- 2261 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
FATMA ÇETİN KABADAYI İLE RÖPORTAJ
FATMA ÇETİN KABADAYI İLE RÖPORTAJ
............................................................................................
İleri Gazetesi olarak hikaye ve roman yazarı, eğitimci şair- yazar Fatma Çetin Kabadayı ile yaptığımız röportajı İleri okurlarıyla paylaşıyoruz.
A.SARGIN: Sayın F:Ç.Kabadayı, sizi hikaye ve romanlarınızla biliyoruz. Türk Edebiyatında adını duyurabilmek için mücadele veren bir eğitimci olarak İleri Okurlarına kendinizi tanıtır mısınız?
F.Ç.KABADAYI: Sizinle tanışmama vesile olan İleri Gazetesine ve size çok teşekkür etmek istiyorum. Ahmet Hocam, ben Kayseri ili Yeşilhisar ilçesi doğumluyum. 1974 yılında memur bir babanın beş çocuğundan ikincisi olarak dünyaya gelmişim. İyi ki de gelmişim, çünkü yaşamayı, insanları, çocukları ve doğayı çok seviyorum. Bizim zamanımızda ilköğretim yoktu. O yüzden ilkokulu okuduk biz. Ardından İmam Hatip Lisesi’nin ortaokulunu ve Cami Kebir Kur’an Kursunu bitirdim.
Kız meslek Lisesi ve derken üniversite. Yıllar bir çırpıda bitivermiş oldu. Mesleğe 97 de başladım. Çocuk Gelişimi ve Okul Öncesi Bölümünden mezun oldum fakat Okul öncesi Öğretmenliğini tercih ettim. Arada Kız Meslek Liselerine gidiyor olsak da ilk tercihimiz küçükler oluyor. Onlara güzel şeyler aşılamayı hedefliyorum ve elimden geleni de yapmağa çalışıyorum. On üç yıl boyunca değişik il, ilçe ve köylerde görev yaptım. Mesleğimi seviyorum. Küçükken de öğretmencilik oynadığımı hatırlatanlar oluyor bana...
“29 yaşında erkenden evlendim” esprisini çok yaparım çevreme. Bu evlilikten iki oğlum oldu. Hayatıma anlam kattılar ve yaşama daha çok bağladılar beni. Hatta anne olduktan sonra insan diyor ki: “Ben bugüne kadar ne için yaşamışım?” Evlenince iyi bir eş, çocuk olunca iyi bir ebeveyn olmak istiyor insan. Ben de kendime anne ve babamı örnek aldım. Onların bizi yetiştirdiği gibi çocuklarımı doğru şekilde yetiştirmeyi istiyorum.
Yazarlık hayatıma gelince. İşte o bir tutku. Hiç vazgeçemediğim bir tutku. İlk şiirimi ilkokul dönemimde bizim köyden Yaşar Amcama yazmıştım. Onun kavak ağacından düşüp ölmesi beni çok etkilemiş olmalıydı. Eşinin asfalta çıkıp taşıtları durdurmaya çalışmasını görmüştüm ve o dakikalar dün gibi aklımda. Yaşar amcamın ölümü üzerine yazdığım o ilk şiir uzun ve güzel bir şiirdi. Fakat şu an birkaç kıtasından başka bir de çocukluk işte diyebildiğim başlığı var aklımda. Şiirimin adı “Yaşar amcam yaşamaz oldu” idi. Şimdi hem mantıklı hem komik geliyor işin açıkçası. Sonra da kalemim hiç durmak bilmedi. Bilirsiniz bir çok yazar şiirle başlar yazı hayatına, devamında acı ve hüzünle beslenir eserleri.
A.SARGIN: Değerli hocam, bu güne kadar kaç eser hazırladınız, bunların kaçı yayımlandı. Hikaye ve romanlarınızın konularını nasıl seçiyorsunuz. Bu konuların hayatla ve gerçeklerle ilişkisi nedir?
F.Ç.KABADAYI: Ben yazdıklarımı bekletmeyi sevmiyorum. Sabırsızlığımdan öte, bir an önce paylaşma arzusu var içimde. Şuana kadar altı kitabım yayınlandı. Bunlardan üçü yardımcı ders kitabı. diğer üçü ise roman. Yazdığım hikayeleri daha çok köşe yazılarımda ve bazı internet sitelerinde değerlendiriyorum fakat birkaç yıl içinde bir hikaye kitabı çıkramayı da düşünmüyor değilim.
Şuan yayıma hazırlanan “Akıl Küpü” isimli bir masal kitabım var, önümüzdeki aylarda piyasada olacak Allah’ın izniyle. Bu yıl kendi öğrencilerimle yaptığım özel bir çalışmamın da son aşamasındayım. Onu da tamamladıktan sonra değerlendirmeyi düşünüyorum.
Konularını seçmek konusuna gelince; öyle katı bir kalıbım yok açıkçası. Bazen durakta bacağını sallayarak oturan bir genç bana ilham olabiliyor. Bir otobüs dolusu yolcudan ben aynı sayıda hikaye çıkabileceğine inanıyorum. Gözlem yapmayı çok seviyorum. Bundan vazgeçemediğim sürece de hep yazmaya çalışacağım.Özellikle olabilecek şeyleri yazmaya çalışıyorum. Uç noktalarda gezmek hoşuma gitmiyor. Romanlarımda herkes kendinden bir şeyler bulduğunu söylüyor. Bu da çok hoşuma gidiyor açıkçası. Bir de yazmak isteyip de yazamadığım bir çok konu olmuştur. Biliyorsunuz bir çok yazar var, biz ve yazar arkadaşlarımız yayınevlerinden sıkıntılar çekti ve çekiyor.
A.SARGIN: Fatma Hanım, eserlerinizi yayımladıktan sonra nasıl bir tepki alıyorsunuz? Olumlu , olumsuz mana da…Ülkemizde okuyucu kitlesinin az olduğunu düşünürseniz, Bu bağlamda eserlerinizi okutabilmek için neler yapıyorsunuz?
F.Ç: KABADAYI: Evet okuyucu az. Fakat neden? Çünkü bizde kitap okuma zamanında sevdirilmiyor. Dersine çalış, dersine çalış der dururuz. Hayır, önce okumayı sevmeli çocuk. Okumayı seven çocuk her şeyi başarır ve bunun da küçük yaşlardan itibaren kazanılacağına- kazandırılması gerektiğine inanıyorum. Çocuk ne görürse onu örnek alır. Evde baba okumaz, anne okumaz, abla, ağabey okumazsa çocuk da elbette okumaz.
Ben oğluma ilk kitabını altı aylıkken almıştım. Banyo kitabıydı. Banyo yaparken naylon sayfalarını çeviriyor, hayvan resimlerine bakıyordu. Şuan üç buçuk yaşında ve bakıcımızın kitap okumadığı günlerde şikayetleri diz boyu. Her akşam okunan kitabı bize dili döndüğünce anlatıyor. Bence önemli olan doğru kitabı da seçmeyi bilmektir. Şimdilerde bakıyorum da insanlar övülen kitapları alıyor fakat okumuyor. Sebep nedir peki? Çünkü doğru kitap değil. Seçim yanlış. Nasıl ki, gazete seçerken özeniyorsak kitap seçerken de zevklerimizi, ilgilerimizi göz önüne almalıyız. Yoksa aldığımız kitap bizi sıkar, okumaktan da soğuturuz kendimizi.
Yoksa insanların “Kitaplar pahalı” , “Vaktim yok” bahanelerine inanmıyorum. Ayda bir- iki kitap almak kimseyi zor duruma düşürmez. Bazen bir cümle için bile bir kitap fiatı ödemek gerekir diye düşünüyorum. Belki o cümle hayatımızı olumlu yönde değiştirecektir. Vakti gelince. Bu daha komik. Kitap okumaya günde yarım saat ayıramıyorsanız ya uzaydasınız, ya da dünyayı kurtaracak proje hazırlamakla meşgulsünüz. Çünkü televizyonda reklam araları dahi en az altı dakika ve hiçbir getirisi olmayan dizilere vakit harcayanlara inanın şaşıyorum ben.
Benim ders kitaplarım branşıyla ilgilenen öğretmenler tarafından biliniyor. Bazen gittiğim okullarda kendi kitabımla ders yaptıklarını görüp seviniyorum. Ya da isim olarak tanıdıklarında. Bu yılki günlük planları imzalarken kendi kitaplarımdan alıntılar gördükçe de çok mutlu oluyorum. Bu yazdıklarımın beğeniliyor olduğunu düşündürüyor bana.
Öğretmen emeklisi olduğunuz için bilirsiniz, okullara sık sık kitap tanıtımı için gelirler. Geçen ay yaşadığım bir anımı paylaşmak isterim sizlerle. O gün okulun çay ocağından sorumlu çalışanı Filiz Hanım izinliydi. Ben de zümre öğretmen arkadaşla idare odasındaydım. Müdür Beye ve kendimize çay ocağından çay getirdim. Tepsiyle içeri girdiğimde birileri yine kitap tanıtımı için gelmişlerdi. Müdürümüz bizim öğretmenimizde yazar, diyerek beni överken ismimi sordular. Sonra da şaşırdılar. Hocam biz sizin kitabı müthiş satıyoruz. Ben sizi Gazi Üniversitesinde görevli zannediyordum deyince ben de “Hayır bu beldede öğretmenim hatta bugün çay ocağına bakıyorum diyerek espri yaptım.
Romanlarımdan “Elveda Evliliğim” ve “Hoşça Kal Anne” isimli gençlik romanımı okuyup ağlayarak arayanlar çok oldu. Fakat son romanımın duygusal değil gerçekler olmasından dolayı genelde bu aralar “Bu da mı gerçek?” soruları ve “Bu sivri dilinle başına iş alacaksın! Bu da yazılır mı?” gibi tepkiler geliyor ve okuyanlar tarafından olumlu tepkiler alıyorum. Bunlar tabii ki, beni sevindiriyor.
A:SARGIN: Hocam, sevdiğiniz, örnek aldığınız yazarlar var mı? Türk Edebiyatında hangi yazarları seviyorsunuz? Örnek aldığınız yazarlar- şairler- romancılar var mı?
F.Ç.KABADAYI: Ben okuyorum. İlgimi çeken her kitabı. Yazarının adı, kaçıncı baskı olduğu hiç önemli değil. İhtiyacım olan kitabın bana bir şeyler kazandırabilmesi. Emeğe sonsuz saygım var. Fakat bizde şu var, yazarlar arasında “Şair çok, şiir yok.” Diyenler oluyor. Bazen katılmamak elde değil bu düşünceye... Ben şiir yazıyorum diyen her yazara şair diyemem. Anlamlı mı anlamsız mı, anlatmak istediği nedir, ben de bir duygu seli yaşatmasa dahi bir şeyler hissettirebiliyor mu, yoksa o şiiri ilhamla değil, zorlamayla mı yazmış arkadaşımız? Ben piyasa da gerekli gereksiz birçok kitap olduğunu düşünüyorum. Fakat olmasında zarar yok, kötüler olmasa iyilerin kıymeti anlaşılamazdı. Özellikle şiire değindim çünkü şiir gerçekten kabiliyet isteyen bir iş. Yoksa ben de yazardım.
A.SARGIN: Eserlerinizi tanıtma adına imza günleri yapıyor musunuz? Sizden Yozgat’ ta bir imza günü yapmanızı istesek hangi okulumuzda imza günü yapmayı düşünürdünüz?
F.Ç.KABADAYI: Evet, birçok imza günüm oldu. Duyurabildiğimiz ölçüde katılım oldu. Özellikle yazar arkadaşları burada teşvik etmek gerekir diye düşünüyorum. Siz yazara değer vermezseniz sizin yazdıklarınıza da değer verilmez. Bizim yazarlarımız, ben yazayım herkes benim eserlerimi okusun diye düşünüyorlar. Hayır, yaz ama sen de al, oku. Yazar yazarla dost olmalıdır. Kendimizi geliştirmek adına sürekli okumalıyız. Özellikle öğretmen arkadaşlarımızın az okuduğu kanaatindeyim. Benim iş arkadaşlarım her çıkan kitaplarımı alırlar fakat ellerinde başka kitaplar göremem. Hatır için değil de kendin için okumalı değil mi Ahmet Hocam? Zaten bize inen ilk ayette bu emredilmiyor mu?
Yozgat’ta imza günü..Neden olmasın. Elbette istenirsek geliriz. Ne demişler “Çağrılan yere erinme, çağrılmayan yerde görünme.” Mesela Tarihi Yozgat Lisesinde, ya da Erdoğan Akdağ Öğretmen Lisesinde kitaplarımın tanıtımı adına bir imza günü yapmayı isterdim.
A.SARGIN: Değerli hocam, sizi yakinen tanımak, eserlerinize ulaşmak ve okumak isteyecek okuyucularımız bu eserleri nerden nasıl temin edecekler?
F.Ç.KABADAYI: Bütün kitaplarım kitapevlerinde, Internet sitelerinde bulunmaktadır. Ayrıca tanışmak, görüşmek isteyenlere de kapımız her daim açıktır. Ben insanları, dostluğu, paylaşımı seven bir eğitimciyim.Eserlerimiz ülke genelinde tüm kitapçılarda var, arzu edenler siparişte verebilirler.
A.SARGIN: Sayın F.Ç. Kabadayı, çalışan, üreten bir hanım olarak, Eğitim camiasından eserlerinizi alan, okuluna davet eden, sizi örgencileriyle buluşturan kitap sevdalıları oluyor mu? Bu konuda ne söylemek istersiniz?
F:Ç.KABADAYI: Genelde okul öncesi kitaplarımı almış ve yakınımda olanlar kendi yazdıklarımı çocuklarla nasıl paylaştığımı görmek babında davet ediyorlar. Bunun dışında kitap imzalatmak ve tanışmak için gelenler oluyor. Ayrıca kaynak kitaplarımız pazarlamacılar tarafından ülke geneline ulaştırıyor.
A.SARGIN: Fatma Hocam, hedefinizde nasıl bir dünya var? Kaç eser çıkarmayı düşünüyorsunuz? Ya da şöyle diyelim yakalamak istediğiniz hedefler nelerdir?
F.Ç KABADAYI: Ben kitap sayısından çok ne kadar kesime ulaşabileceğimi düşünüyorum. Amacım O Henry gibi iyi bir hikayeci, Gogol gibi iyi bir romancı olmak. Arkamızda iyi eserler bırakamadıktan sonra 60-70 kitap yayımlamış olsak da hiçbir işe yaramaz diye düşünüyorum. Zaten kitaplar bilgi birikimi, düşünme, planlama, uygulama aşamalarıyla bir çok çaba gerektiren bir iş. Sabır ve zaman istiyor. Herkes yazar fakat, eseriniz kalıcı olamaz. Ben eserlerimle kalıcı olmak isterim.
A:SARGIN: Sayın F.Ç.Kabadayı hikaye ve romanlarınızın konusu gerçek hayattan mı, yoksa hayallerinizdeki kahramanlar mı? Bu seçimi nasıl yapıyorsunuz?
F.Ç.KABADAYI: Kahramanlar karışık. Bazen hayattan, bazen hayal dünyamızdan. Kurgularken ya da yazarken karakterler yerine oturduğunda onların nasıl davranacağını biliyorsunuz . Onlar seni yönlendiriyor. Ben “HOŞÇA KAL ANNE” romanımda ölümle ilgili satırı yazarken ağladığımı da, son romanımda birkaç bölümü her okuyuşumda kahkahalara boğulduğumu da biliyorum. Benim hissettiklerimi okuyucumda hissetmeli. Yoksa yazdıklarımın bir anlamı olmaz diye düşünüyorum.
A.SARGIN: Hocam, Yozgatlı Yazarlar ve Şairlerle diyalogunuz var mı?Yozgatlı Şair ve Yazarları nasıl değerlendiriyorsunuz?
F.Ç.KABADAYI:Yozgatlı Şairlerden bir kaçını tanıyabildim sadece. Çok takdir ediyorum hepsini de. Çok İyi çalışmalar yapıyorlar kanaatindeyim, güzel eserler sunuyorlar. Bizlere şevk veriyor, örnek oluyorlar. Hepsine sizin aracılığınızla selam ve saygılarımı yollamak isterim.
A.SARGIN: Saygıdeğer hocam, Yozgat’ ın tanıtımı adına Mücadele eden Yozgat Şairler ve Yazarlar Birliği size de ulaşarak Sürmeli Festivaline davet etti..İşleriniz nedeniyle bu katılımı bir başka tarihe bıraktınız. Sizce Yozgat’ın tanıtımı için neler yapılabilir? Bu yıl ki yapılacak olan Sürmeli Festivaline katılmayı düşünür müsünüz?
F.Ç.KABADAYI: Bu tür etkinliklere katılmayı çok istememe rağmen çocuklarımın çok küçük olması nedeniyle birkaç yıl mahrum kaldım. Bu yıl olmasa bile önümüzdeki yıllar inşallah katılacağım. Yozgat bizim kardeş şehrimiz. Sürmeli Festivalini de zaten duymayan kalmamış. Tanıtım için gerekli her şeyin yapıldığına gönülden inanıyorum.
A.SARGIN: Sayın hocam, çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Sizinle görüşmelerimiz devam edecek. Temenni ederiz ki, Türk Edebiyatında iyi bir yerde olursunuz, başarılarınıza başarı katarsınız. Bunların dışında Yozgatlı hemşerilerimize ve İleri Gazetesi okurlarına söylemek istediğiniz bir şey var mı? Ya da bir mesajınız?...
F.Ç. KBADAYI: Ben bütün Yozgatlılara selamlarımı iletiyor, hayırlı çalışmalar diliyorum. Görüşmek üzere diyorum, size de çok teşekkür etmek istiyorum.
A.SARGIN: Sayın F.Ç. Kabadayı, bize zaman ayırıp sorularımızı cevapladığınız için asıl biz teşekkür ediyoruz. Bundan sonraki hayatınızda da başarılar diliyoruz.. Yozgat’tan ve Yozgatlılardan sizlere selamlar yolluyoruz.
................................................
Ahmet SARGIN
Yozgat İleri Gazetesi
[email protected]
YORUMLAR
FATMA ÇETİN KABADAYI İLE RÖPORTAJ
............................................................................................
İleri Gazetesi olarak hikaye ve roman yazarı, eğitimci şair- yazar Fatma Çetin Kabadayı ile yaptığımız röportajı İleri okurlarıyla paylaşıyoruz.
A.SARGIN: Sayın F:Ç.Kabadayı, sizi hikaye ve romanlarınızla biliyoruz. Türk Edebiyatında adını duyurabilmek için mücadele veren bir eğitimci olarak İleri Okurlarına kendinizi tanıtır mısınız?
F.Ç.KABADAYI: Sizinle tanışmama vesile olan İleri Gazetesine ve size çok teşekkür etmek istiyorum. Ahmet Hocam, ben Kayseri ili Yeşilhisar ilçesi doğumluyum. 1974 yılında memur bir babanın beş çocuğundan ikincisi olarak dünyaya gelmişim. İyi ki de gelmişim, çünkü yaşamayı, insanları, çocukları ve doğayı çok seviyorum. Bizim zamanımızda ilköğretim yoktu. O yüzden ilkokulu okuduk biz. Ardından İmam Hatip Lisesi’nin ortaokulunu ve Cami Kebir Kur’an Kursunu bitirdim.
Kız meslek Lisesi ve derken üniversite. Yıllar bir çırpıda bitivermiş oldu. Mesleğe 97 de başladım. Çocuk Gelişimi ve Okul Öncesi Bölümünden mezun oldum fakat Okul öncesi Öğretmenliğini tercih ettim. Arada Kız Meslek Liselerine gidiyor olsak da ilk tercihimiz küçükler oluyor. Onlara güzel şeyler aşılamayı hedefliyorum ve elimden geleni de yapmağa çalışıyorum. On üç yıl boyunca değişik il, ilçe ve köylerde görev yaptım. Mesleğimi seviyorum. Küçükken de öğretmencilik oynadığımı hatırlatanlar oluyor bana...
“29 yaşında erkenden evlendim” esprisini çok yaparım çevreme. Bu evlilikten iki oğlum oldu. Hayatıma anlam kattılar ve yaşama daha çok bağladılar beni. Hatta anne olduktan sonra insan diyor ki: “Ben bugüne kadar ne için yaşamışım?” Evlenince iyi bir eş, çocuk olunca iyi bir ebeveyn olmak istiyor insan. Ben de kendime anne ve babamı örnek aldım. Onların bizi yetiştirdiği gibi çocuklarımı doğru şekilde yetiştirmeyi istiyorum.
Yazarlık hayatıma gelince. İşte o bir tutku. Hiç vazgeçemediğim bir tutku. İlk şiirimi ilkokul dönemimde bizim köyden Yaşar Amcama yazmıştım. Onun kavak ağacından düşüp ölmesi beni çok etkilemiş olmalıydı. Eşinin asfalta çıkıp taşıtları durdurmaya çalışmasını görmüştüm ve o dakikalar dün gibi aklımda. Yaşar amcamın ölümü üzerine yazdığım o ilk şiir uzun ve güzel bir şiirdi. Fakat şu an birkaç kıtasından başka bir de çocukluk işte diyebildiğim başlığı var aklımda. Şiirimin adı “Yaşar amcam yaşamaz oldu” idi. Şimdi hem mantıklı hem komik geliyor işin açıkçası. Sonra da kalemim hiç durmak bilmedi. Bilirsiniz bir çok yazar şiirle başlar yazı hayatına, devamında acı ve hüzünle beslenir eserleri.
A.SARGIN: Değerli hocam, bu güne kadar kaç eser hazırladınız, bunların kaçı yayımlandı. Hikaye ve romanlarınızın konularını nasıl seçiyorsunuz. Bu konuların hayatla ve gerçeklerle ilişkisi nedir?
F.Ç.KABADAYI: Ben yazdıklarımı bekletmeyi sevmiyorum. Sabırsızlığımdan öte, bir an önce paylaşma arzusu var içimde. Şuana kadar altı kitabım yayınlandı. Bunlardan üçü yardımcı ders kitabı. diğer üçü ise roman. Yazdığım hikayeleri daha çok köşe yazılarımda ve bazı internet sitelerinde değerlendiriyorum fakat birkaç yıl içinde bir hikaye kitabı çıkramayı da düşünmüyor değilim.
Şuan yayıma hazırlanan “Akıl Küpü” isimli bir masal kitabım var, önümüzdeki aylarda piyasada olacak Allah’ın izniyle. Bu yıl kendi öğrencilerimle yaptığım özel bir çalışmamın da son aşamasındayım. Onu da tamamladıktan sonra değerlendirmeyi düşünüyorum.
Konularını seçmek konusuna gelince; öyle katı bir kalıbım yok açıkçası. Bazen durakta bacağını sallayarak oturan bir genç bana ilham olabiliyor. Bir otobüs dolusu yolcudan ben aynı sayıda hikaye çıkabileceğine inanıyorum. Gözlem yapmayı çok seviyorum. Bundan vazgeçemediğim sürece de hep yazmaya çalışacağım.Özellikle olabilecek şeyleri yazmaya çalışıyorum. Uç noktalarda gezmek hoşuma gitmiyor. Romanlarımda herkes kendinden bir şeyler bulduğunu söylüyor. Bu da çok hoşuma gidiyor açıkçası. Bir de yazmak isteyip de yazamadığım bir çok konu olmuştur. Biliyorsunuz bir çok yazar var, biz ve yazar arkadaşlarımız yayınevlerinden sıkıntılar çekti ve çekiyor.
A.SARGIN: Fatma Hanım, eserlerinizi yayımladıktan sonra nasıl bir tepki alıyorsunuz? Olumlu , olumsuz mana da…Ülkemizde okuyucu kitlesinin az olduğunu düşünürseniz, Bu bağlamda eserlerinizi okutabilmek için neler yapıyorsunuz?
F.Ç: KABADAYI: Evet okuyucu az. Fakat neden? Çünkü bizde kitap okuma zamanında sevdirilmiyor. Dersine çalış, dersine çalış der dururuz. Hayır, önce okumayı sevmeli çocuk. Okumayı seven çocuk her şeyi başarır ve bunun da küçük yaşlardan itibaren kazanılacağına- kazandırılması gerektiğine inanıyorum. Çocuk ne görürse onu örnek alır. Evde baba okumaz, anne okumaz, abla, ağabey okumazsa çocuk da elbette okumaz.
Ben oğluma ilk kitabını altı aylıkken almıştım. Banyo kitabıydı. Banyo yaparken naylon sayfalarını çeviriyor, hayvan resimlerine bakıyordu. Şuan üç buçuk yaşında ve bakıcımızın kitap okumadığı günlerde şikayetleri diz boyu. Her akşam okunan kitabı bize dili döndüğünce anlatıyor. Bence önemli olan doğru kitabı da seçmeyi bilmektir. Şimdilerde bakıyorum da insanlar övülen kitapları alıyor fakat okumuyor. Sebep nedir peki? Çünkü doğru kitap değil. Seçim yanlış. Nasıl ki, gazete seçerken özeniyorsak kitap seçerken de zevklerimizi, ilgilerimizi göz önüne almalıyız. Yoksa aldığımız kitap bizi sıkar, okumaktan da soğuturuz kendimizi.
Yoksa insanların “Kitaplar pahalı” , “Vaktim yok” bahanelerine inanmıyorum. Ayda bir- iki kitap almak kimseyi zor duruma düşürmez. Bazen bir cümle için bile bir kitap fiatı ödemek gerekir diye düşünüyorum. Belki o cümle hayatımızı olumlu yönde değiştirecektir. Vakti gelince. Bu daha komik. Kitap okumaya günde yarım saat ayıramıyorsanız ya uzaydasınız, ya da dünyayı kurtaracak proje hazırlamakla meşgulsünüz. Çünkü televizyonda reklam araları dahi en az altı dakika ve hiçbir getirisi olmayan dizilere vakit harcayanlara inanın şaşıyorum ben.
Benim ders kitaplarım branşıyla ilgilenen öğretmenler tarafından biliniyor. Bazen gittiğim okullarda kendi kitabımla ders yaptıklarını görüp seviniyorum. Ya da isim olarak tanıdıklarında. Bu yılki günlük planları imzalarken kendi kitaplarımdan alıntılar gördükçe de çok mutlu oluyorum. Bu yazdıklarımın beğeniliyor olduğunu düşündürüyor bana.
Öğretmen emeklisi olduğunuz için bilirsiniz, okullara sık sık kitap tanıtımı için gelirler. Geçen ay yaşadığım bir anımı paylaşmak isterim sizlerle. O gün okulun çay ocağından sorumlu çalışanı Filiz Hanım izinliydi. Ben de zümre öğretmen arkadaşla idare odasındaydım. Müdür Beye ve kendimize çay ocağından çay getirdim. Tepsiyle içeri girdiğimde birileri yine kitap tanıtımı için gelmişlerdi. Müdürümüz bizim öğretmenimizde yazar, diyerek beni överken ismimi sordular. Sonra da şaşırdılar. Hocam biz sizin kitabı müthiş satıyoruz. Ben sizi Gazi Üniversitesinde görevli zannediyordum deyince ben de “Hayır bu beldede öğretmenim hatta bugün çay ocağına bakıyorum diyerek espri yaptım.
Romanlarımdan “Elveda Evliliğim” ve “Hoşça Kal Anne” isimli gençlik romanımı okuyup ağlayarak arayanlar çok oldu. Fakat son romanımın duygusal değil gerçekler olmasından dolayı genelde bu aralar “Bu da mı gerçek?” soruları ve “Bu sivri dilinle başına iş alacaksın! Bu da yazılır mı?” gibi tepkiler geliyor ve okuyanlar tarafından olumlu tepkiler alıyorum. Bunlar tabii ki, beni sevindiriyor.
A:SARGIN: Hocam, sevdiğiniz, örnek aldığınız yazarlar var mı? Türk Edebiyatında hangi yazarları seviyorsunuz? Örnek aldığınız yazarlar- şairler- romancılar var mı?
F.Ç.KABADAYI: Ben okuyorum. İlgimi çeken her kitabı. Yazarının adı, kaçıncı baskı olduğu hiç önemli değil. İhtiyacım olan kitabın bana bir şeyler kazandırabilmesi. Emeğe sonsuz saygım var. Fakat bizde şu var, yazarlar arasında “Şair çok, şiir yok.” Diyenler oluyor. Bazen katılmamak elde değil bu düşünceye... Ben şiir yazıyorum diyen her yazara şair diyemem. Anlamlı mı anlamsız mı, anlatmak istediği nedir, ben de bir duygu seli yaşatmasa dahi bir şeyler hissettirebiliyor mu, yoksa o şiiri ilhamla değil, zorlamayla mı yazmış arkadaşımız? Ben piyasa da gerekli gereksiz birçok kitap olduğunu düşünüyorum. Fakat olmasında zarar yok, kötüler olmasa iyilerin kıymeti anlaşılamazdı. Özellikle şiire değindim çünkü şiir gerçekten kabiliyet isteyen bir iş. Yoksa ben de yazardım.
A.SARGIN: Eserlerinizi tanıtma adına imza günleri yapıyor musunuz? Sizden Yozgat’ ta bir imza günü yapmanızı istesek hangi okulumuzda imza günü yapmayı düşünürdünüz?
F.Ç.KABADAYI: Evet, birçok imza günüm oldu. Duyurabildiğimiz ölçüde katılım oldu. Özellikle yazar arkadaşları burada teşvik etmek gerekir diye düşünüyorum. Siz yazara değer vermezseniz sizin yazdıklarınıza da değer verilmez. Bizim yazarlarımız, ben yazayım herkes benim eserlerimi okusun diye düşünüyorlar. Hayır, yaz ama sen de al, oku. Yazar yazarla dost olmalıdır. Kendimizi geliştirmek adına sürekli okumalıyız. Özellikle öğretmen arkadaşlarımızın az okuduğu kanaatindeyim. Benim iş arkadaşlarım her çıkan kitaplarımı alırlar fakat ellerinde başka kitaplar göremem. Hatır için değil de kendin için okumalı değil mi Ahmet Hocam? Zaten bize inen ilk ayette bu emredilmiyor mu?
Yozgat’ta imza günü..Neden olmasın. Elbette istenirsek geliriz. Ne demişler “Çağrılan yere erinme, çağrılmayan yerde görünme.” Mesela Tarihi Yozgat Lisesinde, ya da Erdoğan Akdağ Öğretmen Lisesinde kitaplarımın tanıtımı adına bir imza günü yapmayı isterdim.
A.SARGIN: Değerli hocam, sizi yakinen tanımak, eserlerinize ulaşmak ve okumak isteyecek okuyucularımız bu eserleri nerden nasıl temin edecekler?
F.Ç.KABADAYI: Bütün kitaplarım kitapevlerinde, Internet sitelerinde bulunmaktadır. Ayrıca tanışmak, görüşmek isteyenlere de kapımız her daim açıktır. Ben insanları, dostluğu, paylaşımı seven bir eğitimciyim.Eserlerimiz ülke genelinde tüm kitapçılarda var, arzu edenler siparişte verebilirler.
A.SARGIN: Sayın F.Ç. Kabadayı, çalışan, üreten bir hanım olarak, Eğitim camiasından eserlerinizi alan, okuluna davet eden, sizi örgencileriyle buluşturan kitap sevdalıları oluyor mu? Bu konuda ne söylemek istersiniz?
F:Ç.KABADAYI: Genelde okul öncesi kitaplarımı almış ve yakınımda olanlar kendi yazdıklarımı çocuklarla nasıl paylaştığımı görmek babında davet ediyorlar. Bunun dışında kitap imzalatmak ve tanışmak için gelenler oluyor. Ayrıca kaynak kitaplarımız pazarlamacılar tarafından ülke geneline ulaştırıyor.
A.SARGIN: Fatma Hocam, hedefinizde nasıl bir dünya var? Kaç eser çıkarmayı düşünüyorsunuz? Ya da şöyle diyelim yakalamak istediğiniz hedefler nelerdir?
F.Ç KABADAYI: Ben kitap sayısından çok ne kadar kesime ulaşabileceğimi düşünüyorum. Amacım O Henry gibi iyi bir hikayeci, Gogol gibi iyi bir romancı olmak. Arkamızda iyi eserler bırakamadıktan sonra 60-70 kitap yayımlamış olsak da hiçbir işe yaramaz diye düşünüyorum. Zaten kitaplar bilgi birikimi, düşünme, planlama, uygulama aşamalarıyla bir çok çaba gerektiren bir iş. Sabır ve zaman istiyor. Herkes yazar fakat, eseriniz kalıcı olamaz. Ben eserlerimle kalıcı olmak isterim.
A:SARGIN: Sayın F.Ç.Kabadayı hikaye ve romanlarınızın konusu gerçek hayattan mı, yoksa hayallerinizdeki kahramanlar mı? Bu seçimi nasıl yapıyorsunuz?
F.Ç.KABADAYI: Kahramanlar karışık. Bazen hayattan, bazen hayal dünyamızdan. Kurgularken ya da yazarken karakterler yerine oturduğunda onların nasıl davranacağını biliyorsunuz . Onlar seni yönlendiriyor. Ben “HOŞÇA KAL ANNE” romanımda ölümle ilgili satırı yazarken ağladığımı da, son romanımda birkaç bölümü her okuyuşumda kahkahalara boğulduğumu da biliyorum. Benim hissettiklerimi okuyucumda hissetmeli. Yoksa yazdıklarımın bir anlamı olmaz diye düşünüyorum.
A.SARGIN: Hocam, Yozgatlı Yazarlar ve Şairlerle diyalogunuz var mı?Yozgatlı Şair ve Yazarları nasıl değerlendiriyorsunuz?
F.Ç.KABADAYI:Yozgatlı Şairlerden bir kaçını tanıyabildim sadece. Çok takdir ediyorum hepsini de. Çok İyi çalışmalar yapıyorlar kanaatindeyim, güzel eserler sunuyorlar. Bizlere şevk veriyor, örnek oluyorlar. Hepsine sizin aracılığınızla selam ve saygılarımı yollamak isterim.
A.SARGIN: Saygıdeğer hocam, Yozgat’ ın tanıtımı adına Mücadele eden Yozgat Şairler ve Yazarlar Birliği size de ulaşarak Sürmeli Festivaline davet etti..İşleriniz nedeniyle bu katılımı bir başka tarihe bıraktınız. Sizce Yozgat’ın tanıtımı için neler yapılabilir? Bu yıl ki yapılacak olan Sürmeli Festivaline katılmayı düşünür müsünüz?
F.Ç.KABADAYI: Bu tür etkinliklere katılmayı çok istememe rağmen çocuklarımın çok küçük olması nedeniyle birkaç yıl mahrum kaldım. Bu yıl olmasa bile önümüzdeki yıllar inşallah katılacağım. Yozgat bizim kardeş şehrimiz. Sürmeli Festivalini de zaten duymayan kalmamış. Tanıtım için gerekli her şeyin yapıldığına gönülden inanıyorum.
A.SARGIN: Sayın hocam, çalışmalarınızda başarılar diliyorum. Sizinle görüşmelerimiz devam edecek. Temenni ederiz ki, Türk Edebiyatında iyi bir yerde olursunuz, başarılarınıza başarı katarsınız. Bunların dışında Yozgatlı hemşerilerimize ve İleri Gazetesi okurlarına söylemek istediğiniz bir şey var mı? Ya da bir mesajınız?...
F.Ç. KBADAYI: Ben bütün Yozgatlılara selamlarımı iletiyor, hayırlı çalışmalar diliyorum. Görüşmek üzere diyorum, size de çok teşekkür etmek istiyorum.
A.SARGIN: Sayın F.Ç. Kabadayı, bize zaman ayırıp sorularımızı cevapladığınız için asıl biz teşekkür ediyoruz. Bundan sonraki hayatınızda da başarılar diliyoruz.. Yozgat’tan ve Yozgatlılardan sizlere selamlar yolluyoruz.
................................................
ÇOK MÜKEMMEL TADINDA GÜZEL YAZINIZI TEBRİK EDERİM.KEYFLE ZEVKLE HAZLA OKUDUM.