- 1142 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SEN BANA YILDIZLAR KADAR YAKINDIN SEVDİĞİM
Bu yazdıklarıma İstanbul şahit sevdiğim sen her ne kadar hatırlamak istemesende,
www.edebiyatdefteri.com sitesinde okuyacaksın adalar dönüşü çektiğim martı resmiyle,
en anlamlı duygusal aşk yazısını yazacağım sana sevdiğim herkes okuyacak sen okumasanda,
en hissiyatlı kelimeleri cümleleri sıralayacağım art arda yürekten sevenler kıskanacak.
okudukça okuyacak her satırda kendilerİni bulacaklar sen kaçsanda görmek istemesende,
kalpten dökülen bu sözcükler yokluğumda beni sana seni sana anlatacak kendini tanıyacaksın!
kimin zaman tebessüm edecek kimi zaman ela gözlerini akıtacaksın masana klavyenin tuşlarına,
bazende sonunu getiremeden derin üzüntüyle okumayı bırakacak kapatacaksın bilgisayarını,
vicdanınla yüreğin arasında sıkışacak çaresizce bir çıkış arayacak çok pişman olacaksın!
sevincin en büyük mutluluğum üzüntün en büyük mutsuzluğumdu yokluğunu hiç düşünemedim bile,
Ortaköy’de tek başına sararmış yapraklar arasında bankta otururken geçmişi ve beni düşündüğünde,
rüzgardan okuduğun romanın sayfasını kaybedecek tekrar açtığında kapağındaki el yazımı göreceksin!
geçen sevgililer günü Remzi kitapevinde sana hediye edişimi hatırlayacak dalacaksın uzak diyarlara...
karşıdan gelen yaşlı çift gözlerinde geçmişi en unutulmaz anıları canlandıracak hatırlamak istemediğin...
en sevdiğin oyunu izledikten sonra tiyatro çıkışı yağmurda yürüdüğümüzde nasıl kahkahalarla gülüşümüzü...
bir kış günü gittiğimiz konser sonrası üşüdüğünde paltomu omuzlarına örtüşümü sımsıcak seni sarışımı...
kış ortasında dondurma yiyip hasta olduğunda nasıl başında pervane olup hazır çorbayla evi doldurduğumu...
babaanneni ziyaretimizde sokağı dönüşümüzde köşe başında köpeğin havlamasından korkup attığın çığlığı,
geçen temmuz ayında günü şimşekler arasında korkunç bir filmi izlerken odamızı aydınlatan ışıktan ürkmemizi...
bir cumartesi akşamı en sevdiğimiz şarkıları 45’lik plaktan dinlerken nasıl dakikalarca eşlik ettiğimizi...
İstiklal caddesinde lisenin önünde nasıl eylemcilerin arasında kalıp haksız yere polisten dayak yediğimizi...
29 Ekim sabahı Anıtkabirde Atamızı ziyaretimizde nasıl hüzünlü ama bir o kadar gururlu onurlu dik duruşumuzu...
Bostancı iskelesinde deniz otobüsüne yetişmek için yeşil ışığın yanmasını beklediğimiz andaki telaşımızı...
her akşam haberleri birlikte izlerken ülkenin gidişatına nasıl üzüldüğümüzü bazen karamsarlığa kapıldığımızı...
çocuk işçilere işten çıkarılan emekçilere depremlerde yitip giden canlara savaşlara yolsuzluklara isyan edişimizi ...
oyun parkında nasıl çocuklar gibi şen şakrak oynayışımızı, yeğenime benzeyen çocuğun adını sorup sevdiğimizi...
o kadar çok eğlenmiştik ki orada bir gün buraya ileride olursa çocuğumuzuda getirip oynayacağımız sözümüzü...
seninle anlaşamadığımız ender konularda örneğin eşcinsellere farklı bakışımızda nasıl tatlı tatlı atıştığımızı...
ya sevdiğin takıma ne demeli ayrı takımları tutsak bile nasıl kardeşçe centilmen sportmence tuttuğumuzu...
fb yi hiç sevmezdin takılırdın hep bana farketmezdi benim için yatağımızda gs nevresimi yada kaşkolu boynumda,
sen bana yıldızlar kadar uzak adalar vapurundaki martılar, gökyüzündeki yıldızlar kadar yakındın sevdiğim...
ne martının simit kapma çabası ne gökkuşağının muhteşem yedi rengi, sen tabiatın bana bahşettiği hediye,
yanlız sendin canım beni heyecanlandıran yanlız sendin canım ruhumu ışıtan yakamozum ateşböceğim güneşim,
dört mevsim sevdiğim bir gün olsun vazgeçmediğim kırıldığım kırmadığım incindiğim incitmediğim kalpsizim,
unutma ne hatıralar unutulur ne gökkuşağı renksiz kalır nede ben seni sevmekten vazgeçerim yaşam sürdükçe.