Ölüm Korkusu
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ellerini birbirine kenetlemiş ve bağdaş kurmuş bir vaziyette iki duvarın kesişme noktasında bir ileri bir geri sallanıp duruyordu. Arada ellerini bir birinden çözüp kulaklarını tıkıyor ve ağzından belirsiz cümleler çıkarıyordu. Karşısında biri varmışta ona bir şeyler anlatıyor gibi bir hali vardı. Sonra korkuyla etrafına bakınıyor ve tekrar başını iki elinin arasına alarak hiddetle öne arkaya bu kez daha hızlı sallanıyordu.
İki duvarın kesişim noktası onun için tek güvenli alandı şu an için. Ne bir santim ileri, ne de geri gitmiyor olduğu yerde sabit bir şekilde duruyordu. Kimi zaman daha fazla güç almak ister gibi duvara sırtını dayıyordu. Duvara sırtını dayadığı an bir süreliğine rahatlamış bir yüz ifadesi takınıyor fakat bu çok uzun sürmeden tekrar iki elini kavuşturarak ve kendi kendine konuşarak; öne arkaya sallanmaya devam ediyordu.
…………………………………………………………………………………………………………..
_ Ne zamandır burada hasta?
_ Üç gün önce geldi. Eşi getirdi.
_ Üç gündür burada ve o duvarın dibinden kaldıramadınız öyle mi?
_ Evet. Orası kendini en güvende hissettiği yer sanırım. Yatağına yatmayı kesinlikle reddediyor.
_ Işık neden bu kadar fazla peki?
_ Karanlıkta saldırganlaşıyor.
………………………………………………………………………………………………………….
Bülent kendi halinde evden işe, işten eve gidip gelen bir insandı. Eşine ve iki yaşındaki kızı Billur’a olan düşkünlüğünden akşamı zor getirirdi. Saat altı deyince işlerini son bir kez kontrol eder ve dükkânı çırağına bırakarak evine giderdi. Arada nadiren de olsa arkadaşlarının hatırını kıramaz ve birkaç saatliğine onlara takılırdı ama bu pek sık olmazdı.
Yine öyle arkadaşlarıyla takıldığı bir akşam başlamıştı her şey.
Arkadaşlarıyla önce bir lokantaya gittiler. Âdeti olmadığı halde ilk defa birkaç kadeh rakı içti. Zaten ilk kadehte kendinden geçmişti. Arkadaşları bu duruma şaşırsa da kimse sesini çıkarmadı. O saatten sonra Bülent’i tutabilene aşk olsun. Yılların bir birikimi mi yoksa canı bir şeye mi sıkılmıştı bilinmez ama masa başından kaldıramadılar.
Kendi kendine sinirli sinirli konuşuyor ve ben ölmeyeceğim diyordu sürekli: “Ben ölmeyeceğim!”
Arkadaşları bir anlam veremediler bu duruma. Teselliye çalıştılar ilk önce ve acaba ölümcül bir rahatsızlığı var da ondan mı böyle davranıyor diye düşündüler.
Sabaha karşı zoraki kaldıra bildiler ikinci durakları olan meyhaneden.
Eve bu halde götüremezlerdi çaresiz ayıltana kadar deniz kenarına gittiler dört arkadaş. Sabahın serinliği dördüne de iyi gelmişti.
Bülent ayılıp iyice kendine geldikten sonra herkes uykusuz da olsa çaresiz işinin başına gitti.
O gün bir huzursuzluk içindeydi ve çırağı bir anlam verememiş dikkatli gözlerle patronunu izliyordu. Zaten uykusuz olan Bülent daha fazla dayanamayıp eve gitti.
Eşi akşam gelmediği için alınmış olsa da onu görünce yine de güler yüzle karşıladı. İlk defa böyle yapıyordu ve bir daha yapmaması için dua ediyordu içinden.
Bülent mahcup bir ifadeyle hiçbir şey söylemeden yatak odasına geçti ve yatar yatmaz da uyuya kaldı.
Kâbuslar içinde sırılsıklam bir vaziyette uyandı. Akşam olmuş odanın içi karanlıktı.
Zeynep’e seslendi olan gücüyle.
Korku içinde kocasına ne olduğunu sordu. Sürekli ben ölmeyeceğim diyordu: “ Ben ölmeyeceğim.”
Üç gün önce lokantada yediği bir yemekten zehirlenen Bülent’i hastaneye zor yetiştirmişlerdi. Midesi yıkanıp ta kendine geldiği zaman bir an ölüp yok olmayı ve sonrasını düşündü. Ona bir şey olursa Zeynep’i ve biricik kızı ne yaparlardı. Onlara kim sahip çıkardı. O yüzden ölmemeli ve onları yalnız bırakmamalıydı. Hem üstelik kendisi de henüz bu dünyaya ve onlara doyamamışken.
Hastaneden eve geldiği günün akşamı rüyasında sürekli öldüğünü ve eşiyle kızının perişan hallerini görüp durdu.
Artık beynine o kadar çok işlemişti ki bu ölüm korkusu ne zaman uykuya dalacak olsa öldüğünü görüyordu.
Yaşamayı çok seviyordu Bülent. Ölmek için ise zaten çok erkendi.
Üç gündür ölüm korkusu onda saplantı haline gelmişti.
İlk başlar da Zeynep gelip geçici sandığı bu durum karşısında daha sonra tedirgin olmaya başladı. Sürekli doktora gitmesi ve tedavi olması konusunda telkinler de bulundu. Fakat Bülent’in yanıtı hep olumsuzdu. Ona göre hiçbir şeyi yoktu.
İlk önce işe arabayla gidip gelmeyi kesti. Çünkü arabayla kaza yapıp öldüğünü görmüştü o akşam.
Başka bir gün metronun bombalandığını ve kendisinin de ölenler arasında olduğunu. O günden sonra mümkün olmadıkça dışarıya çıkmamaya başladı. İşleri çırağına devretti ve evden talimatlar vermeye başladı.
Zeynep gizliden doktor araştırmasına girdi bu arada fakat Bülent’i ikna edemediği için çaresiz kocasının durumunu doktora gün gün rapor ediyordu.
Bu durum iki ay sürdü. Yine bir gün Zeynep doktora eşi hakkında bilgi verirken telefonda konuşulanlara tanık oldu. O günden sonra da çok sevdiği Zeynep’inin onu yeni bulduğu sevgilisi uğruna zehirleyip öldüreceğine inandı. Billur’u kaybetmek korkusundan Zeynep’i evden göndermedi fakat pişirdiği hiçbir yemeği de yemedi. Zeynep ne kadar yalvarsa ve böyle bir şeyin olmadığını ve kendisini çok sevdiğini söylese de ikna edemedi. Ne de olsa Zeynep onun gözünde artık itibarını kaybetmişti.
Babasındaki bu garip hallerden artık üç yaşına gelen Billur da korkmaya başlamış ve ona eskisi kadar yaklaşamıyordu. Çırağı da ne kadar mal mülk varsa kendi üstüne geçirmiş ne var ne yok satıp kaçmıştı.
Daha fazla dayanamayan Zeynep sonun da doktoru aramış ve kocasını bir hastaneye kaldırmalarını rica etmişti. Kocasının artık odadan dışarıya da çıkmak istemediğini ve yataktan çıktığı an ölecek hissi yaşadığını anlatmıştı.
Bülent gün boyu yataktan dışarı çıkmıyordu. Acil ihtiyaçlarını gidermek için bile kalkamaz olmuştu. Zaten yemek yemeyi tamamen kesmişti.
Hastaneden ambulansla almaya geldiklerinde gözlerini tavana dikmiş yorganı göz hizasına kadar çekmiş ve beni öldüremeyeceksiniz gidin buradan deyip bağırıyordu: “Gidin buradan.”
……………………………………………………………………………………………………………………………………………….
_ Peki hangi ilaçları denediniz bugüne kadar?
……………………………………………………………………………………………………………………………………………….
Bülent başını iki elinin arasına almış ve bağırmaya başladı:
_Beynimi ele geçiremeyeceksiniz. İzin vermeyeceğim buna. Gidin buradan gidin! Ben ölmek istemiyorum!..
YORUMLAR
Bu yazıyı bir yerden okumuştum diye düşünüp durdum okurken. Çalıntı olamazdı, bizler edebiyat aşıklarıyız.
Günün seçkisi de olmuş ben siteden uzak kaldığımda diye geçti aklımdan.
Sonra ayıkıp eleştirileri başa kadar takip ettim.
Meğer Yazıyı ilk ben okumuşum.
Tekrar kutlarım yazıyı ve yazarı.
güneş bugün senin için doğmuş edebiyat defterinde :)) tebrikler güzel insan... yolun açık olsun, tebessümle :))
N. B. Ç.
Teşekkürler.
günün yazısı......bu cümle.....bu sayfaya ve yazan kaleme çok yakışmış.....hak ettiği yeri çok güzel süslüyor.....tebrikler.....saygılar
N. B. Ç.
Saygı ve sevgilerimle...
Yazının kurgu veya gerçek olduğunu bilmiyorum. Kurguda olabilir gerçekte. Zira insanoğlu hayal dünyasında sınırları ne kadar zorlarsa zorlasın gerçek dairenin dışına çıkamıyor. Her ne kadar olanı biteni mantık kuralları dâhilinde izah edemese de. (varsın ettiğini sansın)
Eskiler “sağlam kafa sağlam vücutta bulunurmuş” deseler de günümüzde bu sözün geçerliliği tedavülden kalmış YTL kadardır. Bırakın akıl hastanelerinin içini, içerdekilerin hatırı sayılır kadar misli dışarıda kırık, çürük ve bozuk kafa yapılarına rağmen inatla sağlam vücuda delalet eden bir takım matematiksel standartları ile gülle, pardon cirit atmaktadır. Bayanlarda bu standart 90-60-90 şeklinde rakamsal değerlerle ifade edilirken erkeklerde ise ideal değerler geniş omuzlar, ince bel ve kaslı kalçalar baz alınarak daha geometrik bir yaklaşım sergilenir.
Tıp bilimi bu gibi vakalara nevrofik, şizofreni, paranoyak gibi sıfatlarla kısaca psikolojik rahatsızlık tanımı koyarak işin içinden kolayca sıyrılsa da, halk dilinde bu gibi duruma duçar olmuşlar için kabaca “kafayı yemiş, contayı sıyırmış, oynatmış” şeklinde tabirler kullanılır. Sebepleri hakkında kesin hüküm verilmemekle beraber, ne olur ne olmaz diye de “gece vakti ağaç dibine işemek, mezarlıkta z..çmak, ölü evinde yellenmek” gibi bir takım hareketlerden kaçınılması şiddetle tavsiye olunur.
Bu işlerde irsiyet faktörü ön planda gibi gözükse de, eski zamanlarda Ulemanın “alma mazlumun Ah’ını, çıkar aheste, aheste” şeklinde bir fetvasının olduğu da rivayetler arasındadır.
Tebrikler, saygılar, selamlar
N. B. Ç.
Yorumunuz için çok teşekkürler.
N. B. Ç.
Saygı ve sevgiler benden...
benim de çocukluğumdan beri en korktuğum şey delirmek olmuştur. Allah korusun cümelmizi. Akıl öyle ince bir çizginin üzerine oturtulmuşku, bir nebze kaydımı insanın felaketi oluyor.
Güzel bir anlatımdı. Tebrik ediyorum başarınızı.Sevgilerimle...
N. B. Ç.
Cümlemizi.
Bu aslında inançla alakalı bir durum. İnsan içinde Allah inancı taşıyorsa tüm güçlüklere daha kolay göğüs gerebiliyor. Yeter ki o inancını yitirmesin.
İnanç ve o inancın getirdiği amaç. O zaman hayat daha çekilir ve anlaşılır hale gelecektir.
Teşekkürler ve sevgilerimle...
N. B. Ç.
Senin sayende hep biliyorsun.
Sevgilerimle...
Beğeniyle okudum... Gerçekten sıradışı, alışılmışın dışında...Kaleme alışınız okuyanı içine çekiyor, devamını beklemek hakkımız...Çok yeni okuduğum bir kitabın içeriğine tekrar götürdünüz beni, seviyorum bende psikolojiyi...İnsanın fıtratını incelemek bilgi sahibi olmak çok güzel bir duygu olmalı...
Sevgilerimi gönderiyorum...
hani derlerya hep,insan önce kendinin doktoru olmalıdır diye....
bu ister sosyal ister özel hayat olsun her ikisi içinde geçerli bir durum...
toplumumuza çokda yabancı bir olay değil bu aslında....
devam edecek sanırım....merakla.....
sevgilerimi bıraktım.....
N. B. Ç.
Yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Saygılarımla...
Çok üzülerek okudum, heyecanlandım ve ayrıca kaleminizi çok güzel kullanmışsınız, olayın içinde gibi hissettim kendimi. Bu hikaye; bazı düşünceleri saplantı haline getirmemek gerektiğini bir kez daha düşündürdü bana yoksa insanın hem kendisinin hem de çevresinin zarar görebileceği ve çift taraflı bir üzüntü yaşanacağını gördüm.
Güzel, sürükleyici ve etkili bir anlatımınız var, kutluyorum. Sevgilerimle....
N. B. Ç.
Sevgilerimle...
bir göz at......içindesin şok vuruşlar var....yazıda kaybolup....aniden ortaya çıkıyorsun.....çok hoş bir kurgu...engin kardeşime katılıyorum....dahada uzun sürmeye çok müsait....saygılar....çok sürükleyici ve güzeldi.....
N. B. Ç.
Çok teşekkür ederim.
İlginç bir yazıydı. İnsan ruhu, sonsuz derinliği olan bir kuyu gibi. Çözümü zor bir bilmece gibi.
Ruhumuzdaki çalkantıları son günleri baz alarak değerlendirmeye çalışırız. Oysa, çok uzak tarihlerden gelen birikimlerin patlamasıdır. Son bir damla, bombanın pimini çekiverir sadece.
Sevgilerimle...
N. B. Ç.
Sizi okumak ve yorum almak ayrı bir gurur benim için.
Sevgilerimle...
N. B. Ç.
Umarım.
Yorumunuz için çok teşekkür ederim.