- 783 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
TOPACIMI İSTERİM
Tahta okul çantalarımızı, o zaman oldukça bol olan oyun alanlarından birisinin ortasına yığar, topaçlarımızla(‘ayı’ derdik) iplerini sakladığımız bir yerlerden çıkarır, hava kararıncaya kadar çevirir, çevirirdik. Topacı olmayan arkadaşlarımız ertesi gün okulda şikayetçi olurlar, her nedense yasak olan bu meşgalemizi öğretmenimiz tektek cebimizden bizzat çıkarır ve okul müdürüne teslim ederdi. Avuçlarımıza iki cetvel vurmayı da unutmazdı.
Bakkallarda bir sandığın içerisinde satılan topaçlar genelde ‘kabaralı’ ve etrafı pembe-yeşil-sarı boyalı olurdu. Amca ve ağabeylerinden ilgi gören şanslılarımız bu kabaraları söktürür, yerine sivri bir çivi çaktırırdı.
Topaç çevirmek hüner isterdi. Deneme-yanılma yoluyla bir hayli uğraşır ve gerekli yeteneği kazandıktan sonra, yerde dönmekte olan topacı, orta ve işaret parmaklarımızı kullanarak, hoop, avucumuza alıverirdik. Açık ve teknoloji kokusundan uzak temiz havada yüzlerce kez çevirmek için fırlattığımız topaç sayesinde kol kaslarımız herhalde kuvvetlenirdi.
Çarşamba ve Cumartesi öğle sonları, pazarları da tümden okul olmadığından, topaç, uçurtma, misket (buna da ‘bilya’ derdik) ve çember, bizim kopmaz parçalarımızdı. Açık havadaki bu haraketlilik yediğimiz besinleri sağlıklı bir şekilde vücudumuza yaktırır, senede bir okulda yapılan aşılar sayesinde (o gün okuldan kaçmazsak) yatağa düşmezdik.
Araçları dokuz yassı-yuvarlak kiremit ve bir toptan oluşan, iki küme halinde oynadığımız oyunun adı önceleri ‘gomünist’ idi. Rakip takım, topla devirdiği kiremitleri tekrar üst üste koyduğunda, “Yaşasın koomüniiiiiiiiiist!” diye bağırırdı. Vorda kapılı evimiz Bolvadin Caddesi üzerindeydi(hoş, şimdi yerinde anamın, ‘gâvurcular bakınca şapkası düşsün,’ diye tam 2 trilyon harcadığı ama hâlâ bitmeyen apartıman var,) ve Said-î Nursî su deposuna zikire giderken oradan geçerdi. Bir gün oyunumuzu gözlemlemiş, çıkardığımız sevinç çığlıklarını duymuş. Bizleri çağırdı ve, “Bu oyunun adı cumhuriyettir,” demişti. Ondan sonra biz, “Yaşasın! Cumhuriyeeet!” diye bağırır olmuştuk.
Bazan renkli kağıt, çoğu kez de gazete kağıdından, yapıştırıcı olarak hamur kullanılmış uçurtmalat, rengarenk ipliklerimizin elverdiği oranda gökyüzüne süzüldüğünde, bazan yumurtalı, bazan haşhaş yağlı, bazan da şekerli dürümlerimizi ısırırdık. Ve doymak bilmezdik; yanaklarımız pancar pancar yanardı...
Günümüz çocukları topacı kitap ve dergilerden tanıyor.
Öğretmenler, “Öğretmenim, Hasan misket oynuyor; dersini yapmıyor,” diye şikayet almıyor.
Kaç bahar, kaç sonbahar geçti; gökyüzünde bir tek uçurtma göremedik.
Birinci sınıf çocuğu, ‘Çetin, çember çevir.’ fişine yapıştırılmış, sadece çember çeviren çocuğa ait zannediyor çemberi. Ve aslını hiç görmedi; göremeyecek de...
Günümüz çocuğunun daracık odalarda oynayabileceği oyuncakları var, ağırpahalı.
Günümüz çocuğunun bir koltuğa tüneyip, saatlerce başını üzerine eğdiği tetrisleri var.
Günümüz çocuğunun, babasının-anasının içtiği sigaranın dumanları arasında da oynayabileceği atarileri var.
Günümüz çocuğunun, kendisini dört duvar arasında oynayabilme olanağı sağlayan zengin ana-babaları var.
Günümüz çocuğunun yediği pek çok besin değeri yüksek yiyeceği var ama yanakları pancar pancar yanmıyor.
Ve günümüz çocuğunun bol doktoru, bol ilâcı var. Onun için topaca, miskete, çembere, uçurtmaya hiç mi hiç ihtiyacı yok(!).
Ama ben, topacımı isterim...
Yüksel ÖNAÇAN
YORUMLAR
Ya şimdiki çocuklar, ne yapsın garipler. Topaç versen, ip versen, top versen, toprak mı kaldı top çevirecek, ip atlayacak, top oynayacak.
Hocam anlatıyorsun da yorum yapan çoğu dostlar gibi benimde çocukluğum gözümün önüne geliyor. Demekki hepimiz aşağı yukarı 25 li 30 lu yaşlardayız :-)
Sanırım sizinlede aramızda fazla yaş farkı yok, sizde taş çatlasın 35 inizde gösteriyorsunuz hocam ;-)
Yukarıda da söylediğim gibi anlattıklarınızı bire bir yaşamış gibiyim.Yalnız sizin hoca bayağı insaflıymış hocam, cetvelle vurduğuna göre.
Öldüyse Allah rahmet eylesin(muhtemelen), yaşıyorsa kulakları çınlasın(zayıf ihtimal) bir müdür beyimiz vardı ilkokulda, İbrahim hoca. Onun bir sopası vardı, inanmazsın sandalye bacağını kesip, çapaklarını da hafif zımparalamış, üzerine de siyah yağlı boyadan bir güzel “Affetmez” yazdırmış, o gibi durumlarda onunla okşardı bizi. Ellerimiz o kadar yanardı ki, iki teneffüs boyunca lavaboda suya tutardık da anca soğurdu.
Misket dedinde aklıma "naciye" geldi hocam. Misketin rengarenk olanına naciye derdik biz :)
Tebrikler hocam, Saygılar, selamlar
Ne kadar da doğru söylüyorsunuz. Beni de çocukluğuma döndürdünüz "aç kapıyı bezirgan başı", "yağ satarım bal satardım ustam ölmüş ben satarım" çizgi oyunları, sek sek, beş taş beşik taş dediğim oyunlar ne güzel bir çocukluk yaşamışız diye düşündüm. Şimdiki çocuklar en fazla kapı önünde oynamasına izin veriliyor, cadde üstüyse bisiklet sürmesine bile müsaade yok, biz doya doya oynadık ve ben de çocukken hiç hasta olduğumu hatırlamıyorum çiçek, kabakulak gibi çocuk hastalıkları dışında... Şimdi yiyecekler hormonlu, arkadaşlıklar daha bir suni tabi gerçek dostlar da var ama her şey değişime uğradı sanki... Çok güzel bir yazıydı. Kutluyorum. Saygı ve selamlarımla...
İnsan biraz yaşlanınca çocukken yaşadıklarına olan özlemi dah mı artıyor ne. Hepimizin içinde saklı çocuklar bir bir çıkıyor ortaya. O günler geri gelmez elbet. Ancak hatırası hiç bitmez. Elinize sağlık. Bende bir topaç var vereyim size yükselen yıldız kardeşim. Saygıyla...
Sokakta çelik-çomak oynadığımız günler geldi aklıma...O günlerde sokaklar tertemiz di. İki sap çimen görsek; sere serpe atardık kendimizi üstüne. 16 aylık torunumu çıkartıyorum, koşsun-oynasın diye. Ne rahat yürüyebiliyor, ne de çimenlik alana çıkabiliyor. Her yer köpek pisliği dolu. Alıp eve getiriyorum. Elektrik telini sıyırarak yaptığım bir oyuncak var. Deterjanlı suya halka yaptığınız ucunu batırıyorsunuz. Üflediğinizde baloncuklar uçuşuyor. Balkonda onu oynuyoruz. Baby tv den uzak tutmaya çalışıyorum ama nereye kadar?
Ben de istiyorum; torunum topaç çevirsin, yoyo oynasın, kumdan kaleler yapsın, çimenlere uzansın...
Saygılarımla...
Yükselenyıldız
Gelinimin anası öğretmen, kendisi doktor.
Önceleri eve girer-girmez eller yıkanacak konukların.
Çocuk yatağın üzeride de olsa aşma düşmemeli.
Toprakla oynamamalı. Ekmek yememeli, vs..
İlk torun(10) çok sıkılarak yetişririldi. Bilinçsizce. Ve şimdi çook mızmız. Sadece keman çalarken mutlu.
Küçüğü(6), tapıştığımız var. Orduyu oyalar. Sahi onun fotoğrafını koyayım buraya.
Ne var ki onu da bilgisayara alıştırmışlar. Dünya bir yana, o bir yana. "-Dede, ben anneme bilgisayar öğretiyorum," diyor. Babasına söyledim, bir sefer göstermiştim, ezberlemiş, açıyor istediği programları," diyor. Telefonda artık, "-Anneme vereyim mi? Ablama vereyim mi? Babam geldi; konuşmak istermisin?
Sorma. Yarın çocuğu elinden alırlarsa n'aparsın? Ben, onun için çabuk koptum. Ama burnumda tütüyor.