- 792 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
KUTLU DOĞUM VE PEYGAMBERİMİZ
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) anmak için, her yıl Nisan ayında organize edilen ve Peygamberimizin dünyayı teşrifleri olan Mevlid-i Nebevî, asırlardır milletimiz tarafından "Mevlit Kandili" olarak kutlanmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı, yüzyıllar önce bir ilim ve kültür bayramı şeklinde kutlanan mevlit geleneğini canlandırmayı amaçlamış, bu düşünce ile de Peygamberimizin doğum gününü içine alan haftayı, "Kutlu Doğum Haftası" olarak ilan etmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığının, 1989 yılından bu yana kutladığı bu hafta artık, kutlanan önemli gün ve haftalar arasına girmiştir. Bu kutlamalar son birkaç yıldır Anadolu’nun değişik yerlerinde, birçok kuruluşlar tarafından, çeşitli etkinliklerle kutlanmakta, Peygamber Efendimiz en güzel şekilde anılmaktadır.
Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri içersinde, Diyanet İşleri Başkanlığının bu konuda güzel çalışmaları var. 2010 yılını Kur’an yılı ilan ederek bazı çalışmalar başlatarak, Kur’an-ı Kerimin indirilişinin 1400. yılı etkinlikleri ile Kutlu doğum etkinlikleri birlikte kutlanacaktır.
Sevgili Peygamberimizin tebliğ ettiği İslâm dini ile dünya aydınlandı, tek Allah inancı ile kalpler nurlandı. Kölelikten hürriyete, eşitsizlikten eşitliğe, adaletsizlikten adalete geçiş yaşandı ve toplumda kardeşlik gelişti. O’na inanan toplumlar gerçek huzura kavuştu. O’nun doğumuyla birlikte, insanlığın hayrına ve kurtuluşuna çok mübarek bir başlangıç yapılmıştır.
Yüce dinimiz, iki dünyamızın huzurlu ve mutlu olmasını sağlayan en büyük hayat kaynağımızdır. İyi bilinmelidir ki, insanlık için en güzel rehber; bütün güzellikleri bünyesinde toplayan ve güzel ahlâkı tamamlamak için gönderilen Hz. Peygamberdir. O’nun insanlığa sunduğu model, en sağlam en güzel modeldir…
Peygamberimiz cahiliye döneminin kargaşa ortamında, insanlık için bir güneş olmuş, çirkinlikleri güzelliklere tebdil etmiştir. İnsanlık O’nun getirdiği yüce değerler ve prensipler doğrultusunda büyük medeniyetler kurmuş, kaybedilen haklarına kavuşmuştur. Yaratıcı tarafından bildirilen yüce değerlerin farkına varılması, Peygamberimizin güzel tebliğ metodu ve yaşaması sayesinde sağlanmış kadın, erkek Allah’ın ve cemiyetin huzurunda eşit olmanın hazzını tatmıştır.
Peygamberimizi nasıl anlamalı ve nasıl anlatmalıyız. Kur’anın doğrultusunda, hurafelerden uzak ve süfli düşüncelerden arındırılmış olarak. Bu gün üzülerek belirtmek gerekirse Müslümanlar, insanlar ve insanlık ziyandadır, hüsrandadır. Çünkü Kuran’ın mesajına kulak vermiyor, peygamberinin söylemlerinin gereğini yapmıyor, öğrenmiyor.
Kurandan ve sünnetten nasibini alamayanlar hayatın hedefine varamaz, gayesine erişemez. Bu gün ülke ve Müslümanlar olarak karşı karşıya bulunduğumuz çok sıkıntılı ve nazik durumlardan kurtulabilme çabalarından biri de Hz. Peygamber’in hayatından ibretler almak, onun mesajlarına kulak vermek gerektiğidir…
Gerek Kur’an-ı Kerim içeriği, gerekse Hz. Muhammed’in uygulamaları hayatımızın her alanında; insan-insan, insan-doğa ilişkilerinde de bir model olarak karşımızdadır. Bu önemli faktörlerin yaşamdan uzaklaştırılması, pratiğin sadece ibadet ile sınırlandırılması, eğitimsizliğin, akıl dışılığın, şiddet ve terörün, insani olmayan davranış ve tutumların cemiyete yerleşmesine sebep olmuştur ve olacaktır.
Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, evrensel bir eğitim-öğretim sistemi getirmiş ve bütün kalpleri, bütün ruhları, bütün akılları, bütün nefisleri ideal ufka yükseltecek bir mesaj sunmuştur. Sadece O’nun getirdiği sistemdir ki hem ruhu, hem aklı, hem de nefsi, yükselebilecek en son noktaya ulaştırmıştır.
Bugün İslam dünyasını da, bizleri de büyük bir çoğunlukla sömürgeci güçler karşısında zillet ve yenilgilerle yüz yüze bırakan en önemli sebeplerden birisi, Allah’ın kitabına sarılmamak, peygamberin sünnetini yerine getirmemektir…
Şöyle bir muhasebe yaptığımızda, acaba İslam dünyası ve biz Müslümanlar, Allah’ın dini İslam’ı ne kadar yaşayabildik, İslam’ı ne kadar özümseyebildik? İslam dünyası ve bizler ibadette, ilimde, ahlakta, hikmette, ekonomide, adalette ve benzeri güzelliklerden hangisine ulaşabildik? Dinen hoş karşılanmayan kusurlarını ne kadar azaltabildik? Bu soruların gerçek cevabı bizim kurtuluşumuzun ve mutluluğumuzun anahtarı olacaktır.
Müslümanların ve insanların huzur ve kurtuluş reçetesi, her an yaşanması gereken gerçek, Müslümanlığa samimiyetle dönebilmeleri ve İslam’ı her zaman, her alanda yaşamalarıdır. Hz. Peygamberin mesajlarına kulak vermeleridir.
Selam, salâvat sana ey nebi. Senin yüce sözlerine her gün çok daha muhtacız...