SONSUZ AŞK'A
Sonsuz Aşk’a
Geçmiş hayatıma dönüp, kendimi aradığım yollarda rastlıyorum Mevlana’ya; yolun çok başında olduğum yıllar bu yıllar, çocuk yaştayım.
İlk öğretiler başlamış ya da belleğimin çevreden kaptığı sözleri hap gibi alıp, içine hapsettiği
Zamanların olduğu bir yerdeyim.
Hiç hoş değil anlatılanlar.
Çevremde birileri gülerek, alaycı bir şekilde Mevlana’dan bahsediyor. Üstelik önem verdiğim, sözlerine güvendiğim “ Her şeyi en iyi onlar bilir” dediğim kişiler bunlar.
Henüz düşünmeyi doğru dürüst başaramadığım ve bırak sorgulamayı, sormamın bile yasaklandığı, her söze karışmamamın bilinci aşılanmış çağlarımdayım.
Üstelik o dönemin aydın sayılan bir sınıfına ait kişiler arasında geçiyor bu konuşmalar.
Dedikleri dedik, çaldıkları düdük!
Sonradan fark edeceğim; şekilciliğe takılmış kafalarla çevriliyim. Herşey maddeden ibaret.
Kaştan, gözden, kılıktan, kıyafetten ve bedenden öteye gidemeyen; belden yukarı üst seviyelere çıkamayan tanımlamalar.
Öz yok, öz’den bahsedilmiyor. Bilmek, anlayabilmek için de en ufak bir çaba yok.
Önyargılar edindiriliyorum ben Mevlana’ya yönelik.
Neyse ki Yunus Emre daha şanslı bu konuda; İki kere dönem ödevim olmasından ötürü
Ve çevremde onunla ilgilenen kimsenin olmamasından kaynaklanıyor bu durum. Yunus Emre’yi bilmekle kalmıyorum, adeta tanışıyorum.
Yolun devamında fark ediyorum; sorgulamalarımın başladığını, sorularımı ısrar ve inatla sürdürdüğümü.
Sonrasında düştüğüm boşluklarda, geçirdiğim her sarsıntıda Mevlana’nın sözleri karşıma çıkıyor; iç dünyamda kaybolmaya yüz tutan umutlarımı canlandırdıklarını fark ediyorum.
Düşünmeme neden oluyor ve tüm önyargılarımdan arınma sebebim. Onun fikirlerinin faşizm’e karşı verilmiş, en başarılı mücadelelerin başında geldiğini düşünüyorum.
Tanımıyorum hemhal olacak kadar ama biliyorum hayatını; her yerde anlatıldığı kadarı ile.
Özlü sözlerini okuyorum ve inanılmaz aşkını biliyorum.
Bu yüzden, Tanrı’yı kendilerinde bulduklarına inanan insanlara bayılıyorum.
İnsanı Tanrıyla yüceltmek; Tanrıyı insanla yüceltmek… Bunu başarabiliyorlarsa gerçekten mest oluyorum o insanlara.
Ben, o mertebelere ulaşamamış, aşağılarda bir yerde sürünmekle meşgul olduğumdan, bunun nedeni; kendimi insanlığa ait hissetmemden kaynaklanmaktadır ki Tanrıya yaklaşmaya çekiniyorum, Tanrı’nın da bana bulaşmak istemeyeceğini sanarak.
Böyle anma zamanlarında seyrediyorum Mevlana’yı; dönüşünü, dönüşümünü Aşk’a; madde ya da mana boyutunda fark etmiyor, hangisi olursa olsun, Aşk’a dönüşünü hayranlıkla seyrediyorum ve zamanında Türklere verilmiş bir nimet olduğunu düşünüyorum Mevlana’nın. İbadetin en üst seviyelerini, inceliğini ve zarafetini gösterdiğini biliyorum Tanrı’ya ulaştığı o yolda. İzinden gitselerdi bir başka olacaktı gibi geliyor bana…
Her neyse olan olmuş.
Kısacası ben, Mevlana’yı seviyorum. Anlamaya çalışıyorum. Önyargılarımdan arınıyorum, bulaştığım insanlığın kirliliğinden bir parça olsun temizlenmeye çalışarak; insanı sevebilmek adına, iyi ki insan olarak var olmuşum diyebilmek için.
Mevlana yılı kutlu olsun
Sedef Kandemir 2007
YORUMLAR
Bu yazının devamı var.
düşündükçe yazmaya devam ve sakın üzüntüye kapılma.
Gül, dibindeki gübre sebebiyle güllüğünden ne kaybeder.
gel yine gel, diyene de dedirtenede şükür olsun.
sonlara doğru tam da konunun bam teline gelmişken sıkılmış mısın nedir?
uzundur bir yazıda gülümsememiştim. Sevdim, beni sevindirdin. :)
teşekkür ediyorum.
saygılarımla...