- 542 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
EMEVİ SÜNNİ İSLAM TUZAĞI-3
Asıl mesele, Aleviler’in, "islamın içinde mi, dışında mı?" gibi saçma sapan şeylerle alakadar olması çok vahim bir durumdur. Böyle bir durum, aynı "bir tavşanın önüne atılmış havuç" misaline benzer! Yani Aleviler’in içine bir top ateş atmak ve kendi kendisiyle uğraştırmaktan başka bir şey düşünülemez. Bu gibi içi değil ceviz kabuğunu doldurmak, bir fındık kabuğunu bile doldurmayacak derecede değersiz bir şeydir. Aklı başında Alevi aydınları, yazarları, bilginleri ve akademisyenleri, Emevi islamın ortaya attığı bu gibi ufak şeylerle uğraşacağına, kendi içinde birliğin pekişmesinde gerekli çare ve yolların aramasına kafa yorsalar daha mantıklı olur. Bu oyun, Türkiye genelinde de aynı rotayı izler. Fakat daha şimdiden Emevi Sünni islamın, oynadığı oyunun maya tuttuğu görülmektedir!
Bir aydın olarak bizler, eğer sürekli 72 milletin bütünlüğünü istiyorsak ve eğer insanın ırkı yoktur şiarıyla hareket ediyorsak, neden egemenlerin gösterdiği ırkçı yola giriyoruz ki? Mecbur muyuz bu ırkçı ve milliyetçi yolu izlemeye? Bu, bir çelişki değil mi? Atalarımızın, kendi yaşam biçimleri, kimlikleri ve konuştukları anadilleri enaz bize örnek olduysa eğer ve onların olumlu ve olumsuzluklarıyla bugüne kadar geldiysek, bundan sonrasını da bizler inşa etmeliyiz. Ama doğru bir kanaldan. Atalarımız tarafından bize aktarılanlarla, kendi içimizde varolan gizli yanımızla bu inşaayı gerçekleştirmeliyiz. O zaman biz biz oluruz. Aksi taktirde egemen Emevi Sünni islamın bize dayattığı ve biçtiği gömleği boyun eğip giyersek biz bizlikten çıkmış olacağız. Böylesi durumda yarınlarda gelecek neslimizi köksüz bırakacağımızı da asla unutmamalıyız. Bunu herkesin bilmesi gerekir. Öyleki günümüzde oyun içinde müthiş oyunlar var. Bizler, hiç ummadığımız bir şekilde binbir çeşit oyun ve dümenlerin olduğunu bilerek Anadolu halkını da uyanık tutmak ve emperyallerin dayattığı her türlü ırkçı ve milliyetçi oyunları teker teker boşa çıkarmak asıl mücadele biçimi olmalıdır. Bu durum, genel anlamda tüm Anadolu gençliği, aydını, demokratı, bilim adamı ve halkı için de geçerli olan bir olaydır.
Dikkat edilmesi gereken diğer bir olgu da din olgusudur. Burda ben özellikle şunu vurgulamak isterim. Neden egemen Sünni islam devletinin bütün çabası sürekli bağlı bulunduğu emperyaller tarafından hep din olayı halka telkin ediliyor? Ben bunu hep merak eder dururum. Bu durumu çok iyi değerlendirmek ve düşünmek gerekir. Neden din olgusu halklara dayatılıyor? Neden Aleviler’e bu islam dini bilinçli olarak dayatılıyor? Hem de açıktan açığa! Bir yandan insan hak ve hukukundan bahsedilirken, diğer yandan da bu hak ve hukuklar çiğneniyor. Demek ki tüm bu gibi süslü kelimeler hep lafta kalıyor. Egemen sınıfın kuralları hep geçerli oluyor. Azınlık ve ezilen kesimin hakkı, yeri gelince yok sayılır. Bunlar birer tarihi gerçeklerdir. Bunu görmemek veya sezmemek veya anlamamak da siyasi körlüktür. Açıkçası Anadolu topraklarında bir tek halk, Demokrasi Gücü’ydü. Onu da götürüp camiye hapsetmek istiyorlar. Bu, hep böyle olmuştur. Düşünün, böyle peryodik bir zamanla 20 veya 50 yıl sonra bu topraklarda Alevi diye bir halk kalacak mı? Alevilikten öte kimlik kalacak mı? Bu güzelim felsefe yok olup gidecek.
Peki inanç zayıflaması nasıl olur? Bu da, eğer bireyin doğduğu ana toprağında ağaca ziyaret deyip taparsa, toprağı teberik diye ilâç sayarsa, her sabah güneşin doğuşunda dualar okursa, kutsal kişilerin adını anarsa, ömür boyu hayatında namaz, niyaz, camiyi bilmeyen birine bundan sonra hiç görmediği, uygulamadığı ve duymadığı abuk sabuk şeylerle meşgul edilirse elbetteki bireyin beynini kuşkular sarar! Bundan böyle elbetteki bireyin belleği alt-üst olmaya başlar. Onun için kişi veya toplum, hatayı dışarda değil, ilk önce kendisinden araması gerekir. Son söz şudur;
Bu milenyum çağında isteyen istediği yere gidebilme serbestisine sahiptir. Hiç kimse zoraki bir kalıp ve çerçeve içine hapsedilemez. İsteyen döner camiye de gidebilir. Namaz da kılabilir. İslamın beş şartını da yerine getirebilir. Bu, bireyin en doğal hakkıdır. Bu konuda saygılı olmak gerekir. Fakat birey ve topluma karşı, zor yolu devreye girdiği an, orda durmak gerekir. Alevilik adına yersiz, değersiz, mantıksız ve boş şeyler yazmak ve beyinleri şüphecilikle doldurmak da insanî bir duruş değildir. Alevilik felsefesini, kendi politik ve kişisel çıkarları doğrultusunda kullanmak ve rencide etmek de insanî bir duruş değildir. Böyle durumlarda varolan hataların kısa sürede düzeltilmesi söz konusu olmalıdır. Bozatlı Hızır Alevilerin, ezilen Anadolu ve dünya halklarının yardımcısı olsun!
Hasan DAL
03 Nisan 2010
Makaleler, Denemeler ve Öyküler