük hayvan otlak için çayır ve meralara çıkardı. Ciddi bir koşum hayvanı varlığımız vardı ve bunlar yaşlandıklarında özel olarak bakıma alınır ve et için kesilirdi. Konar-göçer hayvancılık yapan binlerce sürü sahibi vardı. Sadece Bingöl Dağında, çalıştığım için biliyorum; Konyalı tacirlere ait beşyüzlük, binlik büyükbaş sürüleri bulunurdu. Bu durum ülke geneli içinde söylenebilecek normal bir durumdu. Yine yakın geçmişte Et-Balık kurumu’na hayvan kestirmek için üretici kuyruğa girer, üç aya, beş aya kesim günü almak için torpil arardı. Sonuçta kendimize yeterdik ve gayriresmi de olsa hayvan ihraç eder durumdaydık.
Bunun yanı sıra, verimi artırma çabalarına yönelik, hayvan ithalatımız devam ederdi. Öyle ki, ilk hayvan ithalatına II.Abdulhamit döneminde başlamıştık. Demek hayvan ithalatımızında bir asrı aşan bir geçmişi vardı. Yazık ki bir asır sonra, bir arpa boyu yol gidemediğimizi acı olarak bugün farkediyoruz !...
Güneşi, toprağı, suyu, hasılı; iklimi ile harikalar diyarı bir ülkenin hayvan ithal etmesi ve bir asır sonra kendisine yetememesi, büyük garabet olarak karşımıza çıkmıştır.
Herkes, bildiğince elbet bişey söyleyecektir. Ama, hayvancılığımızın bu hale gelmesinin en gerçekçi nedeni; ülkemiz insanının gerek köyden şehire; gerekse doğudan batıya seyreden ağır göç bunalımıdır. Neden böyledir? İş yapma kabiliyeti olan insanımız, köylerimizi arkasına bakmadan terketmiştir. Daha iyi hayat koşulları sağlarım umuduyla köyleri boşaltmıştır. Öyledir ki, onbinlerce köyümüzde, çobanlık yapacak adam dahi bulunamamıştır. Hayvancılığımız adına bu çok acı bir gerçekti! Çobanı bile bulunamayan köyde, nasıl üretici bulunacaktı ki ? Doğudan batıya seyreden ağır göçte, en büyük etkendi. Çünkü büyük mer’a varlığımız ve hayvan varlığımız tabii olarak bu bölgemizde bulunuyordu. Bu arada uzun yıllar devam eden terörün de bu olumsuzlukta büyük katkısı olduğunu söylemeliyiz.
Devam edecek...
YORUMLAR
***
"Köylerde, köylülükten anlayan, gerçek köylü kalmazken, şehirler köyleştirilmiştir. "
"Tek gerçek var; hayvancılığımız üzerinde ciddi oyunlar oynanmış ve oynanmaktadır. Bu nasıl iştir ki, ilk hayvan ithalatımız II.Abdulhamit dönemi’nde yapılmıştır ve yüz yıldır bir arpa boyu yol gidememişiz !"
***
Bence de meramınızı yeterince anlatamamışsınız.Sanki "Ne nalına,ne mıhına" gibi bir kaygınız var.
Gerçekten de Türkiye'de hayvancılık/tarımla birlikte köylülüğün bu kadar geriletilmesi tez konusu olsa gerek.
Varolun hep.Selam,saygı.