- 1635 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
51 MODEL OPEL'İM OLDU
(Müebbetlik Hayatım’dan)
Sonunda Mustafa ağabeye şarapçı bir arkadaş olmuştum. Sinema bitip de kahvenin temizliğini de yaptıktan sonra, çoğu zaman onun kahvemizin karşısındaki viranesine giderdik. Daha önce aklıma gelmemiş olacak ; Mustafa ağabey, aynı zamanda ayakkabı tamiri de yapardı bu viranesinde. Şarabı pek sevmedim ben ; birayı tercih etmeye başladım. İçki sigarasız pek tad vermediğinden, yanında sigara da içiyordum.
Bir gram alkolün, damarlardan temizlenmesinin kırk gün sürdüğünü duyduğum için, secdeden ve camiiden uzak kalmam gerekiyordu. Yani, Cuma namazları bile yok.
Bir yılı geçkin bir süre önce bıçakladığım çocukla mahkemem sonunda karara bağlandı. Hâkim, önce iki sene sekiz ay ceza verdi, sonra da daha önceden suçum olmadığı için, cezamı bir sene dört aya indirdi. Karar okunduğunda çok korktum. Hemen içeri tıkılacağımı sandım. Salıverildim ama korkum devam etti. Kaçmayı, saklanmayı düşünmeye başladım. Daha sonra Mustafa ağabeyden öğrendiğime göre, ilk cezam olduğu için tecil edilmiş ve başka suç işlediğimde hesaba katılacakmış.
Şansıma bir süre sonra af çıktı ve ben de bu cezadan tamamen kurtuldum. Üstelik sicilime bile işlenmedi.
Bir taraftan açık-saçık filmler, diğer taraftan içki ; köyün sevilmeyen , dedikodusu yapılan insanlarından biriydim artık. Bu hiç de alışık olduğum bir şey değildi. Yüzüm gülmez olmuştu.
O günlerde Murat-124 otomobiller yeni yeni çıkıyordu. Gençlerin rüyalarını süslemeye başlamıştı bile. O hevese ben de kapılmaya başladım. Aslında ne şoförlüğüm, ne de ehliyetim vardı. Fakat her genç gibi ben de heves ediyordum işte. Babama söz ettiğimde, anlayışla karşıladı ve ilk defa para biriktirmeye başladık. Kısa sürede beş bin lira kadar para biriktirmiştik.
Bir gün kahvemizin önüne eski bir otomobil yanaştı. İçinden inen adam yabancıydı. Müşterilerimizden Yakacık’lı Bahattin ağabeyin tanıdığı imiş. Onun yanına oturduktan sonra babamı da yanlarına çağırdılar. Daha sonra kalkıp otomobilin yanına gittiler. Biraz sonra da babam beni çağırdı.
- Bak oğlum ; benim gücüm ancak böyle bir arabaya yetiyor. Birlikte bindik. Köy içinde ufaktan bir tur atınca pazarlığa oturduk. Beş bin lira peşin, tamamı yirmi beş bin lira. 51 Model Opel. Anlaştık ; benim de bir otomobilim oldu.
Kahvemizin az ilerisindeki emlâk bürosuna gidildi birlikte. Arabanın sahibi İlhan ağabey, o emlâkçıdan taksitle bir parsel almış. Bizim senetlerle o parselin taksitleri ödenecek. Babamın okuma yazması yok. O yüzden benim üzerime yapıldı ve imzaladım.
Ruhsat, satış falan yok. Pazardan domates alır gibi otomobil aldık. Üstelik benim şoförlüğüm, ehliyetim de yok. Kendime güveniyorum. Direksiyona geçip geziyorum. Direksiyondan vitesli. Çoğu zaman hangi viteste olduğumdan haberim olmuyor. Geri vitesi bulmakta özellikle zorlanıyorum. Ama olsun ; sonunda benim bir arabam var işte.
Üç arkadaşımı da yanıma alıp, yukarı köylere gezmeye götürüyorum. İlk sevdiğim ve beni çoktan unutup başkasını bulan kızın köyünden geçiyoruz. Kız, çeşme başında. Bakmadan edemiyorum. Beni direksiyonda fark edip gülümsüyor. Daha bir basıyorum gaza. Hava yapmak istiyorum galiba. Üçüncü son vites, gaz pedalı da sonda. Mezarlık virajı denen o çok keskin viraja öyle giriyorum. Toparlayamıyorum direksiyonu. Yolun üzerinde, yanlamısına, en az üç takla atıyoruz. Sağa düşsek, bayağı bir uçurum.
Yan olarak duran arabadan çıktığımızda, mezarlığı görüyoruz. Ve de köyün minaresinden gelen ezan sesi duyuluyor. ’ Allah’ım, yoksa öldük mü biz ? ’ Öyle ya ; mezarlık, ezan sesi falan..
Dördümüz de ufak sıyrıklarla atlattık kazayı. Arabanın, hemen bütün camları kırıldı. Kaportada da hasar var elbet. Fakat bu eski otomobiller, üstelik Alman malı ; bizimkiler gibi teneke parçası değil. Kaporta çok sağlam. Belki de canımızı bu sağlamlığa borçluyuz.
Oldukça pahalıya patladı tamirat. Değişik de bir renge boyattım : Vişne- beyaz. Daha sonra arabanın ruhsatının olması gereği üzerinde durdum. Başkasının üzerineydi ve İlhan ağabey o adama ulaşamıyordu. Bunu bahane edip, zorlayarak ona iade ettim. Kavga edecek duruma geldik ama ruhsatı veremediği için ben haklı çıktım. Hayatımın belki de en kârlı alış verişini yapıp, iade ettiğim araba karşılığında, adamın aldığı parseli aldım. Ayda bin liraları emlâkçıya ödemeye devam edip, sonunda bir parsel sahibi oldum. Parselin tapusunu ise kısa sürede aldım.
Bir daha senelerce araba sahibi olmaya heves etmedim. Kaputunu açıp, motorunu, aküsünü bile görmediğim o 51 model Opel, benim ilk otomobilim olarak hatıramdaki yerini aldı.
(Devamı ; Askerlik mi, Okul mu ?)
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Kız, çeşme başında. Bakmadan edemiyorum. Beni direksiyonda fark edip gülümsüyor. Daha bir basıyorum gaza. Hava yapmak istiyorum galiba.
Yaa, hava atarken iste böylee olur oldukca komikti burasi.
Ama Allah korumus tabi ne derler verilmis sadakaniz varmis.
Ve hayatta sans cok gülmüs size bence özellikle böyle kritik durumlarda.Af cikmasi da bu sansin parcasi.
Evet sonuc olarak karli cikmisiniz hep öyle olmustur insallah, yine de her ser de bir hayir var.
Güzel bir yaziydi yüreginize saglik.
Sonsuz saygimla
Fikret TEZEL
Hayatınızı okurken sanki talih hep sizden yana gibi bir düşünceye kapılırken insan bir an geliyor en dipte buluyor kendini. İki zıt kutup ve iki farklı hayat sanki.
Biri istediğini elde eden ve ne istediğini bilen.
Diğeri en ufak bir tökezlemede pes edip, kendini kedarin ve hayatın akışına bırakan.
Merak ediyorum ve biliyorum ki gerçek Fikret'i askerlik mi, okul mu cevabından sonra tanıyacağız.
Sabırsızlıkla....
Hanımın çiftliğindeki Muzaffer beyin arabası değil mi bu..(:
bu arabayla yolculuk yapmak, nasıl bir duygu yaşatır insana acaba....
bilmemki....
saygımla duamla....
Mehtap S.Hümeyragül DALLI tarafından 4/28/2010 11:09:20 AM zamanında düzenlenmiştir.