- 1379 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Ferdanın öyküleri - TERCİH-
Ferda,altı yaşını henüz bitirmişti.Ablası oniki yaşında,ağabeyi ise ablasından ik yaş küçüktü.En küçük kardeş ise henüz onbiraylık bir bebekti.Annesi bu küçük bebeği ,birbaşka türlü seviyordu.Sıksık ona sen artık abla oldun deniliyordu.Abla olmak önemliydi ferda için.Ablasına gizli bir hayranlık duyar, elinden geldiğince ona yaklaşmaya çalışır,içine dönük yaşayan ablası ise onun farkında bile olmazdı çoğu zaman.
Evin ilk erkek çocuğu olan ağabey ise,herzaman ayrıcalıklı, şımarık hırcın ,aksi bir çocuktu ferdaya göre....
Eylülde ilkokula başlayacaktı Ferda,annesi ona,kendi eliyle siyah bir önlük dikmiş,yine kendi elleriyle tığla dantel bir yaka örmüştü.Beyaz yakalık siyah önlüğün üzerinde pekde güzel duruyordu.Önlüğün boyunu uzun bulmuştu ferda...Annesi , babasının isteğiyle dizlerinin bayağ bir altında yapmıştı önlüğün etek boyunu...Robalı,belinden kuşaklı önlüğünü giyip,okula gideceği günü iple çekiyordu ferda...Bu yüzden,çokda önemli değil diye düşündü, önlüğün etek boyunu,belindeki kuşaktan biraz çekerse,etek boyu kısalıverirdi nasıl olsa.Karşı komşuları nesrinle,iki ev ötelerindeki nevinin önlüğü tam onun istediği gibiydi.Hele nevinin pileli ekose bir eteği vardı,üzeinede karpuz kollu bebe yaka bir gömlek giyerdi...Gıpta ederdi ferda.
Ferda etrafını gözlemlemeyi çok seviyor,yakın komşuları,arkadaşları,tüm olup bitenleri hafıza defterine tek tek yerleştiriyordu.
Son günlerde , anne ve babasının bitip tükenmek bilmeyen kavgalarını,kulaklarını tıkayarak çoğu kez gözlemliyordu.Bu kavgalar sonucunda annesinin ağlayışları,yüzünden okunan mutsuzluğu,kardeşlerede yansıyor, huzursuzluk herbirini farklı farklı etkiliyordu.Artık annesinin yüzünde zaman zaman morluklar oluyor,bir şekilde kapatmaya çalışsada belli olan, uzun süre izi gitmeyen morluklar...Sinirliydi artık çoğu zaman annesi buyüzden sıksık ablasıda,ağabeyide ,bu öfkeden nasibini alıyordu...
Artık yaz mevsimine girilmişti,okulların açılmasına sadece aylar vardı.Babası herakşam olduğu gibi,kalın bir kitaptan birşeyler okuyor,ablası ve ağaeyi dikkatle dinliyor,sonrada sorular soruluyor,bilmediklerininde azarlanılıyor,ertesi günede aynı kitaptan ödevler veriliyordu.Ferda henüz okuma yazma bilmediğinden,dinleyici olur,onları gözlemler,çoğu zamanda uykusu geldiğindenden,babasının dizlerinde uykunun derinliklerine dalıverirdi.Bir keresinde,böyle uykusu gelip,babasının dizlerine uzandığı bir akşam, babasının elinin,başında ve yanaklarında gezinmesi onu ziyadesiyle mutlu etmiş,ılık bır sıcaklık yüreğini sarıvermiş,gözlerini huzurla uykuya teslim etmişti.
Ferda ,daha sonraları,ağır bir dille yazılmış,okalın kitapları ve yazarının adını asla unutmayacaktı.
Oysa çok değil bir yıl öncesi çok farklı bir yaşamları vardı.böyle kavgalar,annesinin yüzünde morluklarda yoktu o zamanlar.Sık sık İstanbuldan,başka yerlerden misafirler gelir,balkona büyük uzun masalar sofralar kurulurdu.Şen şakrak yenen o akşam yemekleri,asma ağacının altında,konukların çocuklarıyla oynanan oyunlar.Körebeler,saklanbaç oyunları...Büyük mutluluk veren o zamanlar,çokda eski değildi.O zamanlar salonun ortasındaki o buz camlı kapıda kapanmazdı.Giydikleri kıyafetler denetimden geçmezdi.
Bir önceki yazı hatırladı ferda,o yazdan kalan resimlere bakarken.Hans,almanyadan gelmişti yine her yıl olduğu gibi.Hans motosikletle çıktığı dünya turunun,İstanbul ayağında
tesadüfen tanışmıştı babasıyla.Aralarında büyük bir dostluk oluşmuş,her yaz türkiyeye geldiğinde uğrar olmuştu ferdalarada.Bu tatillerden birinde akraba kızı günayla karşılaşmış,aralarında aşk doğuvermişti.İşte bu yüzden hans,müslüman olmaya karar vermişti.Sünnet töreni için ferdanın anne babasının pirinç başlıklı karyolası hazırlanmış,sünnet çocuklarının giydiği o gömleğin büyüğü dikilmiş, o süslü sünnet şapkası bile takılmıştı başına.Evde bir tören düzenlenmiş,sünnetten sonra herkes hans ın yattığı karyolanın etrafında toplanmış poz poz resimler çekilmişti gelen konuklarla.
İstanbuldan gelen akrabalar,günay ablası,ayla ablası,ismet yengesi,osman abisi,fehmi amcasıda o törende hazır bulunmuşlardı.Ferdanın babası, bir bisiklet hediye etmişti sünnetten sonr hasan olarak adı değiştirilen o koca adama...Ferda bisikleti de çok kıskanmış,sünnet olamayağı için,öyle bir bisikletinde sahibi olamayacağı düşüncesiyle kız olduğuna bir haylı kızmıştı o zamanlar.Osman abisini çok yakışıklı bulurdu ferda.Ertesi gün
yine bahçede balkonda resimler çekilmiş,yakışıklı osman abisinin elini sıkı sıkı tutarak,nesrinle nevine bir güzel hava bile atmıştı .Çok renkli,kahkahası bol,şen şakrak güzel bir yaz geçirmişlerdi o yaz...
Evdeki birşeylerin değişimi,o yazın arkasından gelen sonbaharın başlangıcıyla olmuştu.
Bir hafta sonu,babannesi ablası ve ağabeyini alıp köye götürmüştü ferdanın,henüz küçük kardeşide yoktu o zamanlar.Gene herzamanki gibi akşam yemeği yenmiş,Radyodan akşam ajansı dinlenmişti.Gündüz bahçede oynan oyunlar onu bir hayli yormuş olacaktıki,herkesten önce uyumuş,anneside onu yatağına taşıyıvermişti.Gecenin bir yarısı,gökgürültüsü,çakan şimşeklerin evi aydınlatmasıyle uykudan uyanmıştı ferda.Bir süre yatağında oturmuş,durmak bilmeyen gökgürültüsü,sokağı ve evin içini aydınlatan şimşeğin ışığının karanlıktaki odaya yansımaları,onu hayal gücüyle oynuyor,gördüm sandığı
bir takım gölgelerin ve şekillerin varlığı, bir hayli korkusunu artırıyordu.Daha fazla dayanamadı ,ağlayarak yataktan kalktı ferda.Anne ve babasının yattığı odaya yöneldi,bir yandan onlara seslenirken,el yardımıylada lambayı açmak için prize uzanmaya çalışıyordu,zorlada olsa ışığı yaktı...Anneside,babasıda yatakda yoktu.Yatak hiç bozulmamıştı.Daha bir korkusu artmış,evin bütün odalarını,banyo,mutfak,tuvalet,kiler dahil ağlayarak dolaşmış,avazı çıktığınca bağırmıştı...ama evde kimse yoktu.Sokak kapısına yöneldi açmaya çalıştı, kilitliydi,anahtarda üzerinde yoktu...Yandaki camı açmaya çalıştı,bir türlü kolu çeviremedi,gücü yetmemişti.Yağmur halen bardaktan boşanırcasına büyük bir gürültüyle yağıyor,durmak bilmiyordu.Yağmurun sesi,onun sesini bastırıyor,zaten ağlamaktan kısılmaya yön tutmuş sesi ,gök gürültüsüyle karışık yağmur sesinin içinde kayboluveriyordu.Çok korkmuştu ferda.Camı açmak için çıktığı iskemleden indi,kilere yöneldi,babasının takım çantasından bir çekiç aldı,az önce açmaya çalıştığı cama tümgücüyle vurdu,cam kırılmıştı.Ordan ağzını uzatarak sesini duyurmak gailesile seslendi,seslendi...Yine cevap veren yoktu.Orada ne kadar kaldı,nekadar ağladı bilmiyordu,bağırmaktan artık sesi çıkmaz olmuştu.Bir süre sonra kapıda çevrilen anahtar sesini duydu,kapı açılmıştı,ilk annesi göründü kapıdan,sırılsıklam ıslanmıştı yağmur suyu eteklerinden damlıyordu,ardından babası göründü oda aynıydı paçalarından sular damlıyordu. Ellerinde kocaman iki çuval vardı.Koşarak sarıldı annesine.Babasıda kuçakladı,besbelli korkusu yüzüne çok vurmuştu,çıkmayan sesiyle hala ağlıyordu.Camı kırdığına kızmamıştı o gece babası,belliki evde yalnız bıraktıkları için suçluluk duygusu duyuyordu.Kıyafetlerini değiştiler,ferdayı sakinleştirdiler,yat diye ısrarda etmediler,oturduğu yerde onları gözlemledi o gecenin yarısında ferda. Babası çuvalları açtı,içinden kara kaplı kocaman kitaplar vardı,bazıları bordo renkli küçük ama kalın kitaplardı.Onları önce üstüste dizdi,sonra sıraladı,daha sonra komidinin kapaklı bölümüne yerleştirdi.Annesi çok yorgun ve uykusuz görünüyordu,yüzünde tuaf bir korku,gözlerinde endişe okunuyordu.Belkide hissetmişti o geceden sonra hiçbirşeyin eskisi gibi olamayacağını.
Ferdanın babası, o zamanlar koyu bir demokrat partiliydi,Menderesin resmi,Atatürk portresinin yanında bir çerçeve içerisinde yan yan asılıydı.İhtilalden sonra bile menderese ait çerçeve yerinden kaldırılmamış,sadece üzerine bir örtü örtülmüştü.Onun,Adnan Menderesin asıldığı günkü üzüntüsünü,çocuk aklıyla teseliye bile kalkmıştı.Radyodan dinlenen ajanslardan çok anlamasada kötü birşeyler oduğunu algılıyabiliyordu.O gün hafızasına,karşı komşu niyazi beyin,nesrinin babası olurdu kendisi..Karşılarındaki boş arsada ,kendi gibi,halk parti yandaşı arkadaşlarını alarak,sesli bir şekilde ellerini kaldırarak göbek atar gibi oynamaya başlaması,babasının balkon duvarından atlayarak o arsaya gidişini ve yumruk yumruğa yapılan kavgalarını,balkondan bakarak seyretmiş, bir haylide korkarak şahit olmuştu o nahoş güne.
İleriki zamanlarda,o gece gördüğü kitapların,o dönemin yasaklı kitapları arasında olduğnu öğrenecek,bir bir okunan o kitapların etkilerinin yaşam şekillerine yansımalarını,yaşanan büyük değişimi,aile fertlerini nasıl mutsuzluğa sürüklediğinin gözlemcisi olacaktır ferda...
Artık salondaki o buz camlı kapı hep kapalı tutuluyor,babası onlarla yemek bile yemiyor,işten geldiği gibi o odaya kapanıp sürekli o kitapları okuyordu.Yemeği önüne bir tepsi içinde konuyor,Çocuklar anneyle masada ayrı yemeklerini yiyorlardı, Babası,takım elbise giymiyor,kol düğmeleri,gravat iğneside takmıyordu artık.Bol bir pantolan,bogazına kadar kapanan gömlek giyiyor.Annesi ve ablası başlarını örtüyor,dışarı çıkarken siyah uzun bir kıyafete bürünüyorlardı.
Bir süre sonra babası, annesinin ve çocuklarında o kitapları okuyup anlatmaları konusunda baskı uygulamaya başlamıştı.Arapça,farsça ağırlıklı yazılmış o kitapları okumakta algilamakta bir hayli zordu.Bu yüzden sık sık kavgalar oluyor,anlamadığı için ablada ağabeyde baba tarafından hırpalanıyor,mani olmaya çalışan annede bu hırpalanmalardan nasibini alıyordu.Ferdanın annesi bir hayli yorulmuşru,çocukların bakımı ,ev işleri zaten zor başediyordu.Zavallı kadın çaresizlik içinde,yaşadıklarından artık iflas durumuna gelmiş sinirlerine hakim olamıyor oda bir başka şekilde çocukları hırpalıyordu.Evde bir panik ve korku hakim olmuştu.Bu yüzden,kavgalar sıklaşıyor,çoğuda şiddetle sonuçlanıyordu.Artık eve gelen misafirlerde çok farklıydı.Gelen kadınlar ve erkekler ayrı ayrı odalara alınıyor,annesi hazırladığı ikramları cam bölmeli kapının önüne bırakıyor,camı tıklatıp geri çekiliyor,babası ikramları içeri alıyordu.Ablası ise ya mutfakta annesine yardım ediyor ,yada kadınların olduğu odada oturup bir kadının anlattıklarını başı önünde dinliyordu.Yasak bir ferdaya işlemiyor,kadınların yanında sıkıldığında ususlca babasının yanına gidiyor,yapılan konuşmaları,ya babasını kucağında,yada dizlerinde göz kapakları uykuya yenilinceye değin dinliyordu.odadaki herkesi bir bir belleğinin derinliklerine resm ediyordu ferda....Muastafa sungur amcasını,sarı bayram amcayı,müslüm gündüz amcayı,evin sürekli müdavimleri arasındaki bu isimler,yasamın diğer zamanlarındada unutamayacağı isimler arasındaydı.Doğum gününde minyatür kepçe kevgir takımı hediye eden,zaman zama kucağında oturduğu o uzun boylu,o zamanlar bayağ da yakışıklı bulduğu o genç adamın yıllar sonra televizyonlarda aczmendi lideri olarak nahoş olaylarla televizyonlarda izleyeceğini nereden bilebilirdi ferda....Haftada enaz iki defa tekrarlanan bu toplantılarda o karakaplı kocaman kitaplardan satır satır birşeyler okunuyor,uzun uzun konuşmalar yapılıyor,ezanla birlikte toplu namazlar kılınıyordu.Namaz vakti ise kadınlar erkeklerin arkasında saf tutuyorlar,bazen oyun gibi algıladığı o safta, ferdada ayakta onlarla birlikte oluyordu.
O doğum gününde babası ferdaya,krmızı renkli üzeri boncuk ve pullarla işlenmiş çok şık bir terlik hediye etmişti ferdaya.Giymeye kıyamadığı o terliği ve bez bebeğini yatağının başucuna koyar uykuya varmadan uzun uzun seyrederdi.....
Ağustos ayı ortalarıydı,bir gece annesinin feryatları ile uyandı ferda,yanında uyuyan ablasıda kalkmış,karşı divanda uyun abide uyanıp ferdaların yanına oturmuş,ne olup bittiğini gelen bağırışma seslerinden anlamaya çalışıyorlardı sessizce korkarak.Bir süre sonra sesler kesilmiş üç kardeş aynı yatakda uykuya yenik düşüvermişlerdi.Daha sonraları ferda O büyük kavga öncesi,babası işten geldikten sonra annesi ve babasının yaptıkları seslerin yükseldiği hararetli konuşmaları,annesinin, babasına Kardeş olalım,bak çocuklarımız var ayrılmayalım diye yalvarışlarını,hayatının ileriki dönemlerinnde hep sorgulayacak,kafasındaki soru işaretlerine cevap arayacaktı....
Sabah kaltıklarında babası yoktu işe gitmişti.Annesinin ağlamaktan gözleri şişmişti,uykusuz bir gece geçirdiği yüzünden okunuyordu.
Henüz kahvaltı bile yapmamışlardıki kapı çaldı,gelen dayılarıydı birlikte birşeyler yendi. Daha sonra ,neler olup bittiğine dair sorular soruldu,Anne anlatıyor onlar dinliyordu.Ferda çokda bir şey çıkaramadığı o konuşmalardan sonra hasan dayısının annesine hadi,hadi hazırlan gidiyoruz deyişiyle irkildi.Annesi çocuklarım dedi,o hayırsızın çocuklarındanda hayır gelmez diye devam etti hasan dayısı,çabuk hazırlan gidiyoruz diye tekrarladı.Çarçabucak birşeyler bir bohçaya konuverdi.Bıkkınmıydı,yorgunmuydu yoksa yeterince sevmiyormuydu çocuklarını annesi hemen gidiyordu,üstelik ne küçük kardeş,ne bir başkası hiçbirini almadan ...Bir ara çaresizce abi, mustafam daha emiyor diyişini duydu...Hayır dedi onuda bırakacaksın...İçinden bir şeyler kopmuştu,kabullenilmesi çok zordu annesi onları bırakıp dayılarıyla gidiyordu, kalbi küt küt atıyor,nefes alamıyordu ferda boş bakışlarla biranda yavaşça annesine yaklaştı, beni al vallahi hiç üzmem seni dedi.Annesi duymuyordu bile cevap bile vermedi.,umudu azalmıştı belliydi onuda almayacaktı...
Çabuk davranması konusunda bir daha uyarıldı annesi,bir an önce gitmek istiyorlardı,çünki babası öğle yemeğine eve geliyordu acele etmeleri bundandı, onunla karşı karşıya gelmek istemiyorlardı.Henüz ne olup bittiğini anlamayan üç kardeş tüm olanları şaşkınlıkla ayakta izliyor,soramıyor,tepki gösteremiyorlardı.Nihayet anne hazırlanmış bahçe kapısından çıkmışlar bir yanında küçük dayısı bir yanında büyük dayıısı yola koyulmuşlar gidiyorlardı,bir an geriye doğru baktı annesi o bakış ferdayı cesaretlendirdi,koşmaya başladı peşlerinden,bir yandanda yalvaran bir sesle anne beni bırakma...anne ne olur beni al..diye tekrarlanan haykırışlarla peşlerinden koşuyordu.Birden küçük dayısı geri döndü,kendilerine doğru gelen ferdayı kuçakladı,ferdanın çırpınışları devam ediyordu eve getirdi,ablasına kapıyı kilitle çıkamasın diye tenbih yapıldıi...Haykırışa dönüşen ağlaması,tepelenmesi nekadar sürmüştü bilmiyordu,salya sümük uykuya dalıvermişti.Gözünü açtığında hertaraf karanlıktı,akşam olmuştu babasıda evdeydi.Sofra kurulmuş,büyük bir sesizlikle sofraya oturulmuş, ablanın komşu teyzeye sorarak yaptığı yemek tabaklara konmuştu. hiçbiri babaya tek bir kelime bile söyleyememişti kokudan sadece susmuşlardı.Ferda ağzına tek bir lokma daki koymadan kalmıştı sofradan.O gece ve daha sonraki ,birkaç günde ferdaya kimse yemek yedirememişti.
Gece kardeşinin ağlamalarını durduramamışlardı.gazoz şişesinden biberon yapmışlar,ağzınada bakkaldan aldıkları meme başlığını takıp içine süt doldurmuşlardı ama bebek ağzına almıyor diliyle itekliyordu..Annesinin memesi özlemişti,sıcaklığını özlemişti belliydi,ne yaptılarsa memeyi bir türlü ağzında tutamıyorlardı.Sonra çay kaşığı ile ağzına döktüler yavaş yavaş sütü,ablası kaşıkla yedirmeye çalışırken ferdada süt kasesini tutmuştu...Zor bir gece olmuştu o gece onlar için.
Ertesi sabah,babası işe gittikten hemen sonra kapı çalmış hepbirlikta kapyı açmışlardı,gelen annesiydi.Çok sevinmişlerdi hepside...Onlar sevinçle üzerine atılmıştı ama annenin onları sevmeye bile vakti yoktu,sütten memeleri şişmiş sabaha kadar sızlamış,bu yüzden küçük kardeşini almaya gelmişti.Ferda bir ümitle yine annesine yalvardı,ağladı,tepindi ama,hiçbiri fayda etmedi.... Annesi sadece kardeşini almayı tercih etmişti...O günlerde annesinin ailesi tarafından,nasıl bir baskı içinde tutulduğunun idrakı içinde olamayacak kadar küçüktü,küçük yüreği bu terk edilmişliği kabul edemiyordu.Birşeyi iyi hissediyordu artık anne ve babası asla bir daha yan yana olamayacaktı....
Anenin gidişinin ardından bütün yük ablanın üzerine kalmıştı,aslında oda daha çocuktu...Yaşından büyük davranıyor,komşu teyzeden aldığı yemek tariflerini uygulayarak yemek yapıyor,kardeşlerinin ihtiyaçlarını gidermek için inanılmaz çaba harcıyordu.Ama yetemiyordu.
Bir sabah kapının önünde ablasını ağlarken buldu ferda,yüzünü dizlerine kapamış sarsıla sarsıla ağlıyordu,yanına gitti,başını onun omzuna dayadı,bir eliylede beline sarıldı,sanki korkma yanındayım der gibiydi.Bir süre bu şekide oturdular ablasının ağlaması dinmişti,ama eliyle bir gözünü kapatıyordu,ferda yerinden kalkıp o eli tutmak istediğinde hiddetle itekleyiverdi ferdayı....İşte o anda gördüğü manzarayı,bakışlarındaki nefreti asla belleğinden bir ömür boyu çıkaramayacaktı ferda.Ablasının gözü mosmordu,gözbebeği kançanağı gibi kıpkırmızı olmuştu,çok acımıştı içi ferdanın,boynuna sarıldı iki kardeş hıçkırıklara boğuldular.Artık babasından nefret ediyor ve çok korkuyordu.En çok kardeşlerine yaptıkları onu korkutur olmuştu.Kardeşlerinin aksine ferdaya bir başka düşkünlüğü vardı babasının,onun şirinliği ,doğumu ile gerçekleşen hayalleri babasının gözünde ona ayrıcalık getirmişti,o yüzden onu şanslı kızım diyerek severdi...
Bir akşam babası ablasına yanına gelmesi için seslendi,henüz gözü tam iyileşmemişti,başı önünde efendim baba diyerek geldi yanına.Babası cebinden uzun ince bir kutu çıkardı,ablasına uzattı... Aç dedi...Çekinerek açtı ablası,paketin içinden deri kordonlu bir kol saati çıkmıştı,tak diye devam etti babası,gözlerindeki o tutuk sevincin farkına varmıştı ferda,tutuk,buruk bir sevinç...Ertesi gün ablasına bende takabilirmiyim demişti,ablası hiddetle hayır demişti,belliki son günlerde kendini değerli hissettiren bu armağanı kimselerle paylaşmak istemiyordu.O saatin neden verildiğini,İlerleyen zaman içinde çok iyi algılayacaktı yine ferda,babası yaptıklarından rahatsız olan vicdanını rahatlatıyordu bu şekilde sadece....
Annesiz günler,herbir kardeşi ayrı ayrı etkiliyordu,ablası içine kapanık olmuştu hepten,ağabeyi ise zaten şımartılarak büyümüştü erkek çocuğu diye,çok yaramaz ve huysuz olmuş,sık sık hakkındaki komşu şikayetleri,babasının elinde dayağa dönüşüyordu.Bu zamanlarda ablası ile ağlamaktan başka ellerinde gelen bişey yoktu.Yalvarmaları,yapma baba demeleri hep boşa gidiyordu.Yine böyle bir akşam onu döverek,sürükleyip küçük odaya soktu,içerden ağabeyinin sesi gelmiyordu iki kızkardeşin ağlamakdan şimiş gözlerini büyük bir korku kaplamıştı.Bir ara kapı açıldı kapı aralığından gördüğü manzara dehşet vericiydi,boynundan zincirle bağlamış,zincirin ucunu demir divana rapdetmişti,banyodan bir leğen getirmesini istedi ablasından,leğeni ihtiyacını gidersin diye yanına koyduktan sonra,buna ne ekmek ne su diye kükredi...Ferda ikinci büyük nefretini işte o anda duydu babasına,duyduğu çaresizlik nefretine nefret katıyordu.Abisi hiçbir tepki göstermiyor,sadece donuk bir ifadeyle bakınıyordu,sonra hızla kapı kapandı,anahtar kilitte döndü..Tek istediğ vardı o anda ferdanın babası anhtarı almasın diye içinden dua ediyordu.Onu kurtarmayı planlıyordu aklınca,duyduğu korkuyu bile unutturmuştu olanlar.Gece abla kardeş sabahı dar etmişlerdi,baba gider gitmez odaya girdiler,ablası pense yardımıyla zinciri zorlada olsa çıkarmış,,bu arada ferdanında, babası geri gelir korkusuyla kapı önünde gözcü olarak durmasını istemişti.Sonra seni tekrar aynı duruma getireceğim ama seni kurtaracam demişti ağlayarak kardeşine...Önce onu bir güzel doyurmuş sonrada dediğini yapmıştı ablası.Hemen akabinde ,bitişik komşularına, ne olur gelin kardeşime neler yaptığını görün diyerek seslenmişti,kadir amca,naciye teyze bir başka komşuyuda yanına alarak koşarak gelmişlerdi.Hemen polis çağırılmış,gelen polisler abisinin o haldeki resmin çekmişler sonrada polis jipine koyarak götürmüşlerdi.İki kız onu kurtarmanın rahatlığını,duydukları korku ve endişe dolu bekleyiş sürecinde hissedememişlerdi bile..Endişeli bekleyiş akşama kadar sürmüştü...Ferda yaşanılanlardan büyük bir utanç duyuyor,bırakıp gittiği için annesinede çok büüyük kızgınlık duyuyordu için için...Çaresiz yüreğinde isyan fırtınaları barındiriyordu.Bekleyiş akşama kadar sürmüştü,hava kararmaya yüz tutmuştuki babası yanında abisiyle eve döndü...O gece kimseye bişey demeden o cam bölmeli odaya girdi,ne sorguladı onları nede soru sordu...Kimseye bağırmadı,dövmedide...
Ertesigün üç kardeş evdeydiler, bir ara abisi hiçbirşey olmamış gibi,ablasının bütün itirazlarına rağmen babasının bisikletini çıkarmış,zorla pedala değen bacaklarıyla binmeye çalışmıştı evin önündeki yolda,ferda bahçe duvarından onun ,bayır yukarı binmeden gelişini,bayıraşağı bindiğinde sık sık düşüşünü seyretmişti,bir ara zincir atan bisikleti ters çevirerek tamire bile kalkmıiş,beceremeyincede yerine koyuvermişti bisikleti.Belkide bütün yapma diyerek edilen tembihlerin aksini yapması, onun olaylara duyduğu tepkinin bir göstergesiydi.Ablası ne yapsa artık ona sözünü geçiremiyordu.
Aslında üçüde,sevgisiz,ilgisiz,korkutulmuş,terkedilmiş,tercih edilmişlik duygu yumağı içerisinde kaybolmuşlardı...
Artık onlara pek kimse gelmez olmuştu,komşular babadan çekiniyor,buyüzden ne onlara kimse geliyor nede onlar komşulara gidiyordu,bütün bunlar yetmezmiş gibi akarabalar tarafındanda evde yalnızlaştırılmışlardı.Babannesi gelinini çok severdi,oğluna olan kızgınlığından oda gelmez olmuştu.Ardı ardına yaşanan bu korkunç olaylar,üçkardeşinde ileriki yaşamlarına yansıyacak,çekilen acıların herbirinin duyumsadığı şekliyle,farklı etkilenmelerin yansımaları yaşam yolculuklarına aksedecekti.
Ferda artık sık sık hastalanıyordu,benzi sapsarı,halsiz sürekli yatmak istiyordu.Günlerden bir gün kendini biraz iyi hissederek bahçeye çıktı.Bahçe duvarının üzerinden,karşıdaki boş arsada oyun oynayan arkadaşlarını seyrediyordu,hepside cıvıl cıvıl neşeyle oyunlar oynuyordu.Birden ayakları onu, onların yanına getirdi,hasta olduğunu,herşeyi unutup aralarına karıştı,oynarken herşey uçup gitmişti.Ebecilik oynuyorlardı,tamer, onu ebelemek için arkasından koşuyordu.Birden ensesinde,bir elin sertçe boynundan çektiğini hissetti,hiç arkasını dönmedi,bahçe kapısından içeri sokularak savruldu,yere düşmüştü.Başını kaldırmadı düştüğü yerden toparlanmaya çalışırken,ağlamadıda...Babası ,şimdi dedi cezalandırılmayı hakettinmi diyerek bir tokat patlattı ferdaya...Sonra hakettinmi cezayı diye tekrarlamıştı...Ferda başını sallamıştı sadece...Oyun oynamanın nasıl bir suç olabileceğini ,anlamakta güçlük çeksede başını sallamıştı evet demek ister gibi...Sonra abisine seslenmiş,tahta sandalyeyi boynuna geçirmiş,tek ayak üzerinde bir saat duracaksın demiş eve girmişti.Yorulan ayağından çok ,acıyan yanağından dahada çok,kalbi bir kez daha tuzla buz olmuştu ferdanın.Orda öyle kaldığı sürece başını yerden kaldırmamış,etrafına bakamamış,herkesin onu seyrettiğini düşünerek erimişti.Hava kararmaya yüz tutmuştu,sokak lambaları bir bir yanmaya başlamıştı,Ablası yanına geldi,haydi gir içeri dedi,çaresizce ferdanın yüzüne bakarak...Usulca eve girip,banyoda elini ayağını yıkadıktan sonra hemen yatağına yatmış,başını yorganın altına sokmuş,ağlamış,ağlamıştı...Bir düre sonra yemeğe gel diye seslendiğini duydu babasının,kalkmayıp uyuyormuş gibi yapmıştı,Ablasının uyumuş baba diyişini duydu...ertesi gün ağabeyini onunla dalga geçmesi onu kahretmişti,oysa o ona nekadar üzülüyor onun için gözyaşı döküyordu...Onun yüzündeki o alaycı ifade ürkütmüştü ferdayı,o hissiz alaycı ifadede merhamet yoktu ,kin vardı ve kinini yanlış kişiye kusuyordu ağabeyi.
Ferda, o olaydan sonra asla bir daha dışarı çıkmadı,bahçedeki meyva ağaçlarına tırmanmayı çok severdi,ağaçların üzerinden etrafı seyrederdi dallarındaki meyvaları yerken, bundanda büyük keyf alırdı.Artık canı bunuda yapmak istemiyordu....O günden sonra ferda ,hepten hastalanmıştı,yemek yemiyor yediklerini sürekli çıkarıyordu.Ablası çorba yapıp yatağında ona içirmeye çalışıyor,babası odanın kapııa gelip şöyle bir bakıp gidiyordu.Böyle kaç gün geçti bilmiyordu ferda ,yatağında sık sık annesini ve kardeşini düşünüyor, düşlüyordu,ikisinide çok özlemişti...
Br akşam,ablası yanına gelerek babam seni çağırıyor dedi...Zorla yatağından kaltı,yavaş yavaş o cam bölmeli odaya girdi babası tam karşıdaki koltukta oturuyordu.Gel dedi yan tarafındaki koltuğu göstererek usulca oturdu ferda,başını hiç yerden kaldırmadan.Yüzüme bak dedi babası,korkarak baktı babasının yüzüne....Çokmu istiyorsun annene gitmeyi diye devam etti....Bu adam biliyordu ve bile bile günlerdir eziyet ediyordu,annesini ve kardeşini çok özlediğini...Bu eziyetti..Aklından geçenleri söyleyemedi ferda...Sadece evet dedi yavaşça...Tamam dedi,şimdi git eşyalarını toparla..
Ferda hızla çıktı odadan,kapıyı kapatırken buraya getir hepsini,burada hazırla, demişti babası...Hemen mutfaktaki ablasının yanına gitmiş müjdeleyivermişti,hiç sesini çıkarmadan akan gözyaşlarını silmişti elinin tersiyle ablası.
Sonra ona ait ne varsa babasının bulunduğu odaya taşımıştı tek tek.En son oyuncaklarını ve ona, o yıl doğum gününde hediye edilenleri getirmiş hepsini odanın ortasına koymuştu.
Dizlerinin üzerine oturarak eşyalarını büyük bir özenle küçük valize yerleştirmiş,en üstüne,bezbebeğini,gözünden sakındığı ,giyemeye kıyamadığı,babasının aldığı o süslü terliğini,müslüm amcasının minyatür kepçe kevgir takımını kutusuyla yerleştirivermişti.Arada başını kaldırıp babasının yüzüne bakıyor,onun yüzündeki o hafif tebessümü anlamaya çalışıyordu...
Tam valizi kapatıyorduki..dur dedi babası,komidinin üzerinden küçük bir kutuyu eline alarak buda senin diye eline tutuşturuvermişti.Hiç açmadan onuda yerleştiriyorduki valize
dur dedi babası ... Kutunun içinde ne var merak etmedinmi diye sordu,biliyorum dedi usulca,nacar saat var... Bir an yüzü gerildi babasının,ferda işte dedi içinden vazgeçti göndermeyecek...O en son koyduklarını çıkart dedi, emir ifadesi taşıyan sesiyle....En son koydukların dediği en sevdikleriydi ferdanın,hiç tereddüt etmeden babasının isteğini ,çıkarıp koydu ,yere....Şimdi yüzüme bak dedi babası,Annene gidersen bunları getiremezsin,olsun dedi ferda onlar kalsın...Valizin kapağını örtmüş ben hazırım demişti babasının gözlerine gözlerini dikerek...Ondaki kararlılık babasını belkide korkutmuştu...
Ferda,annesini,ferda sevgiyi tercih etmişti bulacağını umarak....
Ferhan erdoğan