TECESSÜS
Öyle bir evim olmalı ki, salonun ve holün tüm duvarlarında, hatta yatak odasında bile boylu boyunca hükmünü sürmelı kitaplık. Okudukça coşmalı insan. İki üç ayda bir okunup bitirilenler, kolilere konularak özenle kaldırılıp, yeni gelenler için yer açılmalı. Gözyaşlarıyla “bu kalsın, eh hadi bunu kaldıralım bari” diyerek boyun bükerek kapatılmalı kolinin içerisine. Gidenlerin arkasından, bir hüzünlü tören düzenlenmeli kalpte.
Devrin yeni sultanlığı, asla kullanıldığına şahit olmadığım, gümüş eşyaları saklamaya sergilemeye meraklı gümüşlükler. Adeta bir müze ev edasında içlerine ışıklandırma bile yapılmış kimi yerlerde. Neyimize gerektiyse. Ağacın hakikaten israf edildiği en lüzumsuz mobilya esasında. Oturmak için birbirine çatılmış sedirler arzuluyorum çocukluğumdan beridir. Koltuk sevdasından uzak oluşum o günlere rast gelir. Rahmet olası babacığım her işini kendi halletmede mahir bir kişiydi. Bu sebeple hazırlattığı kavak ağacı menşeli somyalarımızı, mübarek elleriyle çakmıştı. Bundandır eski kotları bile atamayıp pratik çantalar yaparak zevkle kullanabilmem. Eskisi olmayan insanlarız biz.
Bu sebeple hanemize buyur ettiklerimiz, edep üzere gelip gidecek olanlardır. Eğri bir hal varsa, usulca bizlerle birlikte muhabbet ve meşverette, hallerinin düzelmesini bekleriz. Ekseriyetle de ciddi neticeler alınır böyle evlatlar ve dostlarda. Onlardaki bu iyileşme, bizleri zenginleştirir. Yüzlerimizi döneriz dönülmesi gereken haneye. Oradan gelen ilham ile, sabrı, şefkati, gönlü zenginleştirip, dayanmaya muktedir oluruz yaşanan sıkıntılara.
Hayatta bir kütüphaneye bir de muhabbet ehli olana bir hasretliğimiz vardır.
“Bu iki hal üzere tecessüs’ün ne gibi bir ilgisi vardır madem” diyecek, lisanımızı bilen dostlarımız. Hemen anlatalım…
Tecessüs, kelime anlamıyla “iç yüzünü araştırma merakı” demektir. Uzun zamandır sahip çıkamadıklarımızın arasında, bir de dünyanın en zengin dili olarak bilinen Türkçemiz. Unutulmuş kelimelerimiz, deyimlerimiz… Kelimenin şiirsel güzelliği bir tarafa, ifadeye katacağı zarafet ayrı bir tarafa…
Hayatımızda olmasını arzuladığımız iki önemli şeyden biri, yeni insanlarla meşverettir demiştik. Bazen düşünüyorum da, bu muhabbetlerde kişilere isminin dışında bir soru sormamışız. Bir sıkıntısı bulunması halinde, görebilmişsek ifade etmeden cevap verebilmeye, görememiş isek de sıkıntıyı dinleyerek, bildiğimiz yolu göstermenin talibi olmuşuz. Ama asla ve kat’i surette, haklarında tecessüse meyletmemişiz. Öyle de olmak gerektiğinde uzlaştığımız iyi ve büyük dostlarımız olmuş her daim etrafımızda.
Bu anlamda zamane gençlerini, yahut dibine darı ekmekten hoşlananları suçlamak haza, haddimiz değildir. Bir meraktır bu da belki. Gelip geçici bir rahatsızlıktır diyelim ve şifa dileyelim yine de. Bir zamanlar, bizimde böyle zevklerimiz var mıydı diye düşünüyorum. Elimi vicdanıma da koyuyorum. Hamdolsun az hasletlerimizden biri olarak çıkıyor karşıma. Belki de kurtuluşumuza vesile olabilecek huylarımızdan biridir diyerek, seviniyorum kendimce. Evvelden beri ilgili bir ilgisizlikte, kendi halimde yaşarken, etrafımda birçok konuşmalar gerçekleşip durdu. Herkeste olduğu hal üzere. Lakin mümkün mertebe gizli idiyse duymazlıktan, ihtiyaç var idiyse nara gönüllü olurcasına, meselelerin hallinde bulduk kendimizi. Belki de bu sebeple, etrafımızdaki kişiler bizleri kör kuyu hükmüyle, dostluklarına layık buldular. Bir saatten sonra yenisini kabul edemeyecek hallere gelmiş olsak ta, kıyamayacak kadar yumuşak bir kalple yaratıldığımızdan, kayıtsız da kalamadık.
Bizde tecessüs kitabımızda başladı. Kitap okumanın, bilinen adabının dışındaki tüm ritüellerle birlikte, ciddi ciddi cildi sevilerek kapağı öpülerek alınıp okunur bizde kitap. Kitabın basım evi emeği geçenlerin –tanınmasalar bile- isimleri okunmadan kitaba başlanmaz. Her sayfa hızlıca bir defa okunduktan sonra, hoşa gitmiş ve ciddi bir emek, gönül zenginliği görülmüşse başucuna konularak, yeniden ve yeniden şiir okurcasına, noktası virgülüne dikkat edilerek okunur. Bunu “satır aralarında, yazılan bir gizli mana var mı?” sorusu izler. Merakımız geçene ve gerçekten bir kitabın dibine darı ekilene kadar.
Zamanın getirdiği hızla, yetişilemezmiş gibi görünen akışa ayak uydurmuş, bir çok düşünce insanı, bir kaç önemli noktanın altını çizmek adına, daha kısa gönüllü gönülsüz yazılmış gibi eserler çıkartıyor olsalar da, mütefekkir addettiklerimiz hala uzun cümleler kurmaya devam ediyorlar şükür olsun. Üstelik sahip oldukları hiç bir zenginlikten vaz geçmeden. Dile hakim bir kararlılıkla okumaktan son derece büyük lezzet aldığımız ve tecessüsümüze şükran duyduğumuz mütefekkirlerimizi okumanın bahtiyarlığındayız.
Dönem dönem sevildiğimizi gördüğümüz dostlarımızın, üzerimizde gördükleri “iyi kalem olacaksın” temennilerine, bugünlerde gülümsüyoruz. Kalbimizde, onlara verilecek bir tek cevap saklı şimdilerde.
“Daha çok yontulmamız lazım”…
***
*Meşveret: Fikir edinmek için konuşup görüşme. Görüşme meclisi.
*Muhabbet:Sevgi, sohbet.
*Mütefekkir: Derin meseleleri düşünen, Çok bilgili, alim.
*Haslet: Huy, Yaradılıştan olan tabiat.
YORUMLAR
Azizem...
tarihine, diline, kültürüne velhasıl mazinin kıymet ve değerlerine itibar ettiğin için, öncelikle teşekkür ediyorum kendi adıma...
aksini iddia edenlerin de durup etraflıca düşünmelerini dilerim...
reddedişlerin yok oluşlara sürüklediği bir merhaleye geldik ki, gelecek endişesi taşır olduk ülkemiz adına...
bu konuda ciltler yazabilecek kadar dolu ve üzgün hissederim kendimi hep...
gönlün ve kalemin aşk, aşkın daim olsun azizem...
sevgimle...cg
denilecek çok şeyi demişsin...ben işgal etmek istemiyorum
yazınız cok hoşuma gitti..ben kendimden cok şey bulduğum için belkide..ayrıca anlatımınız bir harika..gereksiz bulmuşumdur bende vitrini koltukları..birer kişilik .hep hayalimdir ahşap sedirlerden oluşan,büyük odaları olan avlusu ..bahcesi..misafirlerle oturup hoş geceler gecirmek için kurulmuş somyeler.. of ...of.. daldım yine..aldınız benden beni.. kitaplar..hastalık okumak bende yerde bile bir yazı görsem okuyacagım..özellikle ..bazen yoldan gecerken bile okuduğum yerleri bi daha okurum..carşıya cıktımmı bilirler ki yine kitap almışım.. saklarım onları .. am kötü bir huyum vardır ..bende her şey istesinler veririm ..ama kitaplarım inan kıyamıyorum..veriyorum ya vermiyorlar .kaybediyorlar..yada yırtık yıpranmış olarak geri gelince innanın bir insana yapılmış gibi için sızlıyor..onlara aşığım desem ..:)
yüreğinize sağlık..cok hoş bir sohbetti..hiç bitmesin isdedim.