- 906 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
RUHUN AÇLIĞI
Öğle çok yedim ki, açlıktan ölüyorum !...
Dünyamız, dünyalılar.. Farklı bir eşikteyiz..İnsanlığımıza söylenecek söz yok elbet, yine bildik insanız, insanlarız...Ellerimiz, ayaklarımız, gözlerimiz, gönlümüz, aklımız ve ruhumuz yine var. Varolmasına var, evet, değişen şey, gerekler dünyası ve bu gereklerin ruhumuzda ki yansımaları... Hem de çok değişti...
Nasıl bir değişim bu ? Bizden önceki onbeş neslin yaşadığı kümülatif değişimi, bizler bir kuşak olarak yaşadık; bir kuşak, bir nesil için bu çok ağır bir yük ! Nimetleri elbet var, ama, o denli de ağır külfetleri olan bir değişim...
Dünya hiç yedi milyar insanı birarada tanımadı, bu yeni bişey. Teknoloji; hız ve yeni bilgi ile harmanlanan bir yeni. Yeni sorunlar üreten de bir yeni. Aslında hepimiz bu yeni dünyanın acemisiyiz. Biliyorum diyene aldanmamalı...Hepimiz bu yeni dünyayı, yeni bakış, duruş, düşüncelerle algılamaya çalışıyoruz. Doğru kimin cebindedir bilmiyoruz ! Geçmişte olduğu gibi deneyip, yanılıp, yolumuza devam ediyoruz...
Küresel sorunlarımız var, ülke sorunlarımız var, kişisel sorunlarımız var. Çoğu gelişmeler ve sorunlar, bizden bağımsız devam ediyor..Ancak dönüşleri mutlaka bize oluyor. Çoğu kez de yaman oluyor !...Fert olarak zaman zaman sorunlar karşısında apışıp kalıyoruz. Bu dönüşler, erkek, kadın, ruhlarımızda, yani içimizde derin yaralar açıyor ! Müşahhas bir ruh tarifi olmadığı için; "içimiz" olarak tanımlamayı uygun buluyorum. İçimiz, o denli hızlı, hayal, heyula, gerçek ve acılarla, her yeni gün dolup boşalıyor..Bu denli yoğun, dolma boşalma, değişme, bizi şaşkın bırakıyor. Bu yeni eşikte hepimiz biraz şaşkınız aslında...En fecisi de kendimize yetmemek... İnsanlar dünde kendilerine yetmiyordu, ama, hayatın, hayatların çok dingin seyretmesi, dünyalarının, bilgilerinin sınırlı olması nedeniyle, ruhen çok yara almadan hayatlarını sürdürebiliyordular. Kendilerini tatmin eden, avutan, güven veren kendilerince inançları vardı. Güven duydukları saiklere hayatlarını, birtür inançlarını ihale ederek sorumluluktan kurtulduklarına inanırlardı. Bu durum, çoğu insan için, güvenli ve yeterli bir yaşamaktı. Toplumsal ve hiyerarşik diziliş ve devinimin hakkından geldiklerine inanırlardı. Kendilerince biraz da mutluydular belki.
Yeni eşikte, hayat ve hayatlar, dinginliğini kaybetti. Hepimiz, kendimizi, sapanla fırlatılmış taşlar gibi hissediyoruz. Sarıldığımız her şey, ya taş çıkıyor, yahut sıktığımız taşın suyunu çıkarıyoruz !...Nasıl olacak ?
Bence, uzun hesaplar yapma devri çoktan geçti. İçimiz nasıl çokgenliyse, hesaplarımızda çokgenli ve hızla değişken olmak durumunda. Birşeyi gözden kaçırmamalı ; eskiden hayatın dinginliği, insanları kaosa sürükler ve değişime zorlardı. Toplumlar, düşünce anarşistleri üretirdi. Şimdi çoğu katmanlarda hayat farklı seyrediyor...Hayata dinginlik tavsiye eden, çoğu dini kaynaklı öngürüler öne çıkıyor. Ruhumuzu asude bir iklime çekecek dinginliği hayal ediyor çoğumuz...
Durgun gölleri sevmedik, fırtınadan da hoşlanmıyoruz..Belli ki, mutedil dalgalı, asude bir iklim istiyoruz...Dünyada ve bizde, bestseller olan kitaplara baktığımızda, bunun daha çok böyle olduğunu sezinliyoruz. İnsanlar ruhlarında ki azadelikleri dindirecek, yeni naslar, sağlam doneler istiyor. Yükünün hafifleyeceğini düşleyerek bunu yapıyor.
Sapantaşı gibi fırlatılmak yerine, kendi irade ve isteği ile atlamayı talep ediyor bir bakıma. Bu tercihi yapamayan, kullanamayan bireyler, ağır yara alarak sarsılıyor! Çoğu özellikler insan olarak hepimizde ortak olsa da, erkeklerde ayrı, kadınlarda da ayrı yaralar açtığı muhakkak.
Sahi, çok yiyerek açlıktan bitab düşmek nasıl birşey sizce ?
YORUMLAR
Yeni eşikte, hayat ve hayatlar, dinginliğini kaybetti. Hepimiz, kendimizi, sapanla fırlatılmış taşlar gibi hissediyoruz. Sarıldığımız her şey, ya taş çıkıyor, yahut sıktığımız taşın suyunu çıkarıyoruz !...Nasıl olacak ?
Bence sıktığımız taşın suyunu pek çıkaramıyoruz gibi.
Yazınız düşündürücüydü. Varoluşumuzu irdelettiniz.
Sevgilerimle...