- 2179 Okunma
- 17 Yorum
- 0 Beğeni
Utanacak Yüzünüz Kaldı mı Büyükler?
“Çocuklar, Yirmi Üç Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları için çalışmalarımız başlayacak. Bizim sınıftan iki öğrenci ATATÜRK’ÜN resmini taşımak üzere seçildi ama o iki arkadaşınız da, sizlerle birlikte stada ki çalışmalara katılacaklar. Sınıftaki bütün öğrencilere görev verildi. Bu bayram sizin bayramınız ve onu şanına yakışır şekilde kutlamak da sizin hakkınız”
Diyordu Necati öğretmenim. Ben, Sinop’tan Havza’ya gidene kadar hiçbir bayrama katılmamıştım. Şimdi, bizim olan bayrama, bende katılacaktım. Mutluluktan gözlerim dolmuş, hıçkırıklar boğazıma düğümlenmiş, gözlerimden akan yaşı silebilmek için, anemin her gün yıkayıp cebime vermiş olduğu mendili almak için uzanmıştım. Mendilimi elime aldığımda, öğretmenim ile bir an göz göze geldik ve onun gözlerine baktığım anda, boğazıma düğümlenen hıçkırıklar, sesli olarak çıkmaya başlamıştı. Sınıftaki arkadaşlarım ve öğretmenimin, meraklı ama aynı zamanda şaşkınlık ifade eden bakışları bana dönmüştü.
“Ne oldu kızım, birisi bir şey mi söyledi? Neden ağlıyorsun?”
Hıçkırıktan, öğretmenime cevap veremiyor yalnızca “ Öğretmenim” deyip susuyor, tekrar hıçkırıklara boğuluyordum.
“Gel, seninle dışarı çıkalım. Elini yüzünü yıka, sakinleş, sonra ne olduğunu anlat bana”
Öğretmenim elimden tutup, sınıfın dışına çıkarttığında, utanmış bir şekilde, öğretmenimin yanından koşarak uzaklaşmış, tuvalete gidip, elimi yüzümü yıkayıp tekrar dışarı çıktığımda, öğretmenimin beni kapının önünde bekler bulmuştum.
“Gel bakalım küçük hanım. Neden ağladın? Arkadaşlarından birisi, sana bir şey mi söyledi? Yoksa ben mi, seni üzecek, kıracak bir söz söyledim bilmeden?”
“Hayır öğretmenim. Onun için ağlamadım. Ben ilk defa bir bayrama katılacağım için heyecanlanıp duygulandım. Onun için ağladım”
“İlk defa mı? Nasıl olur kızım? Geldiğin şehirde çocuk bayramı kutlanmıyor mu? “
“Kutlanıyor öğretmenim. Ama biz katılmıyoruz. Kutlamalara, öğretmenimiz durumu iyi olan arkadaşlarımızı götürüyor. Köyde de, bayrak töreni yapıyor, şiirler okuyordu arkadaşlarımız. Ben hiç birine katılmadım. Siz “ hepiniz katılacaksınız” deyince çok duygulandım. Benim kutlayacağım ve katılacağım ilk bayramım olacak bu bayram.”
Öğretmenim durumumu biliyordu. Ona daha önce anlatmıştım ve o bana “ sen akıllı bir kızsın” demişti. Yeniden o anı hatırlamış olmalı ki, gözleri buğulanmış, dudakları titreyerek yüzüme bakıyor ama tek eklime söylemiyordu. İkimiz de biraz sakinleştikten sonra tekrar sınıfa girdiğimizde, tüm öğrenciler soran gözlerle bize bakıyordu. Sınıf başkanı olan Ülkü, daha fazla dayanamamış;
“Öğretmenim, arkadaşımız neden ağlıyor? Biz bilmeyerek onu kırdık mı yoksa?”
“Hayır kızım arkadaşınız kırılmamış, duygulandığı için ağlamış. Bu zamana kadar hiç kendi bayramını kutlama törenine katılmamış. Bu bayram katılacağını duyunca duygulanmış, onun için ağlamış”
“ Öğretmenim, Türkan’a nerde görev verildiğini söylediniz mi?”
“Henüz söylemedim, Şimdi bu haberi duyduğu zamanda ağlar diye korkuyorum.”
“Ağlamam öğretmenim söyleyin, benim görevim ne?”
“Sen ne olmasını isterdin? “
“Ben bütün öğrencilerin, bütün bayrakların önünde ilk sırada ATATÜRK’ÜN resmini, gururla taşımak isterdim”
“O zaman istediğin oldu kızım. Arkadaşın Hüseyin ile birlikte sen taşıyacaksın ATATÜRK’ÜN resmini. İkinizin boyu uzun. Onun için siz seçildiniz. Kıyafetlerinizi okul yaptıracak. Müdür bey sizi bekliyor odada, ölçülerinizi verip gelin. Yalnız şu da var. Stada geldikten sonra oradaki toplu gösterilere de katılacaksınız.”
Öyle mutluydum ki, sınıftan nasıl çıktığımı, ne zaman müdür beyin odasına geldiğimi hatırlamıyordum. İlçede var olan tüm okulların ve bayrakların önünde ilk sırada biz yürüyecek ve bize bu günleri armağan eden ATATÜRK’ÜN resmini onurla taşıyacaktık. Her gelen, önce ATATÜRK’Ü ve hemen ardından bizi görecekti.
Bu benim için öylesine büyük bir mutluluktu ki, ilk defa çocuk olmanın değerini anlıyordum. Henüz yaşım küçüktü ama ATATÜRK ne yapmış, neden bize bu bayramı armağan etmiş hepsini biliyordum. O benim önderimdi ve ben ne olursa olsun bana gösterdiği yolda yürüyecektim. Büyük annem, ATATÜRK’Ü anlatırken, gözlerinde yanan ışığı hiç kaçırmaz,, kurtuluş savaşını nasıl kazandığımızı, yediden yetmişe bir ülkenin var olması için mücadeleye nasıl katıldığını ve o Mavi Gözlü Devin ülkede yapmış olduğu devrimleri anlatırken, nefes almadan dinler, tekrar tekrar anlatması için yalvarırdım. Şimdi, o Mavi Gözlü Devin resmini bir arkadaşım ile birlikte ben taşıyacaktım.
Üç haftalık sıkı bir çalışmadan sonra bayram gelmiş, sabahın ilk ışıkları ile okul bahçesinde hepimiz toplanmıştık. Üstümüzde, bu zamana kadar hiç giymediğimiz kıyafetler, ayağımızda bembeyaz, bez ayakkabılar, elimizde Ulu Önder ATATÜRK’ÜN resmi, en ön sırada, başımız dik, gururla yürürken yalnız ve yalnız önümüze bakıyor, bizi izleyen insanların önünden nefes bile almadan geçiyorduk. Stada geldiğimizde elimizdeki resmi, orada bekleyen arkadaşlarımıza emanet edip, gösteriye katılmış, büyük alkışlarla gösterileri bitirmiş ve yine aynı sırada okullarımıza geri döndüğümüzde, okul bahçesindeki sürpriz, hepimizi şaşırtmıştı. Okul bahçesini, öğrenciler bayramlarını kutlarken, büyükler süslemiş, evlerinde yapmış oldukları yiyecekleri taşımış, masalar hazırlanmış, müzik ekibi gelmiş bizi bekliyorlardı. . Okul bahçesi hınca hınç dolu idi ve büyüklerimiz bize hizmet ediyordu. Kurtlar gibi aç olduğumuz için, her birimiz yemeklere saldırmış, karnımızı doyurduktan sonra kendimizi eğlenceye vermiştik. Sokakta ne kadar çocuk varsa herkes okul bahçesindeydi ve bayramlarını alabildiğine kutluyorlardı. O eğlence içinde akşamın ne zaman olduğunu bile anlayamamıştık.
Bin dokuz yüz yetmiş altı, yirmi üç Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramını alabildiğince kutlamanın vermiş olduğu mutlulukla evlerimize çekilmiş, her birimiz yorgunluktan uyuyakalmıştık.
O yıl ve bir sonraki yıl aynı şekilde kutlamaları yapmıştık ve ben çocuk olduğumu Havza’da bir kez daha anlamıştım.
Günümüzde yine çocuk bayramlarını üst tabakadan çocuklar kutluyor, çalışmaktan elleri nasırlaşmış, dayaktan vücudu morarmış, uyuşturucudan beyni düşünemez hale gelmiş, açlıktan adım atacak hali kalmamış, kapı önlerinde birkaç dakika oyuna daldığında kaçırılıp, ya dilenci yapılmış ya da organları alınıp bir köşeye atılmış, on üçünde bez bebek ile oynaması gerekirken, kendi bebeği ile oynayan kızlarımızın küçücük omuzlarına hayatın yükü öyle bir inmiş ki, onlar taşımaya çalıştıkça, altında kalıp ezilen binlerce çocuğumuz ne bayram biliyor, ne sevgi, ne şefkat. Ve biz geleceğimiz dediğimiz çocuklarımızın elinden tutmuyor, her gün biraz daha karanlıkların içine itiyoruz büyük bir hızla. Yok ediyoruz hayallerini, umutlarını. Kâbuslara çeviriyoruz rüyalarını ve hâlâ onlara “ siz geleceğimizsiniz” diyerek sıvazlıyoruz sırtlarını ama hiç sormuyoruz kendimize “Size ne verdik ki, ne istiyoruz? “diye.
Bu gün Sivas’ta ilköğretime giden yedi tane kızımızın, okul müdür yardımcısının da içinde bulunduğu yüzlerce kişi tarafından tecavüz ve tacize uğradığını okuduğumda, yaşadığım acı, duyduğum öfke, çocuklarımızın içine düştüğü durumu gördüğümde, ilkokul dördüncü sınıfa giderken yaşadığım bu güzel anıyı paylaşmak istedim sizlere.
“Övünün büyükler, sevinin küçükler Yirmi Üç Nisan Kutlu olsun”
Ne büyükler kendileri ile övünebilirler, ne küçükler karanlık geleceklerini gördükleri için sevinebilirler. Çocuklarımıza bu kadar bitmiş bir dünya bıraktığımız/ bıraktığınız için utanın büyükler.
“Çocuklarımıza ve gençlerimize vereceğimiz tahsilin hududu ne olursa olsun, onlara esaslı olarak şunları öğreteceğiz.:
1)Milletine,
2)Türkiye Devletine,
3)Türkiye Büyük Millet Meclisine;
düşman olanlarla mücadele lüzumu fertlerin bu mücadele gerekleri ve vasıflarıyla dayanmaya milletler için yasama hakları yoktur. Mücadele; mücadele lazımdır.” Mustafa Kemal ATATÜRK
Tüm çocuklarımızın Yirmi Üç Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk bayramı tüm kalbimle kutluyorum.
YORUMLAR
Ben bayarama katılamayan öğrencilerin düştükleri psikolojik durumu çok iyi bilenlerdenim.gün gelir bu özlem sevgiye önüşebilir.
Beni en çok üzen,Sivas,Siirteki veye ülkemin herhengi bir bölgesindeki çocuklarımızn uğredıkları tecavüz olaylarıdır...İşte bu ve bu gibi olayların çocukların dünyasında açtıkları çöküntü hiçbir zaman telefisi mümkün değildir...Bakıma,korunmaya ihtiyacı olan çocuklarımızı psikolojik dünyaları bozuk zihniyetlere teslim etmemek gerek...
Eğitim bir gönül işi,sevgi işi..insan sevmeyenin eğitim dünyası ile işi olmamalı...Gerçekten bu habaerlere şaşıyorum bu nasıl dünya,bu nasıl öğretmenlik,bu nasıl insan sevgisi...
İşte cinsel sapkınlığın ulaştığı noktalar......
........ Büyük önder M.Kemal ,o sıkıntılı dönemlerde bile çocukları unutmayarak onlara bu bayramı hediye etmiştir..Umarım bu bayaram ve bundan sonraki tüm zamanlarda çocuklarımız hak ettikleri çağdaş eğitime,mutluluğa erişir....
Olaylar ıgözlemleyen,yargılayan doğruyu ve güzeli arayan gönlünüze sağlık..
Saygılarım sonsuz....
çok güzel.
geç kalmış bile olsam okumakta tebrik ederim yazınızı.
aynı haberi okuduğumda birden tüm erkeklere düşman olasım geldi.
nasıl bir davranış ,nasıl bir anlayış, nasıl bir görüş
aklım hafsalam almıyor.neyse ben bu konuyu uzatırsam çevremdeki ve buradaki saygıdeğer beylerin hakkını yemiş olacağım.ama bu denli ..... zihniyetli kişilere verilecek ceza en ağırından olmalı.
eminim pekçok olayda olduğu gibi bundada suçlu kız çocukları olur:((
allah ıslah etsin,rabbim bilir ne yapacağını
Geçenlerde bir haber okumuştum gazetelerde RTÜK bir sigorta firmasının ( hani şu deprem sonrası Erzuruma giden ATA ve köylüyle yaptığı o iç titreten konuşmanın olduğu sigorta reklamı ) reklamını yayınlayan tv.lere ceza kesmek istemiş gerekçe haksız rekabet!Ne kadar inandırıcı değil mi?
45 yıllık hayatımın en buruk 23 Nisanı bu yıl, TBMM.nin halini gördükçe kaç gündür.
23 NİSANLARIN 23 NİSAN OLDUĞU GÜNLERE diyorum sevgili Türkan.Sevgimle,teşekkürümle.
Çocuk bayramının, hatta her hangi bir bayramın anlamını bu kadar etkili anlatabilen bir yazıya, daha önce ne zaman rastladığımı hatırlamıyorum.
Kesinlikle günün yazısı seçilmeli, çok kişi okumalı, az kişi gururlanırken, çok kişiler de utanmaları gerektiğini anlamalı...
Yazarı, çocuklarımız için özellikle kutluyorum..
Canım son bir haftadır neler yasadıgını bildiğim için bu kadar erken dönebileceğini sanmıyordum. Bu gün işyerine geldiğimde bir bakayım dedim ve yazını gödrüm. Evet ne yazık ki günümüzde çocuklarımız ne bayramlarını kutlayabiliyor , ne de çocukluklarını yaşayabiliyorlar. Onlara için hayat hiç güzel süprizler hazırlamıyor değil mi?
Canım öpüyorum seni bu güzel ve düşündüren yazını paylaştığın için.
Bayramı kutlayamamış olduğunuza hem şaşırdım, hem üzüldüm. Sekiz on tane öğrencisi olan köy okullarında bile kutlanırken...
Ben gene de bizim dönemimizi şanslı sayanlardanım.Bazı şeyler o zamanlar yoksa da... Yeni nesile acıyor ve üzülüyorum doğrusu. Bizim yaşadığımız gibi bir çocukluğu yaşayamadıkları için. Teknolojinin ilerlemiş olması beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Bizim yaşadığımız çocukluk, okul ve mahalle arkadaşlıklarının çeyreği etmez şimdi yaşadıkları. Bizde samimiyet, iyi niyet ve gerçek arkadaşlık vardı. Marka arkadaşlığı yoktu bizde...
Yazınız çok güzeldi Türkan hanım. Gerçekten yürekten kutluyorum sizi. Özlemişim yazılarınızı.
Hepimizin bayramı kutlu olsun. Mersin'den kucak dolusu selamlar Güzel Sinop'a.
Hoşçakalın.
TÜRKAN HANIM YAZINIZI OKURKEN KAH DUYGULANDIM, KAH ÖFKELENDİM. ASLINDA BUNLAR HERKESİN BİLDİĞİ, GÖRDÜĞÜ GERÇEKLER. AMA BUNLARI YAZARAK, BİRİLERİNİN GÖZÜNE GÖZÜNE SOKMAK GEREKİYOR ... GÖREN GÖZLERİNİZE, HİSSEDEN YÜREĞİNİZE, SÖYLEYEN DİLİNİZE, YAZAN ELİNİZE SAĞLIK ... SAYGILARIMLA....
Ellerinden öpüyorum küçük çocuk.
.................................................................................................................................................................................................................... .
............................................ .
Söylenecek çok söz var.
Paylaşım için teşekkürler; saygı öncelikli sevgiler.