HARAMZADE (BABASI BELLİ OLMAYAN)
Aynı mahallede büyüyen, Ahmet ve Mehmet isminde iki çocuk varmış. İyi olmasına iyi arkadaşlarmış ya! Bir türlü sözleri ve lafları birbirini tutmazmış. Birinin doğru bulduğunu diğeri yanlış bulurmuş hep. Aralarında uzlaşma olmasa da kırılmazlarmış birbirlerine… Yine de, var günlerinde de beraberlermiş, dar günlerinde de… Bu evlenip çoluk çocuğa karışlalar bile hep böyle devam etmiş…
Fakat birisi başka bir ilde diğeri başka bir ilde mekân mesken tutup oraya yerleşmiş… İkisi de aileden varlıklı, imkânları ve durumu iyi kişilermiş… İtibarda bulmuşlar cemiyet içinde… Artık parasının hatırına mı? Yoksa kişiliğinin hatırına mı? Varın makalenin sonunda siz karar verin…
Ahmet Bey, evlatlarını adabı ve edebince yetiştirmiş. Hiç birini birinden ayırmaz, kızına da oğulları kadar kıymet verirmiş. Yaş kemale erince, ciddi bir hastalığa yakalanmış beyimiz. 4 oğlunu ve 1 kızını yanına çağırarak demiş ki;
- Bakın evlatlarım dünyada her şey gelip geçici… Sakın ola ki, birbirinizi kandırıp birbirinize düşmeyesiniz. Size vasiyetim, “HAKKI HAK” edesiniz… Aklınıza takılan yada aranızda bir uyuşmazlık hasıl olursa Mehmet amcanıza gidesiniz. Onunla istişare ettikten sonra kararlarınızı alırsanız daha güzel bir netice elde edersiniz, demiş.
Hak vaki olur ve Ahmet Beyin hastalığı HAK’ın Huzuruna uğurlanmakla son bulur. Bu dünya ya gözlerini kapar Ahmet Bey, Artık ahiret âlemindedir.
Aradan bir yıl geçer, Ahmet Beyin çocukları miras hususunda bir hak vebal yaşamasınlar diye babalarının vasiyetini hatırlarlar…
- Gidip Mehmet Amcayı bulalım, hem babamızın vasiyetine uygun davranmış olalım, hem de bu dünya birbirimizin HAK’ına girmeden bir uzlaşmaya varalım, demişler. Babalarından öğrendikleri terbiye gereğince….
Eskiden öyle vaseyit yok. Tek vesayit ya bir at yada deve…
Binmişler atlarına kardeşler, sürmüşler Mehmet Beyin olduğu ile atlarını. Yolda mola vermişler. Açmışlar azıklarını tam yiyorken, en küçük erkek kardeş demişki;
- Abla buradan bir deve kaçmış
Ortanca kardeşte demiş ki;
- Kaçmış ama korkup kaçmış
Bir diğer kardeşte demiş ki;
- sol gözü de körmüş sanırım.
Kızda demiş ki;
- Sanırım kuyruğu da kesikmiş hayvanın…
Hep birlikte yola devam etmişler…
Nihayet Mehmet Amcalarının evine varmışlar… Büyük bir sevgi ve güzellikle karşılamış Mehmet Amcaları bu çocukları buyur etmiş içeri.
Tam hoşbeş derken, içeri bir köylü girmiş, terlemiş ve nefes nefeseymiş hali.
- Beyim devem kayboldu. Her yeri aradım bulamadım. Adamlarından bir kaçı ile şöyle bir etrafa hep birlikte bakabilirmiyiz.
Tam o anda küçük oğlan lafa girmiş;
Dayı demiş deven korkupta kaçmış, bir hayli uzaklaşmış buralardan merak etme yaşıyor.
- Evet, demiş bir diğeri…
- Yaşıyor.. Sağ gözüde kör değil mi?
Kızda lafa karışmış, Devenizin kuyruğu da kesik.
Şaşkın bakışlarla köylü;
- Tamam demiş bütün hepsi doğru o zaman devem sizde verin çabuk devemi…
- Yok, demiş en büyük abi
- Vallahi bir senin deveni hiç ama hiç görmedik.
- Nasıl olur, her şeyi söylüyorsunuz ama bunu nasıl açıklayacaksınız bakalım.
Büyük abi söze başlamış.
- Bak kardeşim biz buraya gelirken bir kaçan devenin izlerine rastladık. Hayvan öyle can havliyle kaçmış ki iri iri birbirinden ayrık atmış adımlarını… Kaçtığını buradan anladık…
- Evet, demiş bir diğeri
- Gözünün biri kör, hep sol taraftan otlamış otları
Ve demiş ki kız.
- Develer büyük abdestlerini ettikten sonra kuyruklarıyla dağıtır. Sizin hayvanın ki öyle hiç dağılmadan duruyordu. Kuyruğu yok sanırım.
Köylü şaşkın, Mehmet Amca şaşkın dinlemiş çocukları. Özür dileyip köylü çıkmış dışarı. Mehmet amcanın yanına verdiği üç beş kişiyle…
- Yorgunsunuzdur çocuklar size yemek hazırlattım yemeğinizi yiyin istirahat için odalarınıza çekilin. İyice bir dinlendikten sonra muhabbet ederiz inşallah.
- Tamam Mehmet Amca, siz nasıl isterseniz, der çocuklar…
Sofra kurulur, ne yoktur ki sofrada;
Sıcak tandır ekmeği , taze üzüm suyundan buz gibi bir hoşaf vede nar gibi kızarmış bir kuzu…. Buyur etmiş çocukları Mehmet Amcaları sofraya, kendide geçip sedirde oturmuş onlara bakarak.
- Yiyin çocuklar afiyet olsun sizlere…
Bizimkiler fazla aç olmasalar da ikram geri çevrilmez adabıyla başlamış kız besmeleyle ekmeği bölmeye , her böldüğü parçayı da veriyormuş kardeşlerine.
- Aman ALLAH’ım bu ekmeği boy abdesti kırık bir kadın yoğurmuş sanırım, demiş kaşlarını çatarak.
Arkasından küçük kardeş lafa karışmış.
- Abla kuzuda iyi besili bir kuzu ama sanırım köpek sütü ile beslenmiş.
- Offfff, demiş ortancıl kardeş şöyle derinden içini çekerek.
- Offff ki, offf… bu hoşafta çok lezettli çok güzel, soğuk ama bunun üzümü de mezarlıktan alınma.
En büyük abi tek başına sedirin üzerinde oturan Mehmet Beyi işaret ederek,
- Ağamızda iyi ağa hürmetkâr güler yüzlü ancak, sanırım Haramzade (Piç).
Mehmet Bey bütün söylenenleri can kulağı ile dinler. Hele sonkinin söylediği beyninde şimşekler çakmasına sebep olur sanki…
Hemen mutfağa gider, derki;
- Ana sor bakalım bugün ekmeği kim pişirdi.
- Bizim Zeyno pişirdi oğul, niye sorarsın ki…?
- Ana sorun zeyno ya boy abdestinde bir kırıklık varmıdır…
Sorarlar zeyno, O’ da derki ;
- Ben bugün hayızlıyım… niye, ne oldu ki?
- Peki Ana, der Mehmet Efendi.
- Bana çobanı getirin tez.
Çoban gelir huzura birazda endişeli.
- Bugün kestiğin kuzu köpek sütümü yemiştir…
- Doğrudur beyim, der çoban… Şaşkın haldedir.
- Ama beğim nerden bildiniz…
- Sen boşver nerden bildiğimi de sen şu işi hele bir anlat…
- Vallah beyim bu kuzunun anası bunu doğururken öldü. Tam o sırada bizim sürünün köpeği çomarda doğum yapmış 4 yavrusu olmuştu. Bu kuzuda o köpek yavrularıyla gidip gidip çomarı emerdi ara ara. Oda hiç bir şey demezdi. Diğer kuzulara oranla pek bir gelişti… Sizde besili bir kuzu olsun deyince bende onu kestim. Hayır olsun inşallah.
- Hayır hayır merak etme, sen gidebilirsin, der ve çobanı gönderir Mehmet Efendi.
- Ana , der
- Bizim bu hoşafın üzümünü nerden aldınız.
- Oğul, der
- Şu karşıki bağı görüyor musun? Aha işte ordan aldık…
- Orası mezarlık değil ki,
- Şimdi değil, der anası…
- Seneler önce mezarlıktı hatırlamaz mısın? Sonra bağa çevirdiler. En güzel üzümler orada yetişir.
Mehmet amca bir tuhaf olur duydukları karşısında, beyninden vurulmuşa döner sanki.
Asıl soruyu asıl konuyu sona saklamıştır, belki yanılmışlardır ümidiyle. Bakar ki her şey doğru, asıl mevzuya gelmiştir iş…. Anasını alır girer bir odaya yalnız.
- Bak Ana, der
- Sakın bana yalan söylemeye kalkma doğru ne ise bilmem lazım eksiksiz. Yoksa huzuru mahşerde iki elim yakanda olacaktır bilesin.
Anası şaşkın bakar oğlunun yüzüne derin derin…
- Nedir evladım, ne istersin benden deki bileyim.
- Ana, der
- Benim babam kim?
Kadın bu soru karşısında allak bullak olur, renk alır renk verir ve derki,
- Doğrusunu mu istersin oğul,
- Heee Ana en doğrusunu hemde ne olur yalan demiyesin.
- Vallaha oğul gerçek şu dur ki, bende bilmiyorum senin baban kimdir.
- Kocamın yaşı benden büyüktü ancak çocuğumuz olmuyordu bir türlü, beni de seviyordu, bende onu sevip almıştım zaten.
- Eeeee , dedi Mehmet amca sabırsız bir halde.
- Beni babandan ayıracak ona yeni bir kadın alacaklardı. İkimizde çok ama çok çaresizdik… Sonra baban yolda kalmış bir yabancıyı buyur etmişti eve. Bizede misafir odasını hazırlattı… Ancak ne adam beni gördü, nede ben gelen yolcuyu. Gece oldu el ayak çekilince ben gidip o adamla beraber oldum. Seni ondan döl tuttum oğul. Bugün gelse tanımam bilmem ki, kimdir. Ölene kadar biz babanla bu sayede ayrılmadan yaşadık. Baban bile bilmedi rahmetli… Hep seni öz oğlu bildi ve öyle sevdi. Tamam sen onun tohumu değilsin ama bilesin ki emeği çoktur senin üzerinde, duanı eksik etmeyesin.
Mehmet Amca;
- Tamam Ana, der demesine ama yüreği bin parça olmuş bir halde girer içeri…
- Eeee güzel kızım abdestsiz birinin bu ekmeği yaptığını nerden bildin bakalım, diyerek sorar.
- Mehmet Amca, abdestli, namazlı hele ki boy abdestli birinin elinden yapılan ekmek yumuşacık olur…. Bu öyle sertti ki bölerken çatır çatırdı görmediniz mi?
- Peki oğlum ya sen nasıl bildin kuzunun köpek sütü ile beslendiğini?
- Vallaha Mehmet Amca kuzu etide yağıda en yumuşak ve pembemsidir. Hayvanın yağı suyunun üzerine çıkar her daim. Fakat bu hayvanın eti sert yağıda suyunun dibine inmişti.
- Anladım… Çok güzel değerlendirdiniz.
- Mezarlık üzümü olduğunu nerden çıkardınız hoşaftaki üzümlerin….
- Beyim insan güzel ve tatlı bir şey içtiği zaman hele ki soğuksa… yüreği serinler değil mi? bu sıcakta. Ancak ben bu hoşafı içince içime bir hüzün çöktü daha bir yandı içim sanki…
- Anladım bunların hepsini bir mantığa dayandırdınız HEMİİİİ………..
- Peki….. Bana bakıp haremzade olduğumu nerden bildiniz…
- Mehmet Amca, der en büyükleri… Sen iyi bir insansın ancak senin kökün belli değil, asaletin yok.
Kızsa da Mehmet Amca, söz söylemektense dinlemeyi tercih eder, gözleri şimşek çakar misali.
- Babam hep derdi ki, oğlum bir insana ikramda bulunacağınız zaman onunla aynı sofraya muhakkak oturun. Karnınız tok olsa bile üç beş lokmada yiyin. Misafir böyle ağırlanır. Eğer siz haramzade değilseniz misafirlerinizi böyle ağırlayın, uzaktan misafirlerinizin lokmalarını saymayın sakın… Bu çok büyük bir ayıp ve asaletsizlik örneğidir.
- Ben sadece babamın laflarını ve bize öğrettiklerini hatırladım Mehmet Amca.
- İnşallah bizlere kızmamışsınızdır.?
- Yok, der Mehmet Bey yok der ama yüreğinden bir şeylerde kopup gitmiştir.
Aslında Ahmet Bey yetiştirdiği çocuklarından çok ama çok emindir. Onları Mehmet Amcalarına işte bu irşadı yaşatacaklarını bildiği için göndermiştir. Öyle vasiyet etmiştir.
Mehmet Beyde, çok ama çok eski arkadaşının neyi niye yaptığını, Çocuklarını ona neden yönlendirdiğini daha iyi kavramıştır. Hayatta yaptığı çekişmelerde kimin haklı, kimin haksız olduğunu daha bir iyi anlayan Mehmet Amca bu anlayışsız, hoşgörüsüz ve kavgacı üslubunun mayasının nerden hasıl olduğunu bir güzel idrak etmiştir.
Ve demiş ki;
- Güzel evlatlarım babanız sizi çok ama çok mükemmel evlatlar olarak yetiştirmiş. Benim onun verdiklerinden başka hiçbir şeyim yoktur size verecek. Hatta babanız o kadar geleceği gören bir insandı ki, bana bile gösterdi geçmişimle, geleceğimdeki bağı.
EVET, SEVGİLİ DOSTLAR
ÖYLE İNSANLAR TANIRIZ Kİ HAYATTA;
TANIDIKÇA NASIL BİR ASALETSİZ YADA HAREMZADE OLDUĞUNU ZAMAN GÖSTERİR.
ANLADIĞINIZ HALDE YÜZÜNE KARŞI DİLE GETİREMESENİZDE…
DİLE GETİREN BİRİLERİ ÇIKAR İLLAKİ, YILLAR GEÇSEDE ÜSTÜNDEN…
ŞİMDİ ANLADINIZMI KİM KİŞİLİĞİYLE, KİM PARASIYLA BULMUŞ İTİBARI… ?
TÜM DOSTLARA, BAKİ SELAMLAR.
YORUMLAR
Değerli bacım..
İbret alınacak harika bir meseli biz okuyuculara sunmanızdan
dolayı sonsuz teşekkürler, bu meselin menşeisini belirtmemiş
olmanıza doğrusu şaşırmadım desem yalan olur..KARADAVUT
adlı kitabın müellifine saygıda kusur etmek istemediğmden
kitabın adını yazmak zorunda kaldım, buda benim özrüm olsun..
Selam vede muhabbetlerimle Allaha emanet ol kardeşin yunus..
nefes almadan okudum desem yerinde bir tabir
ders veren bir yazıydı çocukluğumda bunun kadar anlamlı olmasada çok ders alacak hikayeler büyüklerimden dinledim
onlar nur içinde yatsın o emeğin ürününü şimdi gönül rahatlığıyla harcıyorum
binlerce teşekür ediyorum size
insanı yerinde silkeleyen düşündüren bir makaleydı saygımla