- 541 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
NEVRUZ VE MESELELERİMİZ
“Farsça Nev (Yeni) ve Ruz (Gün) “kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen ve yeni gün anlamını taşıyan Nevruz, Orta Asya’da yaşayan Türkler, Anadolu Türkleri ve İranlıların yılbaşı olarak kutladıkları bir gündür. 21–22–23 Martta Nevruz bayramı olarak kutlanan geleneksel bayram, yeni yıl ya da doğanın uyanışı ve bahar bayramı olarak kutlanıyor.
Bazı topluluklar bu bayramı 21 Mart’ta kutlarken, diğerleri kuzey yarım kürede ilkbaharın başlamasını temsilen, 22 veya 23 Mart’ta kutlarlar. Aynı zamanda, Zerdüştlük, hem de Bahaîler için de kutsal bir gündür ve tatil olarak kutlanır. Kürtlerde, Nevruz bayramının Kürt mitolojisindeki Demirci Kawa Efsanesi’ne dayandığına inanılır. Anadolu ve Orta Asya Türk halklarında ise baharın gelişi olarak kutlanır. 2010’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 3000 yıldan beri kutlanmakta olan Pers kökenli bu şenliği, Dünya Nevruz Bayramı ilan etmiştir
Orta doğudan Asya’ya kadar geniş bir coğrafyada kutlanan Nevruz, her milletin kendi kültür değerleriyle özdeşleştirilip sembolleştirildiği bir gün olma özelliğini taşır. Anadolu’da Nevruz Selçuklular döneminden başlayarak Osmanlı’dan günümüze kadar canlı geleneklerle kutlana gelmiştir.
Bahar geliyor, tabiat yeşeriyor, toprak bereketleniyor. İnsanlara mutluluk vesilesi oluyor. Diğer yandan dünya küçülüyor, kan bağı, soy bağı, inanç bağı olanlar milletler daha da birbirine yaklaşıyor. Türk dünyası yeni birliktelikler yaşamak istiyor. Bunlar düşünülürken ülkemizde bizi bekleyen problemler tehlikeli boyutta seyretmeye devam ediyor. İnsanımız ne baharın, ne yazın gelişinden memnun olamıyor. Yaşanan sıkıntılar bu mutlulukları engelliyor Her gün insanlarımız yaşanan ekonomik ve sosyal sıkıntılardan dolayı, cendere altında eziliyor. Bu sıkıntılara çözümler aranmazsa bu toplum bir çözülüşe doğru gidebilir…
Türkiye’nin temel meselelerine üstünkörü temas edip, geçemeyiz. Basında, yayında, müzikte, sanatta, edebiyatta, siyasette, toplumun birçok katmanlarında, yaşantıdaki yabancılaşmalar bizi kültür ve ekonomik istilaya doğru götürüyor.
Bu gün kültürümüzü, ananemizi birçok kıymetlerimizi ya da ülkemiz üzerinde dönen oyunları bilmiyoruz. Batının kültürel, ekonomik istilası, bombardımanı altında, çarkları arasında törpülenen, şekillenmeye çalışılan bir toplumu yaşıyoruz. Ayrıca ülkemizde buna ışık ve çanak tutanların katkılarıyla, yozlaştırılmış bir toplum oluşturulmaya çalışılıyor. Uyanalım vatanımız, milletimiz ve neslimiz üzerinde oynanan oyunları görelim. Tedbirleri biran önce alarak inancımıza, devletimize ve milletimize sahip çıkalım.
Türk insanı yabancı aklı ve sözüne göre değil kendi değerlerine, zekâsına ve insanına sahip çıkmalıdır. Millet ve vatan düşmanları öç alma duygusuyla yanıp tutuşurken, bizi bize düşürürken, bizi değerlerimizden uzaklaştırırken biz uykudan uyanmalıyız. Artık analar bebeklere ninni söyleyemez, ağıt yakar olmuş. Efeler zeybek oyunlarını, dadaşlar barları unuttu, Türkmen düğünleri tarihe karıştı. Bilim adamları unutuldu film adamları önde, prim yapar oldu
İnsanlarımızın hayalleri, ümitleri ülke dışında olmamalı. Kendi kültür ve değerlerinin önemini, birileri toplumumuza hatırlatacak ya da öğretecek. Vatan toprakları üzerinde yabancı aklıyla hareket edilmeyecek ya da yabancı ayaklar bu ülkede dolaşmayacak... Bu vatan toprağında yaşayanların bu vatana küskünlüğü ve ihaneti olamaz. Yaşanan yozlaşma karşısında, tüm değerlerimize, kurumlarımıza ve insanımıza sahip çıkılmalıdır.
Günümüzde devlet-millet ve devlet-birey ilişkilerimizde sürekli problemler yaşamışızdır. Toplumumuzdaki 200 yıllık bir değişim ve batılılaşma hareketleri toplum ve devlet yapısı üzerinde birçok tahribatlar meydana getirmiştir. Modernleşme adı altında milletimiz zorlanarak kültürel evrimleşmeye sürüklenmiştir.
Bizleri toplum olarak bekleyen iki şey var. Ya batının kulu-kölesi olup, kendisini imha eden, yok oluşa götüren bir toplum oluruz, ya da şerefiyle, inancıyla, hürriyetiyle, değerleriyle yaşamaya devam eden onurlu bir toplum oluruz.
Milletimiz ve devletimizin; yabancıların ekonomik, kültürel zorlama ve baskıları karşında kendisini koruyacak yeni politikalar, tavırlar üretmek ve uygulamak zarureti vardır. Bu gün, kendi kimliğini inkâr etmeden demokratik, çoğulcu, katılımcı, insan hak ve hürriyetlerini önemseyen, hukukun üstünlüğü esasına dayanan, şeffaf, çağdaş bir devlet anlayışını esas alan, yeniden yapılanmaya ihtiyaç vardır. Bilim insanlarımız, toplum mühendisleri, kanat önderleri ve siyasetçiler biran evvel harekete geçmelidirler…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.