- 1404 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
AYYAŞ BİR ADAMIN AĞZINDAN ŞEREF'E
Girdiğime pişman olmuştum, bu pis keşmekeş meyhaneye.
Ama dışarısı çok soğuk, çok sessiz ve çok kimsesizdi.
Canım biraz kalabalık, birazda rakı çekmişti...
Bu kadar kimsesizlik içinde kavun, beyaz peynir yetmez rakının yanına
Biraz da gürültü gerek meze niyetine...
Hele birde şöyle az örselenmiş, bir hatun düştümü kısmetime
Diyecek olmaz keyfime. Ama nerdee...
İçerde bir karışıklık, bir gürültü, bir hengame...
Geri dönmek istedim, garson öyle bir baktı ki yüzüme
Çöküverdim olduğum yere.
Otuz saniye içinde masa donatılmıştı bile!
Aman içeyim kalkayım, bulaşmayayım kimseye diye
Ben fondip yaptıkça, çirkin garson dolduruyor yine...
Bir fondip, iki fondip, üç fondip...
’Abi yarasın iyi götürüyon valla’
Adam iltifat etti, ben de aynen iade,
’İçilmezmi senin gibi bir sakinin elinden’ diye.
Yeni bir şişe geldi önüme,
’Bizden küçük bir ikram delikanlı abimize’
Serde yiğitlik vardı ya, bir de delikanlılık eklendi üzerine..
Kırılan hayallerime, yıkılan ümitlerime,
Beni buraya getiren yalnızlığıma.. Kahrederken söve söve...
Bir adam ilişti gözüme, adamdan çok adamı andıran bir yaratığa benziyordu.
Saçı sakalı birbirine karışmış,
Sanki her şeyi burnu ve elleriyle hallediyordu...
Şarap bardağını kılların arasına götürüp boşaltıyor,
Boş bardağı masaya vurduktan sonra,
Elinin tersiyle kılları siliyordu.
Çİrkin garsona ’kimdir’ dedim
Allah’ım ne büyük bir suç işledim...
Neyse, hiç değilse bu sefer yalnız içmeyeceğim!
Kısmette az örselenmiş bir hatun olmadı,
Ama çok örselenmiş de olsa bir içki arkadaşım var benim!
’Hoş geldin hemşerim, afiyet olsun.’
’Şerefe’
’Şerefe, adın ne hemşerim?’
’Şerefe’
’Hemşerim iki muhabbet edelim, benim adım Ahmet sana ne diyelim?’
’Şerefe’
’Anladım abicim, senin adın Şeref abicim’
’Şerefe’
’Şerefine Şeref abicim’
Muhabbetimiz böyle hoş sohbet sürerken, ne devrilen şişeler,
Ne dökülen kadehler.. ne umurumda benim.
Paraysa cebimdeki kadar alacaklar.
Artık yalnız da değilim, dayak ta yemem.
Can arkadaşım, Şeref abim var benim!
’Şeref abi, Şeref abim nerdesin’
Yine çirkin garson geldi yanıma.
’Buyur abicim bir şeymi emrettin?’
’Ben tuvalete giderken buradaydı,
Can arkadaşım, Şeref abim nereye gitti?’
’Hesap abicim, onun adı Şeref değil abicim.’
’Bu ne biçim hesap? Benden iyimi bileceksin o benim can arkadaşım
Adı da Şeref!’
’Hesap abicim, Onun adı Şeref değil abicim’
’Ben bunu nasıl öderim, can arkadaşım o benim’
’Durun lan, vurmayın lan şerefsizler,
Şeref abim var benim’
’Ulan Şeref abi nerdesin lan Şeref abi’
’Ulan şerefsiz abi, insan can arkadaşını bırakır gidermi?’
’Şeref değil lan şerefsiz Onun adı şeref değil’
’Şeref işte şerefsizler, naptınız lan Şeref abime? Yeter lan vurmayın lan....’
Şimdi dışarısı çok daha soğuk,
Ama çok daha kalabalık ve çok daha gürültülü.
Bir sürü insan etrafıma toplanmış, yerdeki don gömlek adama bakarak,
Kimi gülüyor, kimi acıyor...
Kaçıyorum ordan, koşmaya çalışarak kah sendeleyerek, kah emekliyerek,
Terkedilmiş eski, yıkık dökük bir eve atıyorum kendimi
Ve uykuya teslim ediyorum, alkole yenilmiş bedenimi...
Of bu ne biçim baş ağrısı, burası neresi, nerdeyim ben, elbiselerim nerde?
Peki bu eski palto kimin, kim örttü üzerime?
Ben tekrar sarılıp bu eski paltoya, evime doğru sallanarak yürürken,
Başka bir kalabalık, yol kenarında birinin ardından son sözlerini söylüyordu.
Bir duvarın dibine saklanarak ve gelen sesleri uzaktan dinleyerek,
Kalabalığın dağılmasını beklemek istedim.
’Kimdi nereden gelmişti, kimse bilmezdi’
’Evet zararsızdı, hemde kimsesizdi’
’Kimseyle konuşmaz O hep şerefe derdi’
’Başka şey bilmezdi, sadece şerefe derdi’
’Evet sadece şerefe derdi’
’Eski bir paltosu vardı, siyahmı kahverengimi?’
’Öyle kirliydi ki, rengi belli değildi’
’Neden öldüğü bellimi?’
’Donarak ölmüş besbelli’
’Evet ama mutlu bir gülümseme var yüzünde, sanki huzurlu gibi’
Kalabalık yavaş yavaş dağılırken, ben artık kendimdeydim.
O kimsesiz adam, hayal meyal hatırladığım
Dün geceki içki arkadaşım, benim Şeref abim.
Üzerimdeki onun paltosu, aman yarabbim!
Birden paltomun cebinde, bir şeyi sıktığımı farkettim.
Usulca elimi dışarı çıkarıp baktığımda ne göreyim.
Eski, yıpranmış bir nüfus cüzdanı, üzerinde yakışıklı bir adam resmi yüzü gülen...
ADI: FİKRİ
SOYADI: FİRARİ
BABA ADI: ŞEREF
ANA ADI: FAZİLET
DOĞUM YERİ: TÜRKİYE
DOĞUM TARİHİ: BİLİNMİYOR
MEDENİ HALİ: HİÇ EVLENEMEMİŞ
UYRUĞU: YURTSUZ
GÜLŞEN KARADAĞ
YORUMLAR
Okurken İstanbulun arka sokaklarındaki bar ve müzikholler aklıma geldi ve Aksaray, Beyoğlu gece yarısından sonra bu tür manzaralarla karşılaşabilir insan. Her semtinde kendine göre "Şarapçı" lakaplı birilieri vardır. Örneğin Sirkeci de Şarapçı Hüseyin vardı. iyi kalpli ve kendi açken bile ona verilen ekmeği yanındakilerle paylaşıyordu bir yıl bana hayat hikayesini anlatmasını bekleyip durdum ama nafile. En son sefil bir halde artık ömrünün son günleri yaklaşmış gibi bir halde, "beni bu hallere koyan sebeb nedir biliyor musun" dedi.
"Niyhayet karar verdi şimdi hayatını özetleyecek" diye sevinmiştim.
"Kazandıklarımı hep insanlarla paylaştım tek suçum benim aşırı paylaşımcı olmamda ve dürüstlükten kaybettim çünkü herkesi kendim gibi bildim. Sen sen ol hayatına(mal varlığına) bile güvenme, bir de en çok seni sırtında vuracak olanlar sevdiklerin olur."
En son olarak "pişman da değilim hayatı tanıyarak ömrümü geçirdim zaten arkamda delinin, şarapçının biridir derler öylese bir kul dünyada eksilse ne olur? demişti.
Ondan sonra garipceğizi görmedim, en son duyduğumda ebediyete göçtüğünü...
Evet, yazıyı okuyunca anlamamak mümkün müdür dünyada ne çok meçhullerin olduğu, ne çok akılı ama harcandığını? hatırlattı bize....
Teşekkürler efendim
Bu muamma köşk kime kaldı?
Sultan Süleymana kalmadıysa,
Kalmayacağı bile bile
Bu açgözlülük niyedir?
Ve canı gönülden kutladım bu gerçek hayatan kesiti/yazıyı.
Selam ve saygılarımla
Gülşen KARADAĞ
Gülşen KARADAĞ
Gülşen KARADAĞ
Gülşen KARADAĞ
Uzun ama guzel anlamlı bir yazı okudum. Şiirsel bir anlatım. Yaşanmış bir hayat hikayesi gibi geldi bana, belkide bir duş bilemiyorum. Ama duşundurucu bir yaklaşım vardı yazınızda. .......Saygılarımla,