GÖKTÜRK MEHMET UYTUN HAKKINDA
ÇOCUK’CA GÖKTÜRK MEHMET UYTUN
İnsan.. bazen bir yerde doğuyor, iki yerde doğmuş oluyor.
Ve insan ki, yarım yamalak tanıdıkları tarafından bazen olmadığı şekil, manâ, düzen, ehliyet, karakter, seciye, lisan, hâl ve hayâle büründürülüyor.
Sonra, onu çok yakın, çok yakından da yakın tanıyanlara, bu oluşların sebeblerine galiba yorulmak kalıyor.
Ben; Şair, yazar, edebiyatçı ve çalışanı, aynı zamanda yürüttüğü dâvâsı, ruh ve aile yapısıyla, hattâ, bunlara biraz daha hattâ ilave edecek olursak, çektiği maddi ızdırablardan, sıhhi elemlerine kadar dünyasının dörtte üçünü tanıdığım Göktürk Mehmet Uytun’un Doğumhanesi’ni Elazığ Şehri olarak biliyorum. Zira Şair ve Yazarlar Derneği faaliyetlerimizin hiç birinde doğum yeri olarak Tunceli dediğine şahid olmadım. Yeri gelmişken şimdi, Kurucu Genel Muhasip’i olduğum YAZSANDER’in o Kurucular Listesi’nde kayıtlı şairin kimliğine bir bakalım isterseniz: “Göktürk Mehmet Uytun. B. Devlet Meteoroloji Genel Müd. Eğitim Müdürü, Eğitimci –Şair-Yazar. Ahmet Çavuş Durağı Bahtiyar Sok. 35/14 Keçiören/ANKARA (1935 Doğumlu Tahsin oğlu)”
Evet, benim bildiğim Elazığ Şehri’ni Uytun ise taa.. 1987’li yıllarda bize gönderdiği bir mektubunda beyan buyurmuştu. Sonra, Sonsözcü’de: “Göktürk Mehmet Uytun, 1935 yılında Elazığ’da doğdu” diye bu şehri adeta yeniden teyid etmiştir.
Şimdi bazı kaynaklarda, şairin Doğumhanesi Tunceli Çemişgezek olarak geçmekte.. Bir kere bu tashihin düzeltilmesi gerekiyor. Ve o tashihi de rahmetli, vefatından yıllar öncesinde Sonsözcü’de yayınlattığı Arif Nihat Asya ile ilgili makalesinin devamında ‘Kim Kimdir?’ sorusuyla gerçekleştiriyor. İşte Uytun’un kendi ifadeleriyle biyografisinin asli şekli;
“Kim Kimdir?
Göktürk Mehmet Uytun, 1935 yılında Elazığ’da doğdu. 1957’de Balıkesir Necatibey Eğitim Enstitüsü’nden mezun oldu. Yurdun çeşitli illerinde öğretmen ve idareci olarak görev yaptı.
1964-1974 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu’nda 10 yıl süreyle Uzman olarak çalıştı. Daha sonra kurum değiştirerek Başbakanlığa geçti. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü’nde Personel ve Eğitim Müdürlüğü görevlerinde bulundu. 1990 yılında kendi isteğiyle emekli oldu.
Göktürk Mehmet Uytun, ortaokul yıllarında iken şiir yazmaya başladı. Bugüne kadar; (o günkü Yıl; 1988) 25 kitap, 3 dergi, 1 gazete yayınladı. 18 ders ve yardımcı ders kitaplarında; şiir, hikâye ve yazıları yer aldı.
Toprak, Türk Yurdu, Serdengeçti, Büyük Doğu, Orkun, Hisar, Defne, Türk Edebiyatı, Milli Kültür, Hareket, Türk Birliği, Milli Eğitim, Bahçe, Öğretmen, Tohum, Filiz, Ümit, Doğuş, Edebiyat, Boğaziçi, Türk Dili, Diyanet, Kervan, Diyanet Çocuk, Çınar, Sur, Yağmur, Erciyes gibi dergilerde, Medeniyet, Zafer, Tercüman, Sonhavadis, Bizim Anadolu, Hergün, Ortadoğu, Millet, Adalet, Devlet, Türkiye, Akit, Keçiören Polikliniği, Gündüz, Kurultay gibi gazetelerde yazdı.
Aylık (Orkun) ve (Çemişgezek) dergileriyle (Çocuk Gazetesi) sahipliğini yaptı. (Şeker Çocuk) dergisini kurarak bu derginin 8 sayısını çıkardı.
Milli ve manevi kültürümüze hizmet etmek gayesiyle kurulan (Şairler-Yazarlar ve Sanatsevenler Derneği) Genel Başkanı olan Göktürk Mehmet Uytun, 1996 yılında İlesam’ın açmış olduğu Arif Nihat Asya şiir yarışmasında birinci olarak ödül aldı.
1998 yılında Ankkara Üniversitesi Kastamonu Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, (Göktürk Mehmet Uytun’un hayatı, sanatı, eserleri ve çocuk edebiyatımızdaki yeri) konulu 170 sayfalık bir tez hazırlattı.
Çeşitli Kültür, Sanat ve Edebiyat dergilerinde, gazetelerde yazmakta olan şair, Ankara Keçiören’de (CİCİ ANNE YUVA-GÜNDÜZ BAKIMEVİ VE EĞİTİM HİZMETLERİ’NİN) sahibidir.”
EKLER:
Anlattığı şairliği ve yazarlığı itibariyle tanıdığımızı zannettiğimiz Göktürk Mehmet Uytun ile en yakınında olmam kaydıyla, bir çok insanın vakıf olamayacağı sırlı ve sırsız hatıralara sahibim. Sırlı yanları bizde kalmak kaydıyla, onun manevi şahsına yakışan birkaç detayı ifade edecek olursak; “Göktürk Mehmet Uytun, yazı hayatının büyük bir bölümünü Çocuk Edebiyatı üzerine tahsis etti. Bunun bir örneği sade bir eser olsa da Edebiyat ve Çocuk isimli kitabıdır. Bizim, Uytun ile taa 1987’li yıllardan başlayan ve sonra hiç inkitaya uğramadan devam eden samimi, faal ve etkili bir dostluğumuz vardır. Ben O’nunla Ankara’yı kendime, O da benimle Sincan ve yöresini kendisine edebi sofra bilmiştir. Sık sık geldiği Lale Şehri’nde sosyal ve kültürel faaliyetlerden bürokratik tanışmalara kadar bir çok toplantılarda yer almıştır.
Hayata geçirebilmek için aile hayatından tutun da mali krizine kriz ekleyerek para harcamasına kadar bin bir türlü fedakârlık yaptığı ve bizi de bu müşküllerine ortak ettiği O Göktürk Ağabey ile ben; varıp Bala’nın Tol Köyü’nde yaptığımız Sabah kahvaltısından, güzel insan Hamdi Mert’in ardında ‘bütün şairler haydin safa’ nidasıyla kıldığımız öğle ve ikindi namazlarına.. Kırşehir Saruhanlı’da Yunus Emre Fidanlığı’nda 9 büyükbaş hayvan etinden iki gram payımıza et düşmeyip günü köylülerin getirdiği pilav ve yoğurt haslığıyla geçirdiğimize ve bunun hikmetine de Cacabey’de vâsıl olduğumuza kadar, içinde sayısız hatıraları muhafaza eden gün değil, yılları yaşamışım.
Ki, en yoğun gazetecilik ve hattâ televizyonculuk dönemlerimde, edebi hizmette müşkülpesent bir şair ile dost olmanın nazını çekmişim. Mektup üstüne mektup, emir üstüne emir.. toplantı üstüne toplantı.. Bütün gaye, ülkeye ses ve nefes olabilecek idealist gençleri sanki, “bir gün başa gelecek faniliğe rest çekecek bir gerçeğin temsilcileri olabilsinler” diye ülke adına, dâvâ adına yetiştirmek..
Yoksa, ideal ve milli heyecan yoksulu kim, rızkını ve nefesini bedeninden ayrı bir bölgede harcamayı akıl kârı bilir..
Bizi de kendi tâbiiyetine alıştıran Göktürk Mehmet Uytun işte böyle birisiydi. Bulunduğu zaman, mekân ve insanlardan bir çok şikâyeti vardı. Ötekilerini ifşa, sanırım gıyabda iftira sayılır. Ama iki şikâyeti vardır ki, hiç unutamam. Birincisi; tıpkı paltosu yamalı milli şair Mehmet Âkif gibi mali sıkıntıların bir türlü yakasını bırakmadığı ve sonunda ızdırabının, mesanelerine vurup bize; “çok fenayım Bekirciğim. Ben böyle bir acı görmedim!” diye sızlandığı.. İkincisi; bu, sonu kısa süre sonra ölüme varan acısından önceki sıhhî ve hizmet bâbında şaşaalı zamanlarında, yine bizi, rahmetli Alpaslan Türkeş’e; “Bekir Yalçınkaya dernekten istifa etti, ahengimiz bozuldu. Efendim geri gelsin” diye müracaat ve şikâyet edişiydi..
Buna rağmen, dönmediğimiz, aslında bizde kalan bir takım sebebleriyle dönemediğimiz o edeb mekânı kısa bir süre sonra da kapanacaktı. Sonra yıllarca nice ehil şair, yazar ve sanatı seven insan varsa kucaklayan, zamanı ve idealleri konuşturtan, sevgi saygı ve muhabbetlerinin artmasına, itibarların daha da çoğalmasına sebeb YAZSANDER Ocağı’nı, hatıraları ve bütün dökümanlarıyla kendi Çocuk Yuvası’na taşıyacaktı. Bir müddet de burada, ama çoğu gün yapayalnızlığı yaşayarak faaliyetlerini sürdürecekti.
Her insanın mutlaka bir göz ağrısı vardır. O ağrı, hafifliğini kaldırsa da ve bir buhran ötesi sızı hâline bürünüp içine yerleşse de söküp atmayı istemez. Göktürk Mehmet Uytun Ağabey, işte böyle bir insan misalinde, Resulümüz Hazret-i Muhammed (SAV)’in Hadis-i Şerif’i nazariyesinde; ‘sayfası kapanmayan eser bırakmak’ adına, çalıştı, çabaladı. 1935’te Elazığ’dan başlattığı Dünya yolculuğunu 2001 yılında Başkent Ankara’da tamamladı ve bize de ‘Vecelle’ okutarak bâki vedasını gerçekleştirdi.
Allah, mekânı Cennet olanlardan eylemiştir inşallah..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.